Emre Konuk

Zihnimiz Bize Nasıl Kazık Atar 3

Hatırlarsanız geçen haftalarda sizlere zihnimizin çalışma prensiplerinden ve bugüne kadar kat ettiği mesafeden söz etmiştim. Son olarak da inançlarımızın zihinsel süreçler üzerindeki etkisini ve bu doğrultuda yapılan bir araştırmayı aktarmıştım.

Kısaca özetleyecek olursak; deneyde katılımcılara idam cezası ve suç oranları ile ilgili bir dizi çalışma yapıldığı söyleniyor ve bu çalışmaların sonucunda elde edilen bulgular deneklere okutuluyordu. Denekler, biri idam cezasının etkili olduğunu, diğeri ise olmadığını gösteren birer rapor okuyorlardı.

Araştırma sonucunda 3 önemli sonuç ortaya çıkıyordu:

1. Her bir katılımcı kendi inancıyla uyumlu olan raporu, uyumlu olmayan rapora göre daha “ikna edici” ve daha “iyi yazılmış” buluyor. Sadece kendi fikirleri ile uyumlu olup, olmaması belirleyici kriter oluyor.
2. Katılımcılar, kendi görüşlerinin ya da inançlarının aksini kanıtlayan raporlardaki eksik ya da yanlışları kolayca bulurken, kendi inançlarıyla uyumlu görüşleri içeren raporlarda ise hiç eksik ya da hata bildirmiyorlar.
3. Sonuçlar gösteriyor ki, kişiler kanıtları ancak kendi inançları ile uyumlu ise kabul ediyorlar, eğer değilse hiç dikkate almıyorlar, eksik ya da hatalı, hatta çarpıtılmış olarak nitelendiriyorlar.

İşin aslına bakılırsa, bu deney için hazırlanan her iki raporun çok net karşı çıkılacak yönleri, eksikleri ve hataları var. Dahası, eyaletlerdeki suç oranlarındaki farklılıklar tek başına idam cezası ile açıklanamayacak kadar karmaşık. Üstüne üstlük, bu raporların hepsi uydurmaca, aslında hiçbir bilimsel temeli olmayan çalışmalar. Tüm bunlara rağmen, katılımcılar bu durumları sorgulamadan kendi görüşleri ile uyumlu raporlara körü körüne inanıyor, diğerlerini ise dikkate almıyorlar.

Bu deneyin sonuçları gösteriyor ki, birbirinin zıttı yönde kanıtlar sunulduğunda inançlarımız kanıtları algılayışımızı bile etkiliyor. Daha da ötesinde insan zihni, kendi inançları ile uyumlu kanıtları, görüşlerini desteklemek ve güçlendirmek için kullanırken; tersi kanıtları ise çürütmek için sebepler ortaya koyuyor ve inkâr ediyor.

Sahip olduğumuz bir inancı doğrulama isteği insanların hafızalarını bile etkiliyor. Bir çalışmada, katılımcılara bir kadın hakkında detaylı bilgi veriliyor. Bundan iki gün sonra katımcıların bir kısmına bu kadının emlak pazarlama işine uygun olup olmadığını soruluyor. Çoğu insanın gözünde bu, dışadönüklerce yapılabilecek bir iş. Katılımcıların diğer kısmına bu kadının arşiv görevlisi olup olamayacağı soruluyor. Takdir edersiniz bu da içedönüklere göre bir iş olarak bilinir.

Sonuçta, bu kadının pazarlamacı olup olamayacağı sorulan kişiler tarifteki dışadönük özellikleri, arşivci olup olmayacağı sorulan kişiler de kadının içedönük özelliklerini hatırladılar. Yani, herkes kendi işine yarayacak bilgiyi hatırladı. Esasında kadının tarifinde her iki tipe de uygun özellikler bulunmaktaydı.

Tüm bu sonuçlar, inançlarımızın ve kişisel fikirlerimizin olayları, durumları, koşulları algılayışımızı ve değerlendirişimizi şekillendirdiğini gösteriyor. İnsan zihni, karar verme sürecinde işin içine inançlar girdiğinde adeta kar-zarar hesabı yapıyor. İnançlarla uyumlu kanıtları kabul etmek fazla çaba gerektirmiyor; daha da ötesinde inançları güçlendiriyor. Ancak tersi kanıtları kabul etmek için öncelikle mevcut inançları sorgulamak gerekiyor. Ancak zihnimiz tabii ki, ucuz ve karlı olanı seçiyor; yani inançlarımız ve düşüncelerimiz ile uyumlu olanı Böyle olunca da insanların inançlarını değiştirmek, yeni bir şey öğretmekten daha zor hale geliyor.

Buraya kadar söylenenleri özetleyecek olursak:

1. İnsanlar inançlarıyla çelişen verilerle karşılaştıklarında ciddi biçimde rahatsız oluyorlar
2. Bu rahatsızlıktan kurtulmak için, inançlarını ve düşüncelerini çürütecek kanıtların varlığını inkar ediyorlar
3. Ya da inançları, yeni olayların algılanışını etkiliyor ve onların da inanca uygun bir hale gelmesini sağlıyor
4. İnsanların hafızaları, düşünceleriyle ortak bir şekilde seçici olabiliyor
5. İnsanlar olay ya da durumlar için açıklamalar icat etme konusunda çok başarılılar.

Bütün bunlara ek olarak, insanların sadece kendileriyle ilgili değil, başkalarıyla ilgili inançlarında da benzer bir durum ortaya çıkıyor.… Haftaya buna örnek teşkil edebilecek bir-iki çalışmadan söz edeceğim.
22.03.2009

Benzer İçerikler :

Dil Ve Kognisyon - III

Geçtiğimiz haftalarda, özellikle kognitif psikoloji, nöropsikoloji gibi alanlarda yapılan birçok bilimsel çalışmaya göre, (dil ve kognisyon arasında çift yönlü ...

Duygusal Zeka ve Kişiliğim 3

Bayağı bir haftadır sizlere meslektaşlarımla birlikte yaptığımız bir dizi araştırmayı özetlemeye çalışıyoruz. Üç araştırmanın da ortak yanı; kişiliğimizle, ...

İletişim Kuramı Ve Çift İlişkileri - III

Son iki yazımızda, iletişim kuramı perspektifinden çift ilişkilerinden bahsetmiştik. Eşler arasındaki çatışmaların esas olarak ilişkide hangi kurallara...

Çocuğunuzun Güçlü Yanları - 3

Bu yazı dizisinde, içsel bir motivasyonla, en doğal biçimiyle yaptığımız aktivitelerden, girdiğimiz ilişki biçimlerinden, öğrenme tarzlarından söz ettik. İçsel ...

İlginizi Çekebilir :

Popüler Psikoloji Mitleri - III

Bu köşeyi sıklıkla takip eden okurlarımız bilirler, bilinmeyenlere ve yanlış bilinenlere değinmeyi kendimize vazife edinmişizdir. Geçen haftalarda popüler ...

Yöneticiler İçin Başarı Stratejileri 3

CCL’in (Center for Creative Leadership) “başarılı yöneticiler” ve “inişe geçen yöneticilerle” yaptığı araştırmaya devam ...

İyiye Odaklanmak 2

Geçen hafta insan ruhunun, özellikle sorunları aşmak söz konusu olduğunda olumsuza, ters gidene, aksayana odaklanma eğiliminde olduğunu söylemiştik. Bu...

Epigenetik İlkeler: Bir Paradigma Değişimi

İnsanı ve insan yaşamını çalışanların seneler senesi tartıştıkları belli başlı felsefi sorular vardır. Bizler özgür iradesiyle kendi hayatına yön veren...