İkna ve Yaptırım: Belirsizlik Varsa Benzerlerime Bakarım
Toplumsal Kanıt İlkesi
Bundan 30 yıl kadar önce, İnsan Tarikatı adlı bir tarikatin üyeleri, San Fransisco’dan kalkıp Güney Amerika’daki bir ormana gider ve yaklaşık bir yıl kadar orada yaşarlar. Bir Kalifornia parlamento üyesinin bu grubu incelemek üzere Guyana’ya gitmesi ve orada öldürülmesi sonucunda, ruhani lider Papaz Jim Jones, İnsan Tarikatı’nın sona ermesinden korkar ve bunu önlemek için radikal bir yol bulur; tüm tarikat üyelerinin kendini öldürmesi. Bu istek üzerine, üyelerden biri, çilek tadındaki zehir fıçısından önce bebeğine içirir, sonra kendisi içer. Bebeği ile 4 dakika içerisinde ölen kadını takiben, yaklaşık 918 kişi, büyük bir sükunet ve kararlılık içerisinde sırayla ve isteyerek aynı eylemi tekrarlarlar.
Bu olay tarihe, Amerika tarihinin en büyük toplu intiharı olarak geçer. Olayın ardından birçok bilim insanı, bu korkunç itaat örneğinin sosyolojik ve psikolojik nedenlerini açıklamaya çalışır. Oldukça akla yatkın bir açıklama, toplumsal kanıt ilkesidir.
Toplumsal kanıt ilkesi der ki; biz insanlar, belirsizlik ortamı içerisinde, uzman olmadığımız bir konu hakkında çabucak bir karar almamız gerektiğinde, ya da tehlike hissettiğimizde, ilk eğilim olarak kendimize benzer bulduğumuz diğerlerini taklit ederiz. Bu, doğal yaşamda hayatta kalma olasılığımızı oldukça arttıran bir mekanizmadır; en kısa zamanda en az riskli olabilecek kararı vermemizi sağlar ve sosyal anlamda kabul görme olasılığımızı arttırır.
İyi ama bunun neresi işlevsel, insanlar hayatlarına son vermiş diyeceksiniz. Zaten sorun tam da orada; çoğunlukla hayatta kalma şansımızı arttıran bir mekanizma, şartlar sağlandığı zaman işlevinden bağımsız bir şekilde, biz onu fark edip durdurmadıkça devreye giriyor.
Bir başka deyişle, yüz kereden doksan beşinde hayatta kalmamızı sağlamışsa, o mekanizma işlevsel oluyor ve ona sahip olan bireyler hayatta kaldığından özellik aktarılıyor. Yine de, kimi durumda, bu güçlü yanımız zaafımız olarak karşımıza çıkıyor.
Hani zaman zaman şöyle haberler duyarız, bir kadın sokak ortasında bıçaklanır ve yoldan geçenler izler. İşte bu anlar, toplumsal kanıt ilkesinin, bizi kayıtsızlığa götürmesine en büyük örnektir; herkes diğerlerine bakar harekete geçmek için. Nereye kadar? Birileri diğerlerine bakmayıp bir tepki verene kadar.
Kimileri bu ilkeyi kullanırken, kimileri görmezden geliyor
Elbette insanları gözlemleyerek, bu mekanizmayı keşfetmek kimileri için çok kolay. Hele ki ikna ve yaptırım onlar için hayati önem taşıyorsa. Buna örnek, bir dönem şakşakçılar varmış mesela. Gazetelerde ilanlar verilirmiş; anında alkış, ısrarlı alkış, aşırı heyecanlı alkış, performans sırasında sıradan alkış, nara atma… Her birinin de zorluğuna göre değişen fiyatları varmış. Halktan da gizlenmezlermiş yani, her matinede aynı koltuklarda otururlarmış. Yine de çok iyi iş yapmışlar uzun yıllar, izleyici tepkisi yaratmada üstlerine yokmuş.
Bugün de aynısı var bu durumun, sitkomlardaki kahkaha makinalarından çoğumuz rahatsız oluyoruz, ama araştırmalara göre, rahatsız olsak dahi, kahkahaların patladığı kötü bir sitkomu, sessizlik içinde geçen kötü bir sitkomdan daha komik buluyoruz.
Bu nedenle, bir grup insanı peşinizden sürüklemek için hepsini ikna etmeniz gerekmiyor, bir kısmını ikna etmek yetiyor. Zaten konuda uzman olmayanlar, seçim yapmak gerektiğinde toplumsal kanıt ilkesi ile diğerlerinin peşinden gidiveriyor. Politikada mesela bu mekanizma çok işliyor. Konu, uzmanlaşması zor bir konu, ilgilenmeyenler için belirsizlik içeriyor. Eh, çok da hayati bir mesele gibi görünmüyor ama oy vermek de gerekiyor. Bu durumda kolaylıkla ailemizden ya da çok yakınlarımızdan etkilenebiliyoruz. Çünkü belirsiz bir konuda, benzerlerimizi taklit ediyoruz.
Dur ve ne bildiğine bak
Bunlar olmasın, yapılmasın demek imkansız. Yapılsın da, biz de bilelim insani zaaflarımızı. Ne kadar, ben başkalarından pek etkilenmem, kendi kararlarımı kendim veririm desek de, otomatik mekanizmalarımızı bilelim. İnsani zaaflarımız üzerinden ele geçirilmeyim, bir reklam izlerken durup bir farkına varalım ne oluyor şu an, nesinden etkileniyorum diye. Bir ürünü alırken, bir sinemaya giderken, bir partiye oy verirken, bir süzgeçten geçirelim, niçin ikna oldum sorusunu soralım kendimize, bakalım gerçek bir bilgi var mı elimizde. Unutmayalım ki, bir konuda çok bir bilgimiz yoksa ve can alıcı bir karar vermiyorsak, ilk işimiz etrafımıza bakmak oluyor.
İkna ve yaptırımın çeşitli yollarına değineceğiz haftaya…
2. İkna ve Yaptırım: İyilik Özgürlüğümüzü Kısıtlar Mı?
3. İkna ve Yaptırım: Otorite, Bağlılık ve Tutarlılık
4. İkna ve Yaptırım: Anlık Etki ve Otomatik Tepkiler
23.12.2009
Benzer İçerikler :
Mutluluğumuzu arttıracağını düşündüğümüz çoğu şey yanlış yönlendirmelerden kaynaklanan bilgiler ve genelde de çoğu tümüyle yanlış. Genel olarak mutluluğun ...
Efendim hayat biter ihanetler bitmez. Söz, bugün bu dosyayı kapatıyoruz. Bugün, aldatayım derken kendimizi nasıl yakalatıyoruz meselesini...
Geçen hafta İstanbul’un dünya metropolleri içinde en güvenli olanlarından biri olduğunu ama bunun böyle devam etmeyeceğini söyledik. Yaklaşan seçimler ...
Son iki haftadır, insana dair çok tartışılan"doğa mı (genetik mi) yoksa yetiştirilme mi (çevre mi)?"sorusundan bahsediyor ve bu meşhur soruya bir...
İlginizi Çekebilir :
Önce geçen haftanın bir özetini yapalım: Bir çalışan işyerinden memnun olabilir ama bu onun iş yerine bağlanmasını garantilemez. Aynı şekilde bi...
Son iki hafta “hayatta dayanıklı olma” üzerinde durduk, kaldığımız yerden de devam ediyoruz. Ama önce bir özet: Deprem, kaza, iş kaybı gibi çok ...
Hayatta en anlaşılmaz şeylerden biri, fena halde sıkıntı ve acı verdiği halde, bir davranışı tekrar etmekten kendimizi alıkoyamamaktır. Buna sayısız örnek ...
Her dönemin, makul sınırları olmaksızın yaygınlaşmış belli başlı korkuları vardır. Varoluşsal kökenlere sahip, doğal korkulardan değil; dış kaynakların ...