Akıldışının Cazibesi - II
Geçtiğimiz hafta, irrasyonel tarafımız üzerine konuşmuş; hayatımızın pek çok alanında, mantığa aykırı biçimde hareket ettiğimizi söylemiştik. Kelimelerin çağrıştırdığının aksine, akıldışının her zaman olumsuzluktan ibaret olmadığını dile getirmiş; akıldışının beklenmedik bir cazibesi olduğuna dikkat çekmiştik. Farkında olunmasa bile, mantığa aykırı her davranışın, kendisini itekleyen ve şekillendiren birtakım güçler sebebiyle oluştuğunu belirtmiş; davranışçı ekolün önde gelen isimlerinden Dan Ariely ve meslektaşlarının vurguladıkları gibi, bilincimizden saklı bu unsurların farkına vararak, yaşantımız üzerindeki kontrolümüzü ve etkinliğimizi arttırabileceğimizi, daha iyi kararlar alabileceğimizi ve daha arzu edilir bir hayat sürebileceğimizi söylemiştik.
Bugün ve önümüzdeki birkaç hafta boyunca, bazı akıldışı davranışlarımızla yüzleÅŸecek, bu davranışlarımızın sebeplerini keÅŸfedecek ve nasıl “cazip” oldukları üzerine düşüneceÄŸiz.
İş Gücü, Övünç, Sahiplenme Duygusu ve Aşırı Değer Atfetme
Hepimiz fark etmişizdir; yaratmanın övüncü ve yaratılanı sahiplenme duygusu bir başkadır. Barizdir, acayip keyif vericidir. Baştan sona kendi ellerinizle yaptığınız bir yemeği düşünün veya tamamen kendi emeğinizle dekore ettiğiniz evinizi. Marangozluk becerileniz varsa, adım adım kurduğunuz kitaplığı yahut çekmeceyi aklınıza getirin. Sanatsal ilgilerinizle tanınıyorsanız, kendinizi adayarak yaptığınız resmi ya da heykeli hayal edin. Zihninizde canlanan her ne ise, şüphesiz, sizin için çok kıymetlidir; herhangi birinin yaptığından veya hazır alınandan çok farklıdır.
“Yaratmak”tan kastımız, bir ÅŸeyi, kiÅŸinin kendi kaynaklarıyla, emek vererek, iÅŸ gücü sarf ederek, “mesai harcayarak” yapması. Yaratıcılığımızdan ziyade, emeÄŸimizi kullanarak bir iÅŸ çıkarmaktan söz ediyoruz. Şüphesiz, özgün yaratıcılık veya kiÅŸiselleÅŸtirme olanağı, yaratılarımızı bizim için çok “daha deÄŸerli” kılar, ama gerçek ÅŸu ki, bu unsurlar denkleme dahil olmadığında bile kendi iÅŸimizi, diÄŸerlerinden “daha özel” buluruz. DediÄŸimiz gibi, esas mesele, iÅŸ gücünde. Yapılan deneyler, her adımı talimatlarla belirtilmiÅŸ, hiçbir varyasyona açık olmayan, herkesin tıpatıp aynı iÅŸi yaptıkları koÅŸullarda bile (örneÄŸin, lego setlerinden identik objeler oluÅŸturulması gibi), bireylerin kendi “yaratı”larına daha çok deÄŸer atfettiklerini gösteriyor.
Kısacası, ne kadar çok emek yahut iÅŸ gücü, o kadar çok baÄŸlılık. Ariely, bu irrasyonel durumu “İKEA etkisi” olarak adlandırıyor. Malum, İKEA, “kendin piÅŸir, kendin ye” tarzı ürünlerin anavatanı. EÄŸer aklınızdan “Burada irrasyonel olan ne?” diye geçiyorsa, geleneksel yaklaşımın, insanın minimum iÅŸ gücü sarf etmek üzere programlanmış olduÄŸunu öngören varsayımını hatırlatalım. Basit ekonomik modele göre, efor sarf etmek; bizi güven alanımızdan çıkaran, arzu edilmeyen, sıkıntı ve stres yaratan bir durum; çünkü bizler, iÅŸten mümkün olduÄŸunca kaçınan, rahatlık peÅŸinde, tembel varlıklarız. Oysa, aksine, davranışçı ekolün ortaya koyduÄŸu ve her birimizin de kendi yaÅŸantılarımızda deneyimlediÄŸimiz gibi, emek, insanın duyduÄŸu övüncü arttırıyor, sahiplenme duygusunu pekiÅŸtiriyor ve atfettiÄŸi anlamı yüceltiyor.
Bağlılığın gelişmesinde kritik önemi olan, belirleyici nitelikte bir unsur, işin tamamlanmış olması. Tamamlanmayan iş, aynı derecede sahiplenme duygusu uyandırmıyor ve aynı değeri taşımıyor. Başka bir deyişle, ancak başladığımız işi bitirdiğimizde, yaratımıza dair duygusal tatmini deneyimliyoruz.
Peki, “İKEA etkisi”nin cazip tarafı ne? Aklımıza gelen ilk birkaç artısını sıralayalım:
- Yaptığımız işten keyif almamız; emeğimizin, bize duygusal tatmin olarak geri dönmesi
- Daha çok potansiyelimizi kullandığımızda, yaptığımız işe daha çok bağlanmamız
- Daha fazla efor sarf edip işimize yaratıcılığımızı kattığımızda, yani, kişiselliğimizi kullandığımızda, daha çok haz duymamız
- İşin sonunda alınması beklenen doyumun, süreç boyunca başladığımız işi bitirmek üzere motivasyon sağlaması
Farkına varmamız gereken çok önemli bir durumun altını çizelim: Kendi emeÄŸimiz geçen iÅŸe atfettiÄŸimiz yüksek deÄŸer öylesine içselleÅŸmiÅŸtir ki, “yanlı” olduÄŸunu fark etmediÄŸimiz bu hissiyatı, diÄŸerlerinin de yaÅŸantıladığını zannederiz. Yani, iÅŸimizin herkesçe aynı ÅŸekilde deÄŸerli bulunduÄŸunu varsayarız. Halbuki, bu, yalnızca, bizim içsel süreçlerimize baÄŸlı olarak atfettiÄŸimiz deÄŸerdir.
Günlük hayatımızda, sarf edeceğimiz uğraşı veya yaşayacağımız zorluğu düşünerek, birçok işimizi kendimiz üstlenmekten kaçınıyoruz. Örneğin, bahçe düzenlemesi yapmak yerine bahçıvan çağırıyor, yemek pişirmek yerine dışarıdan ısmarlıyoruz. Oysa araştırmalar gösteriyor ki anlık uğraş veya zorlukları olsa da, kendi işini kendin yapmak, uzun vadede kişiye mutluluk veriyor.
Bugün farklı bir şey denemeye ne dersiniz?
Kaynak
- Ariely, D. (2011). The Upside of Irrationality: The unexpected benefits of defying logic at work and at home. London, UK: Harper Collins Publishers
14.09.2011
Benzer İçerikler :
Åžu sıralar Amerika’yla ilgili iyi ÅŸeyler söylemek pek makbul bir ÅŸey deÄŸil biliyorum. Bugün bu suçu bilerek iÅŸleyeceÄŸim. YaÅŸamımın en verimli, en çok ...
Hatırlarsanız geçen haftalarda sizlere zihnimizin çalışma prensiplerinden ve bugüne kadar kat ettiği mesafeden söz etmiştim. Son olarak da inançlarımızın ...
Üç haftadır hayatın fena halde dayattığı zamanlarda ve bir yaÅŸam tarzı olarak “dayanıklı olmakla” ilgili araÅŸtırmaları özetlem...
Davranışlarımızı açıklarken iki farklı kategoriye baÅŸvururuz. Birincisi, ‘derimizin altında” olan bitene atıfta bulunuruz: Duygularımız ...
İlginizi Çekebilir :
Önce geçen haftanın bir özetini yapalım: Kırmızı etle hastalık arasındaki ilişkiden yaklaşık yarım yüzyıl önce, ilk söz eden Ancel Keys oldu. Başta her tü...
Anneler ve babalar bazen aralarındaki sorunlarla baş edemediklerinde kavgayı çocuklar üzerinden sürdürür. Koalisyonlar ona göre oluşur. Biri anneye, öbürü ...
İstanbul’un asayiÅŸ durumu hepimizi ciddi biçimde rahatsız etmeye baÅŸladı. YaÅŸadığımız rahatsızlıkla İstanbul’un asayiÅŸ bozukluÄŸu arasındaki...
Geçen hafta hangi evliliklerin iyi gittiÄŸini, hangilerinin kötü gittiÄŸini anlayabilmek için araÅŸtırmalara bakalım demiÅŸ ve bunun için de Gottman’Ä...