Gerçeği Sorgulamak
Önce geçen hafta söylediklerimizi bir özetleyelim:
1. İnandığım şeyin aynı zamanda gerçeği de yansıttığını varsayarım. Yani Kemal’in benden nefret ettiğine inanıyorsam, bu inancın altının boş olmadığını, benim algılamamın ötesinde, benden gerçekten nefret ettiğini varsayarım.
2. Bunun böyle olması hayatı kolaylaştırır. Yoksa her seferinde bir şeyleri durmadan kanıtlamaya çalışırdım. Örneğin eşimin bana olan sevgisini her gün sınamaya kalkardım.
3. Direkt algılama alanımın dışında oluşan süreçlerde de, örneğin “bilime inanırım”. Yani bilimsel yöntemlerle elde edilmiş bilginin “doğru” olduğuna, “gerçeği” yansıttığına inanırım. Eğer nezle mikrobunun bakteri değil de virüs olduğunu herkes söylüyorsa ve bunlara neredeyse tüm bilim adamları da katılıyorsa, bu “gerçeği” sorgulamam.
Ancak böyle yapmakla da her zaman iyi etmem. Geçen hafta çoğumuzu yakından ilgilendiren, birçoğumuzun yaşamını zehir eden bir alanda, geçerliliği hiç sorgulanmayan bazı “bilimsel gerçekleri” sorgulamanın ilk adımlarını attık. Seçtiğimiz alan: Şişmanlığın hastalıklar ve ölümle ilişkisiydi ve birkaç da örnek verdik:
1. Orta derecede şişman kişiler, normal kilolu insanlar kadar yaşıyorlar.
2. Hafif şişmanlar normalden düşük kilosu olanlardan daha çok yaşıyor.
3. Fazla kilolu insanlar normal kilolu insanlardan daha çok yaşıyorlar.
4. Aşırı şişmanlarda dahi ölüm oranı normallerden farklı değil.
Ezber Bozan Araştırmalar
Fazla kiloların; erken ölümler, tip II diyabet, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, kalp damar hastalıkları, felç, safra kesesi hastalıkları, solunum yolu bozuklukları için risk oluşturması bir yana, fazla kiloların bu hastalıkların oluşmasına neden olduğu düşünülüyor. Bunların bazıları abartılmış, bazıları ise tamamen uydurmadır.
Son yıllarda araştırmacılar bir sonuca vardılar ve “Obezite hayatınızı 3 ile 5 yıl arası kısaltır” dediler. Tabii medya da hemen üzerine atladı. Neticede bir parça çikolata ağzına atan herkes ömründen 5 yıl gittiğini düşünmeğe başladı. Oysa bu araştırma sonucu, hiçbir şekilde istatistik ile doğrulanmamıştı ve sadece varsayımlara dayanmaktaydı. Araştırmacılar uyarıldığında hemen “Evet bir hata var, aslında ömür 3–5 yıl kısalmıyor, 4–9 ay kısalıyor dediler”. Bu miktar istatistik açıdan anlamlı mı, onu da söylemediler.
Amerika genelinde 1969 ile 2000 arasında yüksek tansiyonun ve yüksek kolesterolün ülke genelinde görülme oranı yarı yarıya düşmüş. Ama bu düşüş normal kilolularda değil de obez bireylerde görülmüştür. Yani obezler sıskalarla karşılaştırıldıklarında daha sağlıklı durumdalar.
Kanser için konuşmak gerekirse, 2003’te yayımlanan 900 bin kişinin kullanıldığı ve 16 yıl boyunca süren bir araştırmaya göre fazla kilolu ve hafif obez kişilerde tümör görülme olasılığı artmış durumda. Ama araştırmanın her yılında 100 bin kişiden ancak 30–40 kişide obesiteyle ilişkili kansere bağlı ölümler görüldü. Buna karşılık aşırı kilolu olmanın akciğer kanserine karşı önemli derecede koruyucu rolü olduğu görüldü. Yani çarşı karışık.
Yetişkin diyabetlerin %55’i obez. Buna bakarak obezitenin diyabete yol açtığını söylemek mümkünse de, tersini de söylemek mümkün. Örneğin; diyabet ilaçları kilo aldırıyor. Bir araştırma sonucuna göre: Diyabetliler haftada ortalama 2.5 saatlik yürüyüşten ibaret bir egzersiz programı uyguladıkları takdirde, bir diyet uygulamasalar bile ve kilolarında anlamlı bir düşüş olmasa da diyabet riski yüzde 63 ile 69 arasında düşüyor.
Artık şu soruları sorabiliriz:
1. Kilonun kendisi, yani bedende biriken yağ, kendi içinde risk oluşturmuyorsa, risk oluşturan ne?
2. Niye şişmanlıyoruz?
3. Niye zayıflayamıyoruz?
4. Araştırmacılar araştırma yapmasını mı bilmiyorlar, yoksa başka bir oyun mu oynanıyor?
Haftaya devam.
Not: Bu yazıların kaynaklarını dizi bittiğinde vereceğim
10.02.2008
Benzer İçerikler :
Daha önceki yazılarımızda Kahneman ve öğrencilerinin karar alma ve bununla bağlantılı olarak, karar almayı etkileyen ikna yöntemlerinden söz etmiştik. İyi bir...
Birkaç haftadır, anadilin çeşitli bilişsel faaliyet ve süreçlerimizi etkilediğinden bahsediyor; dünyayı nasıl algıladığımızın, nasıl düşündüğümüzün, nelere ...
Birkaç haftadır sizinle Gallup’un liderlikle ilgili olarak yaptığı geniş kapsamlı bir araştırmayı özetlemeye çalışıyorum: 1. Yüksek performans...
Geçen hafta Festinger’in “Zihinsel Çelişki” ya da “Zihinsel Tutarsızlık” diyebileceğimiz teorisinden söz ettik. Bir iki de...
İlginizi Çekebilir :
Bildiğiniz gibi bir süredir sizlere popüler psikoloji endüstrisinin katkılarıyla üretilen ve toplumun büyük bir kesiminde gerçek olarak bilinen mitlerden ...
Geçen hafta şöyle demiştik: Hayatımız bir anılar koleksiyonudur. Değerlerimiz, tutumlarımız, kişiliğimiz anılarımızla ilgili duygular ve düşüncelerin ürünüdür. ...
Ergenlik dönemi, çocuklar ve aileleri için genellikle biraz sıkıntılı bir dönemdir. Çocuk, ergenlik dönemine girmesiyle birlikte, kendi isteklerine göre ...
Geçen hafta kadın erkek meselesinde bir türlü hallolmayan bir şeylerin olduğunu ve her şeyi açıklamasa bile, yapısal farkların katkısı olabileceğinden söz...