Emre Konuk

Dil Ve Kognisyon

Dünyada 7 bin küsur yaşayan dil olduğu söyleniyor. Bu diller, bildiğiniz gibi,fonetik, morfolojik, semantik, etimolojik ve çeşitli bakımlardan birbirinden çok farklı olabiliyor. Ancak, görünen o ki, farklılıkların kapsamı,dilbilimini aşıyor. Özellikle kognitif psikoloji, nöropsikoloji gibi alanlarda yapılan pek çok bilimsel çalışma, dillerle bağlantılı çok daha çarpıcı farklılıklar bulunduğuna işaret ediyor:Kullandığımız dil, dünyayı nasıl algıladığımızı ve düşünme biçimimizi etkiliyor.Uzun yıllardan beri pek çok akademisyen/ araştırmacı, dil ve bilişsel beceriler arasında bir neden-sonuç ilişkisi olduğunu savunuyor. 1930'larda, Amerikalı dilbilimciler Edward Sapir ve Benjamin Lee Whorf'un etkisiyle, farklı dillerin kullanıcılarının farklı düşünebileceği nosyonu gündeme geldi; ancak o zamanlar bunu destekleyen herhangi bir bilimsel veri yoktu. 1970'lere gelindiğinde, Sapir-Whorf hipotezi gündemden düşmüştü; dilin ve düşüncenin evrensel nitelikte olduğu görüşü kabul görmekteydi. Ancak yakın dönemde yapılan çalışmalarla birlikte, evrenselliğe dair dogmanın geçerliliği sarsıldı; dil ve kognisyon (biliş) arasında bir neden-sonuç ilişkisibulunduğu görüşü bilimsel destek kazanmaya başladı. Bu çalışmalara göre, anadil(çift dilli yetişenlerde, anadiller), nasıl düşündüğümüzü, nelere dikkat ettiğimizi, neleri hatırladığımızı, nasıl mantık yürüttüğümüzü etkiliyor. Stanford Üniversitesi'nde bilişsel psikoloji bölümünde görev yapan ve özellikle zihinsel temsil ve dilin bilişsel faaliyetler ve süreçler üzerine etkileri alanında deneysel çalışmaları bulunan Lera Boroditsky'den bir örnekle başlayalım: Boroditsky'nin, insanlardan gözlerini kapatıp kuzeye işaret etmelerini isteyerek dünyanın çeşitli yerlerinde yaptığı bir kişisel deneme, ilginç bir gözleme ulaştırıyor. Avusturalyalı Aborjin topluluğunun beş yaşındaki üyeleri doğru yönü, üstelik hiç tereddüt etmeksizin gösterirken Stanford, Harvard ve Princeton gibi ABD'nin en prestijli yüksek öğrenim kurumlarının konferans salonlarını dolduran çok ödüllü biliminsanları ya yanılıyor ya da ya cevabı bilmediklerinden denemeyi reddediyorlar. Boroditsky'nin Londra, Moskova ve Pekin'de de tekrarladığı denemeler de aynı sonucu veriyor. Yani, bir kültürde beş yaşındaki bir çocuğun sergileyebildiği bir düşünce becerisini, diğer kültürlerde bilgi ve deneyim sahibi insanlar sergileyemiyorlar. Peki ama neden? Boroditsky, her dilin farklı bilişsel faaliyetleri ve süreçleri gerektirdiğine dikkat çekiyor. Örneğin, "42. caddede Ahmet Amca'yı gördüm" ifadesinin çeşitli dillerde gerektirdiği bilişsel çalışmalar birbirinden farklı. Araştırmacı, Papua Yeni Gine'de konuşulan Mian dilinde, kullanılan fiilin, eyleminhemen şimdi mi, dün mü yoksa çok uzak geçmişte mi olduğunu anlaşılır kıldığını; Endonezce'de ise eylemin tamamlanıp tamamlanmadığının, yani geçmişi mi yoksa geleceği mi kast ettiğinin bile açık olmadığını belirtiyor. Rusça'da,kullanılan fiilin, eylemi yapan kişinin cinsiyetini belli ettiğini; Mandarince'de,cümlenin, söz konusu amcayla anne tarafından mı, baba tarafından mı ve kan yoluyla mı yoksa yasal yolla (kan yoluyla akraba olunan biriyle evlilik sonucu) mı akraba olunduğunu bildirdiğini söylüyor. Amazonlarda kullanılan Piraha dilinde ise, "42" demenin mümkün olmadığını, çünkü bu dilde sayıları temsil eden kelimeler bulunmadığını, yalnızca "az" veya "çok" gibi niteleyici kelimelerin olduğunubelirtiyor. Peki, dillere ait bu özelliklerin pratikte nasıl etkileri olabiliyor? Boroditsky'nin yön denemelerinde gözü kapalı kuzeyi gösteren Pormpuraaw'lı (Avusturalya'nın kuzey kesimlerinde bir bölge) Aborjinler, Kuuk Thaayorre diye bir dilde konuşuyorlar. Bu dilde, muhtemelen çoğu dilde bulunan, "sağ" ve "sol" gibi göreceli mekansal kavramların karşılıkları yok. Onun yerine, "kuzey", "güney", "doğu", "batı" ve diğer yönleri anlatan ifadeler mevcut. Yani, Türkçe, İngilizce ve pek çok dilde yalnızca belli zaman ve durumlarda kullanılan bu terimler, Kuuk Thayyore dilindegünlük yaşamın bir parçası. Örneğin, "Soldaki adamı tanıyorum" gibi bir cümle, "Kuzeydeki adamı tanıyorum" şeklinde ifade buluyor. Dolayısıyla, Boroditsky'nin belirttiği gibi, Pormpuraaw'da bir bireyin günlük hayatını sürdürebilmesi için an ve an kendi konumunun, çevrenin konumunun ve yönlerin farkında olmasıgerekiyor. Şimdi, koskoca adamlar bulamazken, küçücük çocuğun gözü kapalı yön bulması o kadar şaşırtıcı gelmiyor değil mi? Henüz deneylerden örneklere geçmediğimiz için, bazı okuyucularımız bu neden-sonuç ilişkisini sorgulayabilir; dilin kognisyonu etkilemesi gibi, kognisyonun dili etkilemesinin de kuvvetli bir olasılık olduğunu düşünebilirler. Haklılar. Çalışmalara göre, dil ve kognisyon arasında çift yönlü bir neden-sonuç ilişkisi var. Yalnızca dil, bilişsel faaliyet ve süreçlerimizi etkilemiyor; bilişsel faaliyet ve süreçlerimiz de dili etkiliyor.

Haftaya, sıra, dilin kognisyon üzerindeki etkisini ortaya koyan çalışmalardan örneklerde.

Kaynak:Boroditsky, L. (2011). How language shapes thought. Scientific American, 304(2), 43-45.

14.09.2012

Benzer İçerikler :

Çözümün Sorun Olduğu Zamanlar

Seansın daha başında, ama tartışmanın en hararetli yerinde elektrikler gidiyor. Tabii klima da. Dışarıda havanın 38 derece olduğuna dair dedikodular var. Kadın ...

Bir Masal Daha: Antioksidanlar

Biliyorsunuz bir zamandır inançlarımızı nasıl zihinsel cambazlıklarla ‘gerçeklere’ dönüştürdüğümüzün örneklerini veriyorum. Bugün sıra ...

İş Yaşamı ve Doyum

İki hafta önce, “Mutluluk Satın Alınabilir mi?” başlıklı yazıda, kazanılan parayla mutluluk arasında bir ilişki olduğunu, ancak bir yerden sonra bu ...

İnternette Aşk 2

Geçen hafta internette kurallarını, yasalarını anlamakta ve yorumlamakta güçlük çektiğimiz bir ilişki tarzının, hatta yeni bir sosyal fenomenin oluştuğundan...

İlginizi Çekebilir :

Akıldışının Cazibesi - III

Son birkaç yazımızda, insanın tamamen rasyonel bir varlık olmadığını hatırlatmış ve sizleri, irrasyonel tarafınızı tanımaya yönlendirmiştik. Mantığa aykırı ...

Döngüleri Kırmak 3

Buraya kadar söylenenleri bir özetleyelim: 1. Nerede kronik hale gelmiş, aşılamamış bir sorun varsa orada sorunu aşmak için bulduğumuz çözümün ya da çarenin ...

Kırmızı Et Meselesi - 2

Önce geçen haftanın bir özetini yapalım: Kırmızı etle hastalık arasındaki ilişkiden yaklaşık yarım yüzyıl önce, ilk söz eden Ancel Keys oldu. Başta her tü...

İkincil Travma: Travmanın Domino Etkisi

Hatırlarsanız sizlere daha önceki yazılarımda travmanın ne olduğundan ve birey üzerindeki olumsuz etkilerinden söz etmiştim uzun uzun. Bu hafta ise, medya ve ...