Emre Konuk

Aklın Oyunları 2

Geçen hafta, strese bağlı bozuklukların ve hastalıkların önemli bir nedeninin beynin gerçek tehlikeyle hayali tehlikeyi ayırt edememesinden kaynaklandığını söylemiştik. Aslında beynimin bu aptal yanı bana sonsuz olanaklar tanır. Bir hayal yaratıp keyfimi kaçırabiliyorsa, başka bir hayal yaratıp keyfimi getirebilir. Bununla ilgili de bir kaç araştırmadan söz etmiştik. Bu hafta da, yoğun strese karşın sağlığı bozulmayanların bunu nasıl başardıkları üzerinde duracağız.

Sosyal Destek

Sosyal bağları zayıf, yakınlarından ve çevresinden destek alamayan kişilerin daha çok hastalanma eğiliminde olduğunu biliyoruz. Bekarlar, ayrılmışlar, boşanmışlar ya da eşi ölmüş olanlar evlilere göre daha az yaşıyor ve daha sık hastalanıyor. Kanser, tüberküloz, ülser, depresyon, kalp, artirit fark etmiyor. Hepsinde daha çok hastalanıyorlar.

Lisa Berkman ve S. Leonard Syme’in Kaliforniya Alameda’da 7 bin kiÅŸiyle yaptıkları çalışma sosyal iliÅŸkilerin saÄŸlığa katkısını çok iyi gösteriyor. AraÅŸtırmacılar 7 bin kiÅŸiyi dokuz yıl boyunca izliyor. Bekarlar, boÅŸanmışlar, dullar, yakın arkadaÅŸları veya akrabaları olmayanlar ve sosyal aktivitelere katılmayanlar arasında ölüm oranı diÄŸerlerine göre iki ile beÅŸ misli daha fazla.

Bir baÅŸka araÅŸtırma Amerika’ya göç eden Japonlarla ilgili. Göç edenlerin ölüm ve hastalanma oranları Amerikalılara yaklaşıyor. Akla hemen diyet vs. geliyor. Ancak göç edenlerin içinde saÄŸlıklarını koruyanlara bakıldığında, bunların kendi toplumları içinde yaÅŸadıkları, geleneklerini sürdürdükleri görülüyor. Amerikan tarzı yaÅŸamı sürdüren Japonlara göre kalp hastası olma riskleri yüzde 80 daha düşük. Sigara içmeleri, kolesterol düzeyleri ve diyet bir ÅŸey fark ettirmiyor.

Sosyal destek öyle anlaşılıyor ki, yaÅŸamın köklü bir biçimde deÄŸiÅŸtiÄŸi, yoÄŸun stres yaÅŸandığı dönemlerde saÄŸlığa ciddi katkıda bulunuyor. Michigan’da iki otomobil fabrikası kapandığında yüzlerce işçi iÅŸini kaybetti. Susan Gore bu işçilerden 110 tanesi ile bir araÅŸtırma yaptı. EÅŸlerinden, arkadaÅŸlarından, akrabalarından yakın ilgi ve yardım gördüğünü söyleyenlerin ve sosyal aktivitelere katılanların gerek psikolojik açıdan gerekse organik hastalıklar açısından çok daha saÄŸlıklı olduklarını saptadı. Bunların kolesterol düzeyleri de düşüktü.

K.B. Nuckholls 170 hamile kadının ne ölçüde sosyal destek aldıklarına baktı. Ortaya çıkan komplikasyonların %91’i strese ve desteÄŸin azlığına baÄŸlıydı. Destek almayanlarda komplikasyon oranı alanlara göre üç misli fazlaydı.

Yaşamında bir hayvanın sorumluluğunu almanın da sağlığa ciddi katkısı olduğu anlaşılıyor. Kalp krizi geçirmiş olanlarla bir yıl sonra temas edildiğinde, evlerinde hayvan bakanların ölüm oranının beşte bire indiği görülmüş. Hayvanın türü önemli değil. Kedi, köpek, papağan, fare her şey olabilir.

İlgi çekici bir araÅŸtırma da, bir yaÅŸlılar evinde yapılmış. Huzurevinin bir katında yaÅŸayanlara hemÅŸire saksı içinde bir bitki veriyor. Bu bitkinin onun sorumluluÄŸunda olacağını, kendisinin karışmayacağını söylüyor. DiÄŸer kattakilere ise çiçeÄŸe kendisinin bakacağını söylüyor. Artık sonucu tahmin edebiliriz. ÇiçeÄŸe kendileri bakanların hastalıkları daha çabuk iyileÅŸiyor, daha uzun yaşıyorlar. Yani bir çiçeÄŸin sorumluluÄŸunu almak ömür uzatabiliyor ve daha az hastalanmaya yol açabiliyor. Bu kadarcığı bile bunu saÄŸlıyorsa, insanların biraz ‘gaza geldiklerinde’ neler yapabileceÄŸini hayal etmek bile güç.

Stres Bağışıklık Sistemi ve Dayanıklılık

Stresle bağışıklık sistemi arasındaki ilişkiyi gösteren pek çok araştırma var. Stres bağışıklık sistemini bastırıyor. Acaba kişi bağışıklık sistemini isteyerek daha verimli çalıştırabilir mi? Pennsylvania üniversitesinden Howard Hull ve arkadaşları 25 kişiye damarlarında akan kanı hayal etmelerini söylüyor. Beyaz kan hücrelerini, yani düşmanla vuruşacak olanları birer köpek balığı gibi canlandırmalarını ve mikroplara saldırmalarını söylüyor. Bu canlandırmayı haftada iki kez yapmalarını, kalan zamanda bu konuyu düşünmeseler bile, beynin görevini yapacağını iletiyor. Özellikle gençlerin beyaz hücrelerinde artış görülüyor. Bağışıklık sistemini bastırmaya yönelik girişimlere de daha duyarlı tepkide bulunuyorlar. Bu farklar ufak ama çalışma da zaten çok sınırlı; bir seans. Bir seansta böyle bir sonuç alınabiliyorsa, sistemli bir programla neler yapılabilir. Bunu da ilerdeki yazıların birinde ele alacağız.

Aynı strese maruz kalmış kiÅŸiler farklı tepkilerde bulunuyor. Yukarıda sosyal desteÄŸin öneminden söz ettik. Acaba kiÅŸilik özellikleri nasıl rol oynuyor? Susanne Kobasa ve arkadaÅŸları 700 üst düzey yöneticiyle dayanıklılığın kiÅŸisel parametrelerini anlamamamıza yarayacak bir araÅŸtırma yapıyorlar. 1980’lerde Bell Telephone Company bölünüyor. Büyük bir stres ve belirsizlik ortamı.

700 yöneticinin içinden yüksek stres yaşayan bir grup alındığında, bunların bir kısmı çeşitli rahatsızlıklar yaşarken bir kısmı yaşamıyor. Hastalanmayanlar ve psikolojik dengelerini koruyanlara bakıldığında bunların ailelerine, içinde yaşadıkları topluma, belli değerlere bağlılıklarını sürdürdüklerini, yaşamın kontrolünü ellerinde tuttukları hissini yitirmediklerini, yaşamda istikrar ve dengenin değil, değişimin norm olduğunu kabul ettiklerini görüyoruz.

Susanne Kobasa ve arkadaşları dayanıklılığa katkıda bulunan başka faktörleri de araştırdılar. Örneğin ailelerindeki hastalıkların oranına baktılar. Gerçekten de sık hastalanan yöneticilerin ailelerinde de diğer gruba göre daha çok hastalığa rastlanıyor. Ancak, dayanıklı yöneticiler ailelerinde hastalık oranı yüksek de olsa hastalanmıyorlar.

Sonuçta hastalanmaya etki eden üç faktör olduğunu görüyorlar:

• Dayanıklılık
• Egzersiz
• Sosyal destek

Bu üçünün bir arada oluÅŸu strese maruz kalan yöneticileri hastalıktan uzak tutuyor. Üçü de yoksa hastalanma oranı %93, ikisi yoksa %72, biri yoksa %58 ve üç kaynaÄŸa da sahip olanlar, yani düzenli egzersiz yapanlar, dayanıklı olanlar ve sosyal destek alanlarda hastalanma oranı %8’e düşüyor. Peki, dayanıklılık öğrenilebilir mi? Evet öğrenilebilir. Artık hem çocuklarımızı yetiÅŸtirirken ne yapacağımızı biliyoruz, hem de yetiÅŸkinler olarak stresle nasıl baÅŸa çıkacağımızı.

Gerek kişisel düzeyde, gerekse organizasyon düzeyinde neler yapılabilir, önümüzdeki yazıların gündemini bu temalar oluşturacak sanırım.

15.01.2006  

Benzer İçerikler :

Mutluluğun Yolları 1

Geçen hafta bizi neler mutlu eder ve neler mutlu etmez üzerinde durduk. Gördük ki,gelir düzeyi bir yere kadar mutluluğumuza katkıda bulunuyor, sonra bir etkisi ...

Yetkinlikler Meselesi 4

Bir kaç haftadır “Yetkinlikler Meselesi” ile ilgili yazdıklarım deÄŸiÅŸik tepkilere yol açtı. Bunların içinde önemli bir kısmı “kafasını...

İnsanın Doğası 2

Geçen hafta tüm kültürlerde ortak, evrensel duygu ve davranış özelliklerinden söz edebilir miyiz diye sorduk. Bu soru önemliydi çünkü eÄŸer insan davranışınÄ...

Beyin Yıkama, Propaganda, Etkileme

Bu dizide insan davranışlarını, duygularını ve düşüncelerini etkileme, yani değişiklik sağlama yöntem ve stratejileri üzerinde durduk. Beyin yıkama, yöntem ...

İlginizi Çekebilir :

Yöneticiler İçin Başarı Stratejileri 1

CCL (Center for Creative Leadership) bizim bugün liderlikle ilgili ne biliyorsak pek çoÄŸunu borçlu olduÄŸumuz bir araÅŸtırma ve eÄŸitim kurumu. 1983’de...

Nasıl Zayıflayacağız? 2

Geçen hafta, kilosuyla kronik sorunu olan bir danışanın portresini çizmiştik. Figen Hanım yaklaşık 15 yıldır zayıflamaya çalışmakta, zaman zaman başarılı ...

Evlilikler Nasıl Başlar Nasıl Biter 2

Geçen hafta kadın erkek meselesinde bir türlü hallolmayan bir şeylerin olduğunu ve her şeyi açıklamasa bile, yapısal farkların katkısı olabileceğinden söz...

Epigenetik İlkeler: Bir Paradigma Değişimi

İnsanı ve insan yaşamını çalışanların seneler senesi tartıştıkları belli başlı felsefi sorular vardır. Bizler özgür iradesiyle kendi hayatına yön veren...