Kalabalığın Aklı 2
Geçen hafta Türk Milleti’nin seçimlerde nasıl her seferinde ortak aklını, saÄŸduyusunu çalıştırıp, rivayet edilenin tersine bazan en doÄŸru kararı alabildiÄŸini, bazan da nasıl yanılabildiÄŸini geçmiÅŸten bu güne bir yolculuk yaparak dile getirmiÅŸtik.
Yazıyı yazdıktan sonra da aklıma James Surowiecki’nin kitabı geldi: Kalabalığın BilgeliÄŸi: Neden ÇoÄŸunluk Azınlıktan Daha Akıllıdır. Surowiecki kitabında, çoÄŸunluÄŸun aldığı kararların nasıl azınlığa göre daha doÄŸru olduÄŸunu, bu olgunun politika, iÅŸ dünyası ve toplumun örgütlenmesinde ne anlama geldiÄŸini pek çok örnekle anlatıyor. Kitaptan iki örnek vereceÄŸim.
Francis Galton’un uzmanlıkları saymakla bitmez. En önde gelenleri; istatistikte yaptığı buluÅŸlar ve zeka-kalıtım iliÅŸkisidir. Galton toplumun saÄŸlıklı ve güçlü olabilmesinin tek yolunun soyluluk ve seçici çiftleÅŸme sonucu ortaya çıkan bireylerce yönetilmesinden geçtiÄŸini düşünürdü. Bir sabah kasabadaki panayıra giderken, o günün yaÅŸamında ve görüşlerinde köklü deÄŸiÅŸikliklere yol açacağını tabii ki bilmiyordu.
Panayırda bir ağırlık tahmini yarışması yapılıyordu. İrice bir öküzün kilosunu bir kaç kuruş karşılığında tahmin etmeye çalışan köylülere, yaptıkları doğru tahmin karşılığında bir ödül vaat edilmişti. 800 kadar kişi bu tahmin yarışmasına katıldı. Katılanlar birkaç kasabın dışında civarın köylüleriydi.
Galton hemen bu yarışmayı siyasi bir oylamaya benzeterek şunları yazdı:
“Ortalama bir yarışmacının, öküzün doÄŸru kilosunu tahmin etme ÅŸansı, ortalama bir oy verenin ülkesine faydalı olanı doÄŸru bilme olasılığına benzer.” Galton bu noktada, “ortalama oy verenin” aslında ne kadar beceriksiz olduÄŸunu kanıtlamak amacıyla bu yarışmayı bir deneye dönüştürdü.
Yarışma bitip, sonuçlar açıklandığında, Galton tüm yarışmacıların tahminlerinin ortalamasını buldu. KuÅŸkusuz Galton’un tahmini, bu sayının öküzün gerçek kilosuna yakın olmayacağıydı. Sonuçta sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar “uzman” yani kasap, bir kaç ortalama insan ve pek çok “aptal” insanın birleÅŸmesiyle ortaya çıkan bu tahminin doÄŸru olması mümkün görünmüyordu.
Yarışmacıların toplu tahmini, öküz kesildikten sonra 544 kg. olacağı yönündeydi ve gerçekten de öküz 544,5 kg. idi. Toplu tahmin mükemmel denecek bir sonuç vermiÅŸti. Galton’a göre: “Sonuçların demokratik bir yargıya, tahmin edildiÄŸinden çok daha fazla dayalı olduÄŸu” kanıtlanmıştı.
Hadi bundan bir ders çıkaralım: Bazı insanlar realiteyi yani verileri, haritalarını/teorilerini/yaklaşımlarını/duruÅŸlarını deÄŸiÅŸtirmek için kullanırlar. Bazı insanlar da realiteyi haritalarına-teorilerine uydurmaya çalışırlar. Bu aynı zamanda ErdoÄŸan’la Baykal, AKP ile CHP, esneklikle katılık arasındaki farktır. Seçim sonrasını deÄŸerlendiren köşe yazarlarına baktığımızda da bu ayırımı görebiliriz.
Scorpion
İkinci örnek okyanusta kaybolan bir denizaltıyla ilgili. 1968’in Mayıs ayında, Kuzey Atlantik’teki bir görevden dönen Scorpion adlı bir denizaltı kayboldu. Deniz Kuvvetlerinin bu konuda elinde olan tek veri denizaltıdan en son haber aldıkları noktanın koordinatları ve ondan sonra ne yöne doÄŸru ilerleyebilmiÅŸ olacağının tahminleriydi. Bunlardan yola çıkarak aramalara baÅŸladılar. Okyanusta, 35 km geniÅŸlikte ve binlerce metre derinlikte aramalar yapıldı ve sonuç alınamadı. Bu noktada, çoÄŸu kiÅŸiye göre tek çözüm Amerika’da ki en yetkili denizcileri toplayarak onlardan oluÅŸan bir arama ekibi kurmaktı. Fakat John Craven böyle yapmadı.
Craven ilk önce, Scorpion’a ne olduÄŸunu açıklayacak alternatif senaryolar kurguladı. Sonra, matematisyenler, denizciler ve kazalardan kurtulmuÅŸ insanları da dahil ederek, çok deÄŸiÅŸik insanları barındıran bir ekip kurdu. Bu kiÅŸilerin her birinden ayrı ayrı, senaryoların ne kadar olası olduÄŸunu tahmin etmelerini istedi.
Gruptaki kişilerin her biri, denizaltının neden kaybolduğu, okyanusun dibine düşerkenki hızı, düşme anında aracın dikliği de dahil olmak üzere birçok konuda bahse girdiler. Bu bilgilerin hiç biri aslında tek başına denizaltının yerini gösterebilecek türden bilgiler değildi, fakat Craven bunlara dayalı olarak kapsamlı bir resim oluşturduğunda, en azından nerede olabileceği hakkında daha iyi bir tahmin yürütebilecekti.
Bu sürecin sonunda, elde edilen tahmin, gruptaki herkesin tahminlerinden çok farklıydı ama bir bakıma grubun kolektif tahminiydi. Yani aslında, ortaya çıkan fikir, gruptaki zeki insanların yönetiminde varılan bir sonuç deÄŸil, herkesin ayrı ayrı ama ortak olarak vardığı dahice bir sonuçtu. Scorpion, kaybolduktan beÅŸ ay sonra, Craven’in grubunun tahmin ettiÄŸi noktanın 200 metre ilerisinde bulunmuÅŸtu.
Bu hikayenin en can alıcı noktalarından biri, sonuca ulaşmanın aslında elle tutulur olmayan bulgulardan yola çıkılarak ulaşılmış olmasıydı. Gruptaki hiç kimsenin denizaltının kaybolma nedenini, kaybolurkenki hızını ve dikliğini bilmemesine rağmen, aslında grubun bir bütün olarak tüm bunları bildiği ortaya çıkmıştır.
Kaynak
James Surowiecki
The Wisdom of Crowds, Abacus, 2005.
29.07.20077
Benzer İçerikler :
Geçen hafta tüm kültürlerde ortak, evrensel duygu ve davranış özelliklerinden söz edebilir miyiz diye sorduk. Bu soru önemliydi çünkü eÄŸer insan davranışınÄ...
Geçen hafta şöyle bir soru sormuştuk: Nasıl oluyor da insanlar uzun süreler ciddi mesailer harcayarak özenle seçtikleri eşleriyle bir zaman sonra karşılıklı ...
İnanması ne kadar güç olsa da, insanoğlunun dünyaya getirdiği minik insancıklar, hayatta kalmalarını sağlayan bir dolu refleks, duyu, dürtü, her yaşantıyı ...
Geçtiğimiz haftalarda, doğanın (genetik) ve yetişmenin (çevre) insan yaşamı üzerindeki göreceli belirleyiciliğine dair felsefi tartışmayı ele almış, bu...
İlginizi Çekebilir :
İki hafta önce, “Mutluluk Satın Alınabilir mi?” baÅŸlıklı yazıda, kazanılan parayla mutluluk arasında bir iliÅŸki olduÄŸunu, ancak bir yerden sonra bu ...
Geçen hafta, strese bağlı bozuklukların ve hastalıkların önemli bir nedeninin beynin gerçek tehlikeyle hayali tehlikeyi ayırt edememesinden kaynaklandığını...
Geçen hafta insan canlısının ortak paylaştığı ihtiyaçlardan kalkarak, liderler ve yöneticilerin çalışanlarıyla ilişkilerini yönetebilecekleri kısa bir ...
Geçen hafta, örgütlerin ve şirketlerin bir değişim programı uygulasalar da, kültürlerini değiştirmedikleri için nasıl saf dışı kaldığı üzerinde durmuştuk...


