Emre Konuk

Aklın Oyunları 1

Beynimizin gerek psikolojik, gerekse beden sağlığımızı korumak için elinden geleni yaptığını ve daha pek çok işlevi ne denli muhteşem bir orkestrasyonla yürüttüğünü biliriz. Mutluluk, mutsuzluk, sağlık, hastalık ve ölüm hepsi onun işi. Göz ardı ettiğimiz şey beynimizin iyiyi de kötüyü de öğrenebildiğidir.

Daha önceki bir yazıda iyimser ya da karamsar olmanın yaÅŸamımızda önemli bir yeri olduÄŸunu, örnekleriyle anlatmıştım. Bu, aklımızın bize oynadığı oyunlardan yalnızca biriydi. Bu kez beynimizin nelere ‘kadir’ olduÄŸunu, neredeyse 40 yılı aÅŸkın bir süredir birikmiÅŸ literatürden birkaç örnekle anlatmaya çalışacağım. Bunu yalnızca kafaya taktığım için deÄŸil, eÄŸer gerekli vizyonu oluÅŸturabilirsek, hem kiÅŸisel yaÅŸamımızda hem de organizasyonların yaÅŸamında köklü deÄŸiÅŸikliklerin olacağına inandığım için yapıyorum.

Beynin Aptal Yanı

Beynimizin genetik tasarımı sonuçta bayağı birkaç yüz bin yıl öncesine dayanıyor. O zamanlar hayatta kalmak ve üremek canlı yaratıkların en önde gelen uÄŸraÅŸları arasında. Bugün üremek, önceliklerimiz arasında deÄŸil. Durmadan cinsellik düşünürüz ama yaÅŸam boyu ancak iki üç defa çocuk yaparız. SeviÅŸebilmek için de, evlenmek gibi ciddi bir fatura öderiz. SaÄŸ duyu sahibi bir kiÅŸi, evlenmeden önce küçük bir pazar araÅŸtırması yapsa, sonuçları objektif kalarak deÄŸerlendirse, eÄŸer mazoÅŸist eÄŸilimleri yoksa evlenmeden önce 36 defa düşünür. Ä°nsanların neredeyse %100’ü güle oynaya evlendiÄŸine göre, ciddi bir genetik baskı söz konusu.

Hayatta kalma meselesi daha da garip. Milyon yıl önce yeni doğanların çok azı ileri yaşlara erişebiliyordu. Çok üremek ve tehlikeye aşırı duyarlılık türün devamını sağlıyordu. O zamanlar tehlike dendiğinde, sınavda çakmak ya da işimizi kaybetmek değil, niyeti kötü vahşi bir hayvan anlaşılırdı. Kaçmak ya da dönüp vuruşmak tek seçenekti. Bu kararı en doğru bir biçimde ve hızlı verenler hayatta kalırdı. Vuruşabilmek ya da kaçabilmek içinse, yaralanma olursa kan kaybı en az düzeyde olsun diye derinin altındaki kılcal damarların büzülmesi, adalelerdeki şekerin enerjiye çevrilmesi, kalbin hızlanması, yeterli ışık alabilmek için gözbebeklerinin büyümesi, gerekli motivasyonun sağlanması için korku ve kızgınlığın yoğun yaşanması ve daha bir sürü fizyolojik olayın devreye girmesi gerekiyordu.

Bugün sokaklarda ayı, aslan, kaplan pek görülmüyor. Zaten olsa da bir ÅŸey ifade etmez, çünkü hepimiz kapılarımızı yatmadan önce bir güzel kilitleriz. Tüm yaÅŸamımız boyunca hayati bir tehlikeyle çoÄŸumuz karşılaÅŸmayız. KarşılaÅŸmayız ama, sanki karşılaÅŸmışız gibi tepkide bulunuruz. Sınavda çaktığımızda, dışlandığımızda, küçültücü bir tavırla karşılaÅŸtığımızda, trafik sıkıştığında, rapor yetiÅŸmediÄŸinde, dolar çıktığında, dolar düştüğünde, yani olumsuz yaÅŸadığımız her durumda, sanki karşımıza aslan çıkmış gibi yukarıda sıraladığımız tüm tepkileri hiç eksiksiz yaÅŸarız. Ä°ÅŸte ‘beynin aptal yanı’ dediÄŸimizde bunu anlıyoruz. Bunların hiç biri hayati tehlike deÄŸildir ama güzel beynimiz, o muhteÅŸem organ burada çuvallar. Sanki cana kasıt varmış gibi tüm bedeni ‘vur ya da kaç’ tepkisine hazırlar. Film seyrederken odadan içeri giren adam kadına arkasından yavaşça yaklaşırken kalbim çarpmaya baÅŸlar, daha sık solumaya baÅŸlarım. Benim güzel beynim dönüp bana, ‘Bak Emre’ciÄŸim, adamın öldürmek istediÄŸi bir kadın, oysa sen bir erkeksin. Kaldı ki adam da, kadın da bir hayal. Canını üzme, kalbini serin tut’ demez. Beynin bu aptal yanının maliyeti gerçekten yüksektir. Strese baÄŸlı bozuklukların ve hastalıkların tek nedeni; beynin gerçek tehlikeyle hayali tehlikeyi ayırt edememesinden kaynaklanır. Ä°ÅŸin daha da vahim yanı; stres yaratan durum karşısında yaÅŸadığım çöküntüyü, öfkeyi mantıklı ve doÄŸal bulmamızdır. Oysa yöneticimin beni herkesin içinde eleÅŸtirmesi karşısında yaÅŸadığım yoÄŸun duyguların, yöneticimin davranışıyla hiçbir ÅŸekilde kaçınılmaz bir nedensellik ve mantık iliÅŸkisi yoktur. Yani öfkelenebileceÄŸimiz gibi kayıtsız da kalabiliriz. Kayıtsız kalmayı öğrenmek istiyorsak, bunu öğrenebiliriz. DoÄŸu felsefesinin oluÅŸturduÄŸu tüm pratiÄŸin sonuçta bunu hedeflediÄŸini söyleyebiliriz.

Beynin Güzel Yanı

Aslında beynimin aptal yanı bana sonsuz olanaklar tanır. Bir hayal yaratıp keyfimi kaçırabiliyorsa, başka bir hayal yaratıp keyfimi getirebilir. Biz bu beceriyi zaten günlük yaşamımızda her dakika uygularız. Takıldığımız durumlarla ilgili olarak da psikoloji bu değişimi sağlayacak yığınla teknik geliştirdi.

Şimdi biraz bu ilginç dansın nerelere uzanabildiğini görelim.

Yeni üretilen bir ilacın gerçekten etkili olup olmadığını anlamak için ‘placebo’ deneyleri yapılır. Yani bir grup hastaya gerçek ilaç, baÅŸka bir grup hastaya da ÅŸeklen ona benzeyen bir ilaç verilir. Her seferinde gerçek olmayan ilacın iyileÅŸtirici bir etkisi görülür. Gerçek ilaç iÅŸe yarıyorsa, etkisinin diÄŸerinden farklı olması gerekir. Buna da araÅŸtırma dilinde ‘placebo etkisi’ denir. Neredeyse tüm hastalıklarda bir placebo etkisi görülür.

ÖrneÄŸin 1950’lerde koroner kalp rahatsızlıklarında göğüs aÄŸrısını önlemek için yeni bir ameliyat türü denenmeye baÅŸlandı. Ameliyat göğüsteki bir damarı baÄŸlamayı içeriyordu. Damarı baÄŸlanan hastaların %40’ında aÄŸrılar yok oldu. %65-75’inde ise büyük ölçüde ilerleme kaydedildi. Ancak bazı araÅŸtırmacılar, iyileÅŸmenin fizyolojik bir temeli olmadığını düşündüler ve bir araÅŸtırma yapmaya karar verdiler. Kalp hastaları iki gruba ayrıldı. Bir kısmının damarı baÄŸlandı. DiÄŸer grubun ise göğsü açıldı ve sanki ameliyat yapılmış gibi dikilip bakıma alındılar. Sonuçta ameliyat yapılmayan grubun da aÄŸrıları yok oldu. Bunun üzerine ameliyat artık yapılmaz oldu ama o güne kadar da 10.000 ameliyat yapılmış oldu.

Rahatlama teknikleri ile yüksek tansiyonu düşürmeyi amaçlayan bir araÅŸtırmada, bir gruba ‘rahatlama tekniklerinin ilk seansta etkili olduÄŸu, diÄŸer gruba da ‘üçüncü seanstan sonra etkili olacağı söylenmiÅŸ. Birinci grubun tansiyonu ikinci gruba göre ilk seansta yedi misli daha fazla düşmüş.

ÇoÄŸumuzun yaÅŸamında bedenimizin bir yerinde bir siÄŸil çıkmıştır. SiÄŸiller yakılır, asit dökülür, dondurulur, ameliyat edilir ama yine çıkar. Zurich’li Dr. Bruno Bloch ‘siÄŸil doktoru’ olarak tanınıyor. Ofisinde de bir ‘siÄŸil yok etme’ makinesi var. Kocaman bir ÅŸey. Gürültüyle çalışıyor, ışıklar yanıyor ve bir takım ‘ışınlar yaydığı’ söyleniyor. Dr. Bloch bu makineyle tedavi gören hastaların %31’inin siÄŸillerinin yok olduÄŸunu söylüyor. Daha sonra hipnozla yapılan kontrollü çalışmalarda, gerçekten de siÄŸillerin ‘git’ dendiÄŸinde gittiÄŸi görüldü. ÖrneÄŸin, A.H.C.Sinclair-Gieben ve D. Chalmers siÄŸilleri tüm bedenlerine yayılmış olan hastalara hipnoz sırasında bedenlerinin saÄŸ ya da sol tarafındaki siÄŸillerin yok olacağını söylüyor ve öyle de oluyor.

Amerika’da süpervizörüm Paul Watzlawick bir seansta siÄŸilli çocuÄŸa sormuÅŸtu: ‘SiÄŸilini kaça satarsın’. Çocuk 40 dolardan baÅŸladı, sonuçta 15 dolara anlaÅŸtılar. Ertesi hafta siÄŸili yok eden çocuk 15 dolarını aldı.

Bu siğil meselesi niye önemli? Önemli çünkü, siğil bir virüsün yol açtığı bir tümör. Herkeste siğil oluşmadığına göre, bağışıklık sistemi bir biçimde insanları koruyor. Psikolojik yöntemlerin işe yarıyor olması muhtemelen ya bağışıklık sisteminin harekete geçmesiyle, ya da siğili besleyen damarların büzülüp kan akışını durdurmasıyla mümkün.

08.01.2006  

Benzer İçerikler :

Tımarhanede Akıllı Olmak

Bazı düşünürler, sanatçılar ve bilim adamları paradigmalarımızla, haritalarımızla oynar ve ezberi bozarlar. Robert Rosenthal bunlardan biridir. Ön...

Nasıl İyi Ebeveyn Olunur?

Yıllar boyunca yapılan araştırmalar iyi ebeveyn olma özelliklerini 10 esas maddede özetleyebileceğimizi söylemektedir. 2000 aileyle yapılan bir çalışma daha...

Sarkozy Bir Ãœmit Olabilir mi?

Ä°ki haftadır kafayı Fransa’ya taktık. Bu hafta son. Ama önce bir özet: Fransızın “dışarıyla/yabancıyla” iliÅŸkisi söz konusu olduÄŸunda üç...

Arkadaşlarımızın Hayatımızdaki Rolü 2

Önce geçen haftanın bir özetini yapalım: Bir çalışan işyerinden memnun olabilir ama bu onun iş yerine bağlanmasını garantilemez. Aynı şekilde bi...

İlginizi Çekebilir :

Müşteri Bağlılığı - IV

Geçtiğimiz haftalarda müşteri bağlılığı konusunu ele almış; bağlılığı sağlamanın püf noktalarından biri olan minimum müşteri eforu stratejisinden bahsetmiştik. ...

Sevgi Bağımlılığı

Efendim malumunuz geçen hafta 14 Şubat Sevgililer Günü idi. Her yıl olduğu gibi çiçekler, böcekler, tek taş yüzükler alındı, rezervasyonlar yapıldı. Etra...

İnsanları Neler Mutlu Etmez

Aralık'ın ortasında bu köşede “Mutluluk Satın Alınabilir mi” baÅŸlıklı yazıda, ekonomik refahla mutluluk arasındaki iliÅŸkiyi irdelemiÅŸtim. ...

Yetkinlikler Meselesi 5

Geçen hafta, “Yetkinlikler Meselesi” ile ilgili olarak yanlış anlaşılan bir kaç noktayı netliÄŸe kavuÅŸturmaya çalışmıştık. Parantezi kapayÄ...