Emre Konuk

Korku Kültürü - II

Geçtiğimiz hafta, dış kaynakların etkisiyle oluşan, yoğun biçimde içselleştirilmiş ve makul sınırları olmaksızın yaygınlaşmış korkulardan söz etmiş; bir “korku kültürü”nde yaşadığımızı, korkunun etkilemek ve kontrol etmek amacıyla bilinçli olarak üretildiğini ve kullanıldığını söylemiştik. Bireysel ve toplumsal yaşamın korku üzerinden, korkuyu üretenlerin ya da pekiştirenlerin çıkarları doğrultusunda yönetildiğini, “korku ticareti”nin hüküm sürdüğünü belirtmiştik. Korku ticareti psikolojik bir silah olarak kullanılan bir taktik; belli çıkarlar sağlamak için korku ve endişe yaratıcı, güvenilir olmayan, çarpıtılmış veya abartılmış bilgilerin hedef kitleye yayılması anlamına geliyor.

Korkunun işlevselliği bozacak şekilde dikkat dağıttığından, kişinin zihinsel enerjisini yanlış yerlere veya gereksiz ölçüde yatırmasına ve esas ilgilenmesi gereken meselelerle yeterince ilgilenememesine sebep olabildiğinden söz etmiştik. Aynısının toplumsal düzeyde de geçerli olduğunu, ilgiyi öncelikli ve tabii tartışmalı bir meseleden uzaklaştırmak üzere sıklıkla korku unsurlarını kullanarak bambaşka bir gündem yaratıldığını ve bunun da birilerinin işine yaradığını paylaşmıştık. Ayrıca korkunun çok güçlü bir duygu olduğunu, hem psikolojik hem de ciddi fiziksel hastalıklara yol açabildiğini dile getirmiştik. Kısacası, korku ticaretinden epey etkilenebildiğimizi ve korku “satıldığında” “almaya” yatkın olduğumuzu söylemiş; bu bakımdan, herhangi bir bilgiyi gerçek kabul etmeden önce sorgulamanın, araştırmanın ve sonrasında değerlendirmenin önemine değinmiştik.

Önceki yazıda, teknolojik gelişmelere paralel olarak, bugün, bilgiye erişim ve haberleşmenin çok daha hızlı hale geldiğini, bilgi alışverişinin gerçekleştiği alanın gerek aktörler gerekse veri bakımından çok daha kalabalık olduğunu ve bilgi alışverişinin süreklileştiğini söylemiş; yalnızca birkaç yıl öncesine kıyasla dahi çok daha karmaşık bir iletişim süreci deneyimlediğimizi ifade etmiştik. Özellikle sosyal medyanın da ana akım iletişim araçlarına eklenmesiyle, üretilen bilgi, dikkatimizi verebileceğimiz bilgi miktarını fazlasıyla aşar hale gelmiş durumda. Sosyal medya, kültür ve iletişim alanlarında çalışan Amerikalı araştırmacı ve akademisyen Danah Boyd, 1970’lerde Herbert Simon’ın, bilgi zenginliğinin bilgi tarafından tüketilen ögenin fakirliğine yol açtığı, yani dünya, bilgi bakımından zenginleştikçe dikkatin epeyce kısıtlandığı savını hatırlatıyor ve Simon’ın savının “bilgi aşırı yüklemesi” ve “dikkat ekonomisi” kavramlarını ortaya çıkardığını belirtiyor. Boyd, çok fazla bilgi ve sınırlı dikkat dengesizliğinin, dikkat ekonomisinde uyaranların dikkatimizi çekebildikleri sürece değerli olmalarını, başka bir deyişle dikkatimizi çekebildikleri sürece var olmalarını mümkün kıldığını ifade ediyor.

Boyd’un işaret ettiği üzere, medya, dikkat ekonomisiyle var olan başlıca alanlardan. Örneğin gazeteler sansasyonel veya duygu yüklü manşetlerle insanların dikkatini yakalamak ve böylelikle okunmak için uğraş veriyor ve maalesef bazen gerçekten yalnızca bu yüzden okunabiliyor. Televizyon ve radyo kanalları dikkati cezbedecek içerikleri seçerek izleyiciyi/dinleyiciyi tutmaya çalışıyor, tutuyor da. Her iş, hedef kitleyi etkilemeyi esas aldığı için buraya kadar gayet olağan ve belki zararsız gözüküyor. Ancak dikkat ekonomisi pek çok kez objektif habercilik anlayışından rahatlıkla dönebildiğinden, sunulan; eksik, çarpıtılmış, abartılmış veya asılsız bilgilerden ibaret olabiliyor. Medyada özellikle insanların duygularını harekete geçiren malzemelerden faydalanılıyor, çünkü ruhsallığımıza güçlü duygular hakim olduğu zamanlarda, istisnasız, dikkat, duygunun ilgili olduğu kaynağa yöneliyor ve böylelikle hedef tutturuluyor. Günlük bir gazeteyi ya da bir haber kanalını açıp da korku, öfke, acıma gibi duygular uyandıran bir haberle karşılaşmadığımız bir zaman var mı?

Tabii ki dikkat ekonomisi medyaya mahsus bir olgu değil. Örneğin, reklamcılık sektörü dikkat ekonomisiyle geçinen bir diğer alan. Reklam bugün birçok işin olmazsa olmazı. Reklam için ciddi bütçeler ayrılıyor. Peki, reklama neden bu kadar talep var ve reklam neden bu kadar pahalı? Her ikisinin de cevabı; bugün, insanların bir şeye dikkatlerini vermelerinin para ediyor olması ve “başarılı” bir reklamın bunu sağlayabilmesi.

Meselenin Boyd’un dikkat çektiği çok önemli bir boyutu, dikkat ekonomisinin yalnızca medya, reklamcılık, pazarlama ve tabii politika gibi alanlarda değil, çok daha yaygın kullanılıyor olması. Boyd, giderek artan bir şekilde, herkesin başkalarıyla iletişimde dikkat çekmek için korku unsurlarından faydalandığını ifade ediyor. Boyd’un çalışmaları ergen kültürüne odaklanıyor ve Boyd, ergenlerin özellikle yaşıtlarını etkilemek üzere sıklıkla korkuyu kullandıklarını belirtiyor. Ancak Boyd’a göre yetişkinler de korkudan faydalanmak bakımından ergenlerden aşağı kalmıyorlar; gerek çocuklarına gerekse birbirlerine karşı korkuyu kullanıyorlar. Ne yazık ki böylelikle bireysel olarak da korku kültürüne katkıda bulunuluyor.

Kaynak

Boyd, D. (2012). The power of fear in networked publics. SXSW. Texas, ABD.
Gilman, S. (2009). Spinning fear. Family Therapy, 8(1), 15-16.

22.11.2012

Benzer İçerikler :

Mutluluğun Yolları 1

Geçen hafta bizi neler mutlu eder ve neler mutlu etmez üzerinde durduk. Gördük ki,gelir düzeyi bir yere kadar mutluluğumuza katkıda bulunuyor, sonra bir etkisi ...

Hepimiz Aynı Kurbanların Kurbanlarıyız

Geçtiğimiz haftalarda hatırlarsanız sizlere, nasıl oluyor da bazılarımızın bizi üzdüğünü, yıprattığını hatta zarar verdiğini bile bile, aynı erkekleri ya da ...

Kolestrol: Bir Masal Daha 4

Birkaç haftadır kolesterolle ilgili “şehir efsanelerini” yazıyorum. Geçen haftayı özetleyelim: Kolesterolle ilgili araştırmaların toplandığı, ...

Duygusal Zeka ve Kişiliğim 3

Bayağı bir haftadır sizlere meslektaşlarımla birlikte yaptığımız bir dizi araştırmayı özetlemeye çalışıyoruz. Üç araştırmanın da ortak yanı; kişiliğimizle, ...

İlginizi Çekebilir :

Kolestrol: Bir Masal Daha 4

Birkaç haftadır kolesterolle ilgili “şehir efsanelerini” yazıyorum. Geçen haftayı özetleyelim: Kolesterolle ilgili araştırmaların toplandığı, ...

Hareket ve Egzersiz - II

Geçen hafta, egzersizin beyin üzerindeki etkisine değinmiştik. Kısaca hatırlatacak olursak; düzenli egzersizin, başka pek çok faydasının yanı sıra, düşünce...

Aldatma ve İhanet 1: Terapiye Yansıyanlar

Geçen hafta İstanbul’un yakın tarihinin terapiye nasıl yansıdığı üzerinde durduk. Hafif de kafa bulduk. Devam edelim. Evlilikle ilgili sorunların ...

Aldatma ve İhanet 4: Terapiye Yansıyanlar

Efendim hayat biter ihanetler bitmez. Söz, bugün bu dosyayı kapatıyoruz. Bugün, aldatayım derken kendimizi nasıl yakalatıyoruz meselesini...