YEME BAĞIMLILIĞI NASIL ORTAYA ÇIKAR VE YAŞAMI NASIL ETKİLER?

Zihniniz, sağlığınızı, mutluluğunuzu, ilişkilerinizi ve günlük aktivitelerinizi engelleyebilecek kadar yemek yemekle ya da vücut ölçülerinizle meşgul ise yeme bağımlılığınız var demektir.

Yeme bozuklukları yemek ile ilgili olsa da bu durum kesinlikle çok yemek yediğiniz anlamına gelmez. Tıkınırcasına yeme, kusma, gizlice yemek yeme, kompulsif yeme ya da kompulsif diyet yapma gibi teşhis edilebilir yeme bozukluğu davranışlarına benzeyen ve muhtemelen yeme bozukluğuna yol açabilecek düzensiz yeme davranışları sergiliyor da olabilirsiniz. Bu davranışların tümü, yeme bağımlılığının belirtileridir.

Yeme bağımlılığı olan kişiler genellikle vücutlarından memnun değildir. Bu kişiler, onsuz yaşayamayacağı bir şeyle yani yemekle, aşk-nefret ilişkisi gibi bir ilişki geliştirirler. Yemekle ilgili bu sağlıksız ilişkiyi değiştirmek için sadece yeme alışkanlıklarını değil içsel benliği yani zihinsel, ruhsal ve duygusal benliği de dengelemek gerekir. Bunu başarabilmek için nasıl göründüğünüz ve kaç kilo olduğunuz konusunda endişelenmeye bir süre ara vermeniz gerekir. Diyetler ve çeşitli kilo verme programları, alışkanlıklarınızı hemen değiştirmenizi talep eder. Bu, yemekle arasında sağlıksız bir ilişki olan kişi için kolay değildir. Böyle durumlarda atılacak ilk adım, sağlıklı beslenme alışkanlıkları geliştirmektir.

Yeme bağımlıları, yemek yeme ve beden imajı ile zihinlerini meşgul ederken aslında tüm bunları hissettikleri yoğun duyguların etkilerini yatıştırmak için yapıyorlar. Çoğu zaman yeme bağımlısı için yediği yemekler, hayatında eksikliğini çektiği eğlencenin, keyfin, rahatlığın ve sevginin yerini dolduruyor. Ya da stres, acı, üzüntü, korku gibi duyguları bastırmak için bu yönteme başvuruyor. Sonuç olarak, yeme bağımlıların yemekle olan ilişkileri onlara büyük bir ıstırap çektiriyor.

Yeme bağımlılığı ve beyin kimyası üzerine yapılan çalışmalarda, beyin ve vücut arasında olan iletişim sistemindeki anormalliklere odaklanılır. New York’ta Brookhaven Ulusal Laboratuvarı’nda yapılan bir çalışmada araştırmacılar, kronik olarak aşırı yemek yiyen kişilerin yemekle kurduğu ilişkinin,  uyuşturucu bağımlılarının kokain ve eroin gibi maddelerle kurduğu ilişkiye benzer bir biyokimyasal bir ilişkiye sahip olduklarını keşfettiler. Tıpkı uyuşturucu bağımlılarında olduğu gibi yeme bağımlıları da beyinlerinde dolaşan dopamin miktarı, bağımlı olmayanlara göre daha yüksek seviyededir. Dopamin, iştah ve dürtülerin düzenlenmesinde rol oynar. Bizi yemek yemeye motive eder ve sonunda zevk ve tatmin duyguları hissetmemizi sağlar.

Yapılan araştırmalar, yeme bozukluğu olan kilolu kişilerin sağlıklı kişilere oranla daha az dopamin reseptörüne sahip olduğunu gösterdi. Yeterli dopamin reseptörü olmadığında, kimyasallar iniş yapacak yer bulamadığından beynin içinde dönüp durmaya devam ederler. Beyindeki alıcılar dopamini ememediğinde, taşıdığı kimyasal mesajlar ve normal koşullarda ortaya çıkması beklenen zevk duyguları kaybolur. Bu yüzden yeme bağımlılığı olan kişi,  bu zevk duygusuna ulaşmak için daha çok yemek yer. Bu kişilerin bağımlılık yapan diğer davranışları sergilemeye de daha yatkın olduğu tahmin ediliyor. Ne yazık ki bu durumu çözmek için dopamin seviyelerini değiştirebilen ilaçlar yeterli değildir çünkü bu ilaçlar da son derece bağımlılık yaparlar. Fakat araştırmalar bu dopamin dengesizliğini düzeltebilecek bir ilaç geliştirmenin mümkün olduğunu gösteriyor.

Yeme bağımlılığı tıpkı diğer bağımlılıklar gibidir. Beyin, kompulsif davranışı, –ister aşırı yemek, ister kumar, isterse alkol, uyuşturucu ya da sekse aşırı düşkünlük olsun- hayatta kalmak için gerekli olarak algılar. Yani en temelde bağımlılık yapan davranışlar, davranışın ne olduğundan ziyade beyindeki dopamin ve serotonin arasındaki ilişkiden kaynaklanır. Yeme bağımlıları için bile asıl mesele, yemeklerle ilgili değildir. Yemek yemek, herkeste dopamin salgılanmasına neden olur, ancak yalnızca hassas bir nörolojik yapıya sahip insanlar bunu bağımlılık yapan bir yeme davranışına dönüştürür.

Beyin aynı zamanda tat, koku ve hissi olan yiyeceklere verilen duygusal tepkilerin de merkezidir. Bazı araştırmacılar, obez insanların yiyeceklerin zevk veren özelliklerine karşı daha duyarlı olabileceklerini söylüyor. Yapılan bir araştırmada, bir grup obez bireyin, ağız, dudak ve dilden gelen duyusal girdilerin sayısının ve metabolik aktivitelerinin, obez olmayan kişilere göre daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Başka bir araştırmanın sonuçlarına göre, yiyeceklerin yalnızca görüntüsü ve kokusu, o yiyeceklerin tüketiminde artışa neden oluyor. Bilim insanları bu bulgunun, insanların neden abur cubur tükettiğine dair bir ipucu olabileceğini düşünüyor.

Yeme bağımlısı olan kişiyi, diğer insanlardan ayıran temel özellikler: yemek yeme ve beden imajı ile ilgili obsesif düşüncelere sahip olma, kompulsif davranışlar sergileme ve derin bir suçluluk duygusu yaşamaktır.

Yemeklerle ilgili harcanan bunca zaman ve çabaya rağmen, bir yeme bağımlısının takıntılı düşünce ve davranışlarının çoğu yemekle ilgili değildir. Aslında her şey kontrol ile ilgilidir. Yeme bağımlıları, hayatlarının diğer alanlarında hissettikleri kontrol eksikliğini telafi etmek için genellikle yemeklerini kontrol etmeye çalışırlar.

Suçluluk: Suçluluk, kendinizde veya yaptığınız bir şeyde kusur bulmanın bir yoludur. Yeme bağımlıları kontrolü kendilerinde hissetme ihtiyacıyla genellikle aşağıdakilerden bir veya daha fazlası hakkında suçluluk duyarlar:

  • Belirli yiyecekleri çok fazla tüketmek
  • Tıkınırcasına yemek
  • Kusma
  • Yeterince kilo verememek/kilo almak
  • Geceleri yemek
  • Sürekli vazgeçmek, pes etmek

Suçluluk, bir şeyi yanlış yaptığınızı kendinize ispatlamanın bir yoludur. Fakat aynı zamanda kendinizi çok kötü hissetmenize ya da yaptığınız şeyi gizlemek istemenize neden olabilir. Örneğin kompulsif bir aşırı yiyici, diğer insanların yanındayken sağlıklı miktarda yemek yiyebilir ama daha sonra yalnız kaldığında gizlice daha fazla yemek tüketebilir. Ya da sadece kilolu bir insan olduğunu için de yoğun suçluluk ve utanç duygusu yaşayabilir. Fakat unutmayın ki, kendinizle ilgili böyle kötü düşüncelere sahip olduğunuzda olumlu yönde ilerlemek imkânsızdır.

Herkes zaman zaman duygusal nedenlerle yemek yiyebilir. Önemli olan bunu sağlığınıza ve yaşam kalitenize etki edecek bir sorun haline getirmemektir.

  • Neden ve ne zamanlar yemek yediğinizi düşünün.
  • Fiziksel ve duygusal açlık arasındaki farkı öğrenin.
  • Zorlayıcı duygusal durumlarla baş etmek için yemekten başka bir yol bulun.
  • Sağlıksız yeme davranışlarınızın korkudan kaynaklanabileceğini kabullenin.
  • Kendinizi eleştirmeyi ve başkalarıyla kıyaslamayı bırakın.
  • Yaşadıklarınızın utanılacak bir durum olmadığını kabul edin. Yemekle kurduğunuz ilişkiden tamamen siz sorumlu değilsiniz.
  • Kendinizle olumlu konuşmalar yapın. Bunu her gün yapmayı alışkanlık haline getirin.

Sonuç olarak, tüm yeme bozukluklarının ortak noktası, sağlığınızda kalıcı hasara neden olabilecek kadar ciddi sorunlara yol açabilmesidir. Anoreksiya ve bulimia gibi yeme bozuklukları insanları öldürebilen hastalıklardır. Düzensiz yeme ise, teşhis edilebilir bu yeme bozukluklarının belirtileri kadar şiddetli belirtilere sahip değildir ve daha yaygın görülür. Yeme bozukluğu ile benzer belirtileri olsa da genellikle geçicidir ve nadiren tedavi gerektirir. Bu sadece kötü bir alışkanlık, kötü bir olaya verilen geçici bir tepki ya da bir diyet trendini takip etmenin sonucudur. Ancak düzensiz yeme uzun süre devam ederse, duygusal ve fiziksel sıkıntılara neden olursa ve günlük aktivitelerin akışını engellerse profesyonel yardım gerekebilir. Bu süreçte, psikiyatrist, psikolog ve diyetisyen eşliğinde hareket edilmelidir.

 

KAYNAK
Susan McQuillian, Breakingthe Bond of FoodAddiction, PenguinGroup, New York, 2004.

DBE Yetişkin ve Aile Psikolojik Danışmanlık Merkezi
Bizi Arayın  Terapistlerimiz

Benzer İçerikler :

Ani Bir Kararla Boşanma

Fransa’da boşanma davalarını hızlandırmak için hazırlanan yasa tasarısı, tüm dünyada sonrasında yaşanabilecek psikolojik sorunlarla ilgil...

Ayrılık ve Sonrası

Romantik ilişkilerde, terk edilme, bir ilişkide her iki partnerin de ilişkiyi sonlandırmayı istedikleri, beraber karar verdikleri veya ilişkinin doğal seyrinin ...

EMDR - Göz Hareketi İle Duyarsızlaştırma ve Zihni Yeniden Yapılandırma

Mazisi oldukça kısa kabul edilebilecek EMDR uygulaması şu anda, başlangıçta tahmin edilemeyecek kadar yaygın kullanılmaktadır. 1987 yılında Francine Shapiro ...

Ensest

Ensest, evrensel ve ötedenberi süregelen bir yara olup, biyolojik anlamda kan bağı olan aile bireyleri arasındaki ilişki olarak tanımlanabilir....

İlginizi Çekebilir :

BİLİŞSEL ÖNYARGI NEDİR VE İNSANLARI NASIL ETKİLER?

Bilişsel önyargılar bizi, anılarımızı nasıl şekillendirdiğimizden inançlarımızı nasıl değerlendirdiğimize ve diğer insanlarla nasıl ilişkiler kurduğumuza ...

Çocukluk Döneminde Duygusal İhmal ve Bunun Sonucundan Çıkarılan 10 Önemli Ders

Duygusal olarak ihmal edildiğiniz bir evde büyümek size zarar verir. Siz büyürken hiç kimse ne hissettiğinizi ya da neye ihtiyacınız olduğuyla...

Uçak Korkusu ile Baş Etme Teknikleri

Fobi terimi Yunanca “phobos”tan gelir. Phobos ‘uçmak, panik, terör’ anlamlarını taşır. Phobos adlı Yunan tanrısı, düşmanında korku ve ...

MUTLU BİR EVLİLİK İÇİN AŞIK OLMAK YETERLİ Mİ? YOKSA AŞKIN GÖZÜ KÖR MÜ?

Aşık bir çiftin evlilikten umut ve beklentilerinin çok yüksek olacağını tahmin etmek zor değil. Bunun için aşkın hemen hemen her yerde geçerli, evrensel diline ...