Emre Konuk

Evlilikler Nasıl Başlar Nasıl Biter

Evlilikler Nasıl Başlar Nasıl Biter

Kadın erkek işinde bir türlü hallolmayan bir yan var. Bir teoriye göre ayrı planetlerden geliyor olmamız önemli rol oynuyor. Yani Mars ve Venüs meselesi. Diğer yandan, ayrı dünyaların insanı olmakla birlikte, artık epeyi zamandır bu dünyada ortak koloniler oluşturmuş durumdayız. Belki de sorun bu farkları kapatmaya çalışmaktan kaynaklanıyordur. Yani, ‘beni olduğum gibi kabul et’. İnsan ruhunun karmaşıklığına yakışmayan, naif ve anlaşılan işe yaramayan bir görüş. Galiba Mars ve Venüs meselesini de içine alan farklı bir koreografiye gereksinimimiz var.

Önce nerelerde farklıyız ona bir bakalım. Aslında kolay bir iş değil. Çünkü sonuçta davranışlardan söz ediyoruz ve davranışlar da hem genetik mirastan hem de eğitimden etkileniyor. Bu ikisini ayırd etmek de her zaman dünyanın en kolay işi değildir. Örneğin, ‘ayın muayyen günlerinde’ kadınların dili kullanma ve matematikle ilgili performansı etkilenir. Buna bakarak dil ve matematik performans ile ilgili kadın erkek farkının biyolojik temele dayandığını söyleyebiliriz.

Ancak, kadın erkek ayırımını yasalarla önlemeğe çalışan kültürlerde, bu iki beceride gözlenen farklar giderek kapanmaktadır. Dolayısı ile kadın erkek farkından söz ettiğimizde, kültürün etkisine, yani hem öğrenmeye açık, hem de buna görece kapalı yanlarımızdan söz ediyoruz demektir.

Biraz Nöroloji

En iyisi beynin yapısındaki ve işleyişindeki farklılıklardan başlayalım. Erkek beyni söz konusu olduğunda sağ cerebral cortex daha kalın, beynin iki yanıyla iletişimi sağlayan corpus callosum daha ince, nöronlar daha yoğun, nuclei sekiz misli daha büyük ve ‘olumsuz geribildirim’ ilkesiyle çalışan hypothalamus sistemde istikrarı koruyor.

Kadın beynine gelince sol cerebral cortex daha kalın, corpus callosum daha kalın, nöronların yoğunluğu daha düşük, nuclei daha küçük ve ‘olumlu geribildirim’ ilkesiyle çalışan hypothalamus duygusal iniş çıkışlara neden oluyor.

Annenin hamilelik sırasındaki testosteron düzeyi doğacak çocuğun eğilimini belirlemede önemli rol oynuyor. Dişi farelere hamile oldukları dönemde testosteron verildiğinde, dişi yavru büyüdüğünde saldırganlık gibi ‘erkeksi’ davaranışlarda bulunuyor. Dişi ispinoz, beyninde gerekli hücreler olmadığı için ötemiyor. Erkek hormonu verildiğinde, gerekli hücreleri ürettiği ve ötmeye başladığı görülüyor.

Rahmi alınan yeni doğmuş dişi fareler büyüdüklerinde sağ beyinleri daha kalın oluyor ve erkeksi davranışlar gösteriyorlar. Üreme organı alınan yavru erkek farelerin de sol beyinleri kalınlaşıyor ve kadınsı davranışlarda bulunuyorlar.

Bunlara daha pek çoğunu eklemek mümkün. Dersimiz merkezi sinir sistemi olmadığına göre, bu farklılıkların pratikte neye yol açtığını belirtmekle yetinelim. Erkek yapmaya, kadın da konuşmaya, yani dili iyi kullanmaya eyilimli oluyor.

Erkekler kazanmaya ve rekabete, kadınlarsa işbirliğine ve ilişkileri geliştirmeye daha yatkın oluyorlar. Bunlar da iş dünyasının talep ettiği temel beceriler. Durum kaçınılmaz bir biçimde birbirimizi tamamlamaya mahkümmuşuz gibi görünüyor.

Eş Seçimi

Jankowiak ve Fisher, araştırdıkları 166 kültürden 147’sinde insanların aşık olduklarını gördüler. Yani aşk oldukça yaygın bir ‘hastalık’. İsviçreli araştırmacılar kadınların belli beden kokularını net bir biçimde tercih ettiklerini gördüler. Galdino Panzarone ise, yaptığı araştırmada ideal sevgili imajının 10 yaşında netleştiğini gözlemledi. Helen Fischer ise ideal eş bulunduğunda doğal amphetaminler(uyarıcılar) de dahil olmak üzere pek çok maddenin salgilandığını ve üçüncü yıldan sonra da salgılanmanın giderek azaldığını söylüyor. Zaten ayrılmalar ve boşanmalar da en yoğun dördüncü yılda oluyor.

Çocuğun doğumu bu süreyi bir dört yıl daha uzatıyor. Evliliklerini devam ettirenler bu kez başarabilirlerse endorphin(doğal morfin) üretimini arttırıyorlar. Endorphinler amphetaminlerin aksine sükunet ve güven hissi veriyor.

Doğal amphetaminler çekimi ve coşkuyu sağlıyor. Ancak sentetik amphetaminler gibi alışkanlık yapıyor. Yani giderek daha fazla doz aranıyor. Üçüncü yılda artık beden çekiciliği sürdürecek miktarda amphetamin üretemiyor. Anlaşılan bu noktada da terapiler başlıyor.

David Buss ve arkadaşları dünyanın dört bir tarafında 10.000’in üzerinde kişiyle yaptıkları bir araştırmada, her iki cinsin de ideal eşte zeka ve nezaketi ilk sıraya koyduklarını, ikinci sıraya da erkeklerin güzellik ve gençliği, kadınlarınsa maddi kazanç potansiyelini ve başarı hırsını koyduklarını söylüyorlar. William Tooke’da erkeklerin kadınları tavlayana kadar bu özelliklerini abarttıklarını, kadınlarınsa daha güzel ve genç görünmeye çalıştıklarını, iş tamam olduktan sonra da her iki tarafın mevsim normallerine döndüklerini belirtiyor.

Haftaya devam.

29.01.2006

Benzer İçerikler :

İşte Mutluluk - III

Geçtiğimiz haftalarda iş hayatında mutlu hissedebilmek üzerine konuşmuş; birçoğumuzun, işi, tamamen zevkten yoksun bir zorunluluk olarak gördüğünü ve başta...

Evlilikler Nasıl Başlar Nasıl Biter 2

Geçen hafta kadın erkek meselesinde bir türlü hallolmayan bir şeylerin olduğunu ve her şeyi açıklamasa bile, yapısal farkların katkısı olabileceğinden söz...

Akupunktura İnanmak ya da İnanmamak

1999 depreminin ertesi günü bir karar aldık: Travma terapisi ile uğraşan uzman sayısı üçü beşi geçmiyordu. Çabuk sonuç alınan, eğitimi görece daha kolay bir ...

Rekabet Statü ve Kıyaslama Üzerine 1

Kendimizi birileriyle kıyaslamanın, yarışın ve tırmanmanın başarının olmazsa olmaz koşulu olduğunu düşünürüz. “Düşünürüz” demek biraz zayıf...

İlginizi Çekebilir :

İyimser Çocuklar Yetiştirebilmek 2

Son yazımızda, iyimser ya da kötümser olmamızın iş yaşamında, okulda, yakın ilişkilerde, ruh sağlığında ve genel olarak sağlıkta çok şey fark ettirdiğini...

Hayatın Tuzakları 3

Birkaç haftadır ‘Hayatın Tuzaklarından’ söz ediyoruz. Önce kısa bir özet: Bütün tuzaklarda olduğu gibi, hayatın tuzaklarında da, istemeden içinde ...

İnsanın Doğası 5

Geçen hafta insan canlısının ortak paylaştığı ihtiyaçlardan kalkarak, liderler ve yöneticilerin çalışanlarıyla ilişkilerini yönetebilecekleri kısa bir ...

İşim, Eşim ve Kişiliğim

Geçen hafta sizlerle Davranış Bilimleri Enstitüsü’nde yaptığımız bir dizi araştırmanın sonuçlarını paylaşmaya başlamıştık. Bunlardan ilki şu soruya ...