Emre Konuk

Korku Kültürü - III

Geçtiğimiz haftalarda, bir “korku kültürü”nde yaşadığımızdan bahsetmiş; “korku ticareti”nin psikolojik bir silah olarak, etkilemek ve kontrol etmek amacıyla bilinçli olarak üretildiğine ve böylelikle bireysel ve toplumsal yaşamın, önemli ölçüde, korkuyu üretenlerin ya da pekiştirenlerin çıkarları doğrultusunda yönetildiğine dikkat çekmiştik. Bugün de bağlantılı bir konuyla devam edecek, terör yönetimi kuramı perspektifinden korkunun yaşamımızı nasıl etkilediğine değineceğiz.

Terör yönetimi kuramı, psikoloji profesörü Sheldon Solomon ve meslektaşlarının, kültürel antropolog Ernest Becker’ın insan davranışlarının motivasyonel kökenlerini açıklamaya yönelik çalışmalarından yola çıkarak geliştirdikleri ve ölüm gerçeğinin insanlarda yarattığı kaygı ve bu kaygıyla baş edebilme çabalarını merkeze alan bir kuram. Solomon’a göre, yaşamlarımızı belirleyen başlıca unsur, ölümlü varlıklar olmamız; daha doğrusu, ölümlülüğümüzün farkında olmamız. Hayatta olmak, mutluluk ve zevk kadar, ölümlülüğümüzden ötürü dehşet de verebiliyor. Ölümün engellenemez, kontrol edilemez ve öngörülemez olduğunu bilmek, pek çoğumuzda, yoğun varoluşsal kaygı uyandırıyor. Terör yönetimi kuramı, insanların bu kaygıyla baş edebilmek, kendilerini yatıştırabilmek için kültürel değerlere yöneldiğine dikkat çekiyor. Bir topluluktaki bireyler tarafından paylaşılan, yapılandırılmış inanışların, ölüm farkındalığının yarattığı ketleyici dehşeti “yönetmeye” yaradığını, oldukça bilinçdışı düzeyde, bir psikolojik savunma işlevi gördüğünü öne sürüyor.

Solomon’a göre, pek çok bakımdan birbirinden çarpıcı biçimde farklı olabilseler de ölümün karşısında duyulan kaygıyı azaltmak için birtakım inanışlar ve değerleri benimseme ve yaşama bir anlam atfetme ihtiyacı her kültürde var. Örneğin evrenin oluşumu ya da etiğe dair kurgulanan anlamları veya dini temalarla ya da sembolik olarak kendini gösteren ölümsüzlük vaatlerini bir düşünün. Koca binalar yapmak, sanat eserleri veya bilimsel çalışmalar üretmek, zenginliğimize zenginlik katmak, çoluk çocuk sahibi olmak ya da ruhun ölmediğine, sonraki yaşama inanmak, hep, ölümlülükle baş edebilme, sükuneti koruyabilme gayesini taşıyor, yazarlara göre. Yani kültür, inşa ettiği inanışlar, değerler ve anlamlar bütünüyle, belirlediği kodlara uygun yaşayanlara ölümlülüğün yarattığı dehşetle baş edebilme yolu sunuyor. Kişi, kültürel kodları benimsedikçe ve bu kodlara göre yaşadıkça kendini daha güvende hissediyor; ölümün korkutuculuğu biraz olsun eksiliyor. Burada bir parantez açmakta fayda var: Solomon ve kurama katkıda bulunan diğer teorisyenler, kültürel değerlere ve normlara göre yaşamanın propagandasını yapmıyorlar. İdeolojik bir yaklaşımdan değil, bilimsel gözleme dayalı bir teoriden söz ediyoruz.

Solomon’a göre insanlar, başkaları da kendileri gibi olduğu, düşündüğü ya da davrandığı zaman kendilerini daha rahat hissediyor, kendilerinden farklı olduğu, düşündüğü ya da davrandığı zaman ise daha huzursuz hissediyorlar. Teorisyen olmaya gerek yok; kendi deneyimlerimiz de bunu doğrulamıyor mu? Ötekine dair anlayışsızlığın tavan yapmış olduğu bir ülkede ve bir dünyada yaşıyoruz. Terör yönetimi kuramı çerçevesinden bakacak olursak bunun ardında, aslında, ötekinden korkmak yatıyor. Ötekine duyulan korku ise ölümün dehşetini azaltan inanışları, değerleri ve hayata yüklediğimiz anlamı bulamayınca varoluşsal kaygımızın canlanmasından kaynaklanıyor. Bunlar neredeyse tamamen bilinçdışı süreçler. Belki de öyle olduğu için çözüm pek çok kez ötekini değiştirmekte, kendimize benzetmekte ya da yok etmekte aranıyor; yok olmaya dair bilinçdışı korkularımız tetiklendiğinden bunca çatışma yaşanıyor.

Terör yönetimi kuramı, anlık olarak zihinde ölüm belirginlik kazandığı zamanlarda, yani kişi ölüme dair düşündüğünde veya farkına varmaksızın ölümle ilgili simgelere ya da uyaranlara maruz kaldığında, kişinin kendi dünya görüşüne olan bağlılığının ve özgüven ihtiyacının arttığını savunuyor. Kurama göre, özellikle böyle zamanlarda, “benim gibi” olana karşı tutum daha olumlu bir nitelik kazanırken “farklı” olana, yani “öteki”ne karşı tutum daha da olumsuz hale geliyor. Yapılan birçok bilimsel çalışma bu yönde bulgular sunuyor. Haftaya örneklerle devam.

Kaynak

Boyd, D. (2012). The power of fear in networked publics. SXSW. Texas, ABD.
Gilman, S. (2009). Spinning fear. Family Therapy, 8(1), 15-16.
Lehrer, J. & Solomon, S. (2008). Fear, Death and Politics: What Your Mortality Has to Do with the Upcoming Election. Scientific American.

30.11.2012

Benzer İçerikler :

Keşif Anlarını Desteklemek

İnanması ne kadar güç olsa da, insanoğlunun dünyaya getirdiği minik insancıklar, hayatta kalmalarını sağlayan bir dolu refleks, duyu, dürtü, her yaşantıyı ...

Mutluluk: 5 Gerekli Unsur

Mutluluğumuzu arttıracağını düşündüğümüz çoğu şey yanlış yönlendirmelerden kaynaklanan bilgiler ve genelde de çoğu tümüyle yanlış. Genel olarak mutluluğun ...

Ailede Demokrasi Olabilir mi?

Geçen yüzyılın daha başlarında Freud, psikolojik sorunların nasıl ortaya çıktığını formule ederken temelde şöyle düşündü: Çocuk içgüdüleriyle doğ...

Davranışsal Ekonomi Üzerine - III

Geçtiğimiz hafta, ekonominin nasıl işlediğine dair geleneksel teoriler ile öznel deneyimlerimiz arasındaki farklılığa dikkat çekmiş, bu farklılığı...

İlginizi Çekebilir :

Yemek ve Bağımlılık

Bir süre önce yemek, kilo alma, zayıflama ve bütün bunların etrafında oluşan, bütün dünyada devasa boyutlara ulaşan ve içine ilaç şirketlerind...

Dostlara Dair II

Geçen hafta dostluk ilişkilerinin önemini vurgulamış, yaşantımızda büyük rolleri olduğundan bahsetmiştik. Hepimizin birkaç yakın arkadaşa ihtiyacı olduğunu ...

Açık Ceza Evi Filistin

Yaklaşık bir haftadır Filistin’deydim. Anneannem olsaydı “Ne işin var oralarda, evini su mu bastı” derdi hemen. Evden dışarı çıktığımız her ...

Şiddet ve Boyun Eğme

Genellikle sorulur: Nasıl oluyor da bir Hizbullah üyesi evinin bodrumunda bir insanı işkenceyle öldürüp, parçalara ayırıp gömüyor, sonra da, hiç bir şe...