Emre Konuk

Fransa Nasıl Kurtulur?

Yıllar önce davetli olduğum bir yemekte global ölçekte büyük bir Fransız firmasının Genel Müdürü ve eşiyle tanışmıştım. Masamızda benden başka hemen herkes Fransızca konuşuyordu. Bir ara yanımdaki arkadaşım bana döndü ve:
“Ya Emre kadın bana ne diyor biliyor musun” dedi.
“Ne diyor”?
“Hepiniz Fransızca bildiÄŸiniz halde neden aranızda Türkçe konuÅŸuyorsunuz” diyor.
“Sen ne dedin”?
“Nutkum tutuldu bir ÅŸey söyleyemedim”
O zaman ona şöyle de: “Arkadaşıma sordum o da bana dedi ki; her kültürün kendine özgü kötü alışkanlıkları vardır, kusurumuza bakmasın. Zamanında sömürgeleri olsaydık böyle olmazdı”.
“Söyleyemem”.
“O zaman takma kafana”.

Geçen hafta Avrupa Travma kongresi için Paris’teydik. Ucuna başına birkaç gün ekleyip yıllık iznimizi çıkardık aradan. Bir hafta boyunca yukarıdaki anekdotu anımsatacak o kadar çok ÅŸey yaÅŸadık ki. ÖrneÄŸin Pompidou sanat merkezi her gün dünyanın dört bir tarafından gelen binlerce turistin neredeyse mutlaka uÄŸradığı bir yerdir. Yine dünyanın dört bir yanından derlenen sanat eserleri sergilenir. Hiçbirinde Fransızca dışında bir açıklama yoktu. Ama neredeyse bütün eserlerin üzerine İngilizce “Dokunmayın, ellemeyin” diye yazılmıştı.

Kongreye katılan arkadaşların kaldığı otellerin odalarında, bizimki de dahil, oteli ve olanaklarını tanıtan broşürlerin hiç birinde Fransızca dışında bir açıklama yoktu. Yangından nasıl kaçacağınızı anlatan metin de Fransızcaydı.

Hiçbir restoranda yemeklerin İngilizcesi yoktu. Bir gün bunların Lipp diye bir restoranları vardır, oraya yemeÄŸe gittik. Lipp Picasso, Sartre gibi ağır topların buluÅŸma yeri. Garsonun, zamanında 3. Cumhuriyeti kurmuÅŸ, emekliliÄŸini Lipp’de geçiÅŸtiriyor bir hali var. Eminim Picasso ve şürekasını da o gömmüştür. Ben de biraz kafa bulayım istedim. Menüde yemeklerin niye İngilizce adları yazmıyor diye sordum. Ben İngilizce sordum o Fransızca cevap verdi. EÅŸim de çevirdi: “Buraya gelenler Fransız yemeklerini bilirler. Bir Fransız yemeyi İngilizce nasıl yazılabilir ki”? Nokta. Emin olun bire bir tercümesidir.

Yılmadım tabii. Paris’e ufkumuzu geniÅŸletmeÄŸe gelmiÅŸiz gerçi ama bu eÄŸlenmeyeceÄŸiz demek deÄŸil. Bu sakalı deÄŸirmende aÄŸartmadık. “Åžunun için soruyorum” dedim; “yarın 30 Amerikalı ile buraya geleceÄŸiz. Hepsi Picasso’nun yemek yediÄŸi bu restoranı çok merak ediyorlar. Geldiklerinde yemek seçimi problem olmasın istiyorum.” O anda öldürücü darbeyi vurduÄŸumu anladım. 30 tane Amerikalı, hepsi bir arada, hem de Lipp’de yemek yiyecek.

Adamcağızın dudakları titremeÄŸe baÅŸladı; “no, no ,no” diye kafasını iki yana sallayarak yine Fransızca bir ÅŸeyler söyledi ve gitti. Olur a ısrar ederim filan. Neyse kalktık gidiyoruz. Amca benden uzak durmaya çalışıyor. Yanına gittim. Başına ne geleceÄŸini anlamış gibiydi. “Mösyö” dedim; “Düşündüm ki 30 kiÅŸi gerçekten çok fazla. İyisi mi biz 15 kiÅŸi gelelim, onar dakika arayla çifter çifter içeri gireriz. Servis de aksamaz”…

Birden adamın kolunun havada asılı kaldığını, gözlerinin ufukta bir yerlere sabitlendiÄŸini fark ettim. Biz bu duruma teknik olarak “disosyasyon” deriz. Yani kiÅŸi çok acı çekip kendini çaresiz hissettiÄŸinde beyin kiÅŸiyi bulunduÄŸu yerden baÅŸka bir yere götürür veya kafasını, ruhunu boÅŸaltır. O dayanılmaz durum da yaÅŸanmamış olur. Bu gibi durumlarda kiÅŸinin bulunduÄŸu mekana geri gelmesine yardım edilir. Ben de öyle yaptım. Hafifçe kolunu sıktım. “Mösyö, burası Lipp. Amerikalı filan yok. Hayatınızda hiçbir radikal deÄŸiÅŸiklik yok. Ben de gidiyorum zaten. HerÅŸey eskisi gibi olacak.” Bir hayat kurtarmanın huzuruyla Lipp’i terk ettim.

Bu böyle devam etti. Michelle kongreye gelenleri yönlendirebilmek için posterler asıyordu. Hepsi Fransızcaydı. “Michelle 300 yabancı katılıyor. Fransızca bilmeyenler yönlerini nasıl bulacaklar”? Michelle’in de bakışları sabitlenince artık ne yapacağımı biliyordum. Bir can daha kurtardım.

Ondan sonraki günlerde başka bir risk almadım. Fransızları kendi hallerine bırakmaya karar verdim. Ama Fransa nasıl kurtulur diye de düşünmeden edemiyorum.

Haftaya devam: Sarkozy bir ÅŸeyler yapabilir mi?

Not: Türkiye’deki tüm konsolosluklar vize için bir form doldurmanızı ister. Form hem kendi dillerinde hem de en yaygın dil olan İngilizce ya da Türkçe yazılmıştır. Fransa hariç. Vize formunun tamamı Fransızcadır. Fransa’ya gidiyorsanız Fransızca bilmek zorundasınız.

Geçen hafta Fransa konsolosluğu vize işini bir firmaya ihale etti. İhaleyi alan bir tanıdığım. Durumu anlattım. Bakalım Konsolos Bey vize formunun Türkçe ifadeler taşımasına katlanabilecek mi?
01.07.2007

Benzer İçerikler :

Her Rolde Kahramanlar Yaratmak

Bu hafta başarılı yöneticilerin kullandığı dördüncü ve son anahtara geldi sıra. Çalışanlar zamanla merdivende hep bir basamak daha yukarı çıkmak, daha fazla ...

Mutluluk - II

Geçtiğimiz hafta mutluluk üzerine konuşmuş ve yapılan kapsamlı bilimsel çalışmaların ortaya koyduğu bazı bulguları paylaşmıştık. Mutluluk evrensel nitelikte ...

Zihnimiz Bize Nasıl Kazık Atar 4

Birkaç haftadır, amiyane tabirle, zihnimizin bize nasıl kazıklar attığını araştırmalardan faydalanarak anlatmaya çalışıyorum. Özellikle inançlarımızın...

Çocuk Nasıl Öğrenir

Çocuk dediğiniz şey, zamanla hepimizde yok olan bir güzel özellikle doğar. Bu özellik, çocukların hiç anlamadığımız hareketler yapmasına, hiç durmadan oradan ...

İlginizi Çekebilir :

Mahalle Baskısı

Neredeyse bir yıl olmuÅŸtur, hepimizin hocası Prof. Åžerif Mardin’in ‘mahalle baskısını’ gündeme getirmesi. Sanki hiç mahalle görmedik ve baskı ...

Niye Şişmanlıyoruz

İlkin daha önce söylediklerimizi özetleyelim: 1. Bir kısım araştırmacı, özellikle son 40 yılda yapılan ve bugünün beslenme ve şişmanlıkla ilgili sağlık ...

Hayatın Tuzakları 4

Bayağı bir haftadır travmalardan ve hayatın tuzaklarından söz ediyoruz. Son yazıda travmalarımızdan, hayatın tuzaklarından ve onların verdiÄŸi acÄ...

Beyin Yıkama

Daha önceki yazılarımızda Kahneman ve öğrencilerinin karar alma ve bununla bağlantılı olarak, karar almayı etkileyen ikna yöntemlerinden söz etmiştik. İyi bir...