Emre Konuk

Ailede Demokrasi Olabilir mi?

Geçen yüzyılın daha başlarında Freud, psikolojik sorunların nasıl ortaya çıktığını formule ederken temelde şöyle düşündü: Çocuk içgüdüleriyle doğar. İçgüdülerse sınır tanımaz ve hedef doyumdur. Çocuk acıktığında ağlar, annesinin memesine yapışır ve doyana kadar da bırakmaz. Eğer bir şeyler yapmazsanız öyle de devam eder. Bu da ne toplumun, ne de toplumun kurallarını yeni nesillere aktarmada kullandığı ailenin kaldırabileceği bir şey değildir. Birinin, ya da çocuğunuzun bir kurala uymasını istiyorsanız, en ekonomik yolu, o kuralı benimsetmeniz veya isteklerini bastırmasını sağlamanız, bastıramadığı zaman da suçluluk duymasını garantilemenizdir. Freud tüm psikolojik sorunların ve akıl hastalıklarının ortaya çıkışını bu süreçle açıkladı. Yani toplum ve aile, bütünlüğünü korumak için çocuğa “baskı” uygulamalıydı. Tüm pratiğini de isteklerle, yani iç güdülerle vicdan arasındaki koreografiyi tolere edilebilir boyutta tutmaya odakladı.

Bırakınız Yapsınlar Bırakınız Geçsinler

Bu görüş hızla eğitim politikalarını etkiledi. Eğer baskı tüm patolojinin anasıysa, yapacağımız şey de belliydi: Çocuğumuzu “serbest” yetiştirmeliydik. Bu tutumun felsefi temeli daha 18. Yüzyılda Jean Jacques Rousseau terafından hazırlanmıştı.Rousseau çocuğun doğuştan iyi olduğunu, eğer toplum bozmasa, karışmasa kendisi için iyiyi bulabileceğini söylüyordu. Yani ilk liberal oydu. Bu tavır tabii ki Amerikan ruhuna tam uydu. 1960’lara gelindiğinde Batı, başta aile olmak üzere, tüm kurumlarını ve temel dayanaklarını sorguluyordu. “Demokratik ailenin” nimetlerini” ve “Baskıcı eğitimin” zararlarını anlatan onbinlerce kitap basıldı. Hatta komünler kuruldu. Herkes herkesin annesi, babası ve çocuğu oldu.

Anneler-babalar ne yapacaklarını şaşırdılar. Kime gitseler fatura onlara çıkarılıyordu. Bir “üstüne varmayın”dır gidiyordu. Çocuk altına da işese, astım da olsa, tavanlara da tırmansa farketmiyordu. Babalar baskıcı olmakla, anneler ise koruyucu olmakla suçlanıyordu. Ama en çok anneler suçlandı. Ne de olsa ailenin pedagogu, psikoloğu, terapisti, psikiyatristi, allerji uzmanı, beslenme uzmanı, doktoru onlardı. Kendini suçlayan anne, anneliğini yapamaz oldu. Öyle ya, çocuğunu altına işeten anne, düzelteyim derken daha da beter edebilirdi durumu.

Allahtan Washington’da araştırmacılar vardı. Çocuğun eğitimine, yetişmesine yansıyacak bir harita oluşturabilmek için binlerce araştırma yapıldı. Bunların da pratiğe yansıması büyük ölçüde “Aile Terapisi” ile oldu. Çünkü aile terapistlerinin ilk yaptıkları şey, sorunları aşmak için anne-babayı güçlendirmek oldu. Bu nedenle hiç bir sorun için anne-babayı suçlamadılar. İkincisiyse; Ailenin yeniden önem kazanmasına ve bir kurum olarak güçlenmesine ciddi katkıda bulundular.

Ancak en önemlisi yapı, kurallar, disiplin, sınır koyma gibi kavramlarla denge, doyum, yaratıcılık, keyif, uyumlu yaşam gibi kavramların birbirini dışlamadığını gösterdiler. Bu zaten günlük yaşamımızda yakından bildiğimiz, yaşadığımız bir şeydir. Örneğin futbol çok katı kuralları olan bir oyundur. Uymazsanız sahadan atılabilir, hatta meslek yaşamınız sona erebilir. Ben, futbolla haşır neşir olan hiç kimsenin bu kurallara itiraz ettiğini duymadım. İnsanlar futbolun tüm kurallarına uyarlar ama bunu yaparken de çok keyif alırlar. Yani kurallarla, sınırlarla, yasaklarla yaşarken, aynı zamanda yaşamdan keyif de alınabilir. Freud bunun mümkün olabileceğini hiç bir zaman düşünmedi. Gülen bir fotoğrafını hiç görmedim. Karamsar bir adamdı.

Önümüzdeki hafta: Ailede Demekrasi neden olmamalı?

27.03.2005

Benzer İçerikler :

Kendini Gerçekleştiren Kehanetler

Geçen hafta David Rosenhan’ın bir araştırmasını özetlemiştim. Sekiz sahte hasta, yani normal kişi, akıl hastanesine sanki hastaymış gibi baş...

Travmadan Performansa - III

Son iki yazımızda, yaşamlarını geçmişte yaşadıkları travmatik süreçlerin etkisinde sürdüren, kendileriyle ilgili tanımlarını ve duygularını (ben sevilmem,...

Çalışan Bağlılığı ve Kişiliğim 3

İşe, birkaç hafta önce, Davranış Bilimleri Enstitüsü’nde yaptığımız “kişilik özellikleri ile evlilik uyumu” arasındaki ilişkileri irdeleyen ...

Kırmızı Et Meselesi - 2

Önce geçen haftanın bir özetini yapalım: Kırmızı etle hastalık arasındaki ilişkiden yaklaşık yarım yüzyıl önce, ilk söz eden Ancel Keys oldu. Başta her tü...

İlginizi Çekebilir :

Mutluluk Satın Alınabilir mi?

Mutluluk Satın Alınabilir mi? İlerde mutluluktan çok söz edeceğiz: Mutluluğu tanımlıyabilir miyiz? Formülü var mıdır? Sürekli bir mutluluktan söz edebilir ...

Davranışsal Ekonomi Üzerine - V

Son yazımızda davranışsal ekonomi alanındaki araştırmacıların ekonomi dünyasıyla tanıştırdıkları birtakım olgulardan bahsetmiş ve deneysel çalışmalarına...

Marka Evliliği 2

Geçen hafta Marka evliliğinden, daha doğrusu markayla evlenmekten söz ettik. Deyim çok yerindeydi çünkü evlilik demek, bağlanmak yani duygusal bağlar...

Kendini Gerçekleştiren Kehanetler

Geçen hafta David Rosenhan’ın bir araştırmasını özetlemiştim. Sekiz sahte hasta, yani normal kişi, akıl hastanesine sanki hastaymış gibi baş...