Helikopter Anne Babalar-II

Helikopter Anne Babalar-II

Helikopter anne-babalar başlıklı yazımı bundan birkaç ay önce yine aynı adla yazmıştım. Bu terim yavaş yavaş güncel hayatımızda yerini almaya başlasa da gerektiği kadar işlenmediğini farkettiğim için bu konuya tekrar değinme gereği duydum. O yazıdan belli başlı hatırlatmalarla başlayıp, ardından konuyla ilgili başka yazarlarında görüşlerine değineceğim, son olarak da bir örnekle yazımı tamamlayacağım.

Bu aileler, batılıların ifadesiyle “baby boomer” kuşağına aitler. Yani İkinci Dünya Savaşının hemen ardından doğan kuşaktanlar (1946-1964). Helikopter anne-babalar, daha çok 90’lı yıllarla birlikte tarif bulan, çocuklarına aşırı ilgi ve yakınlık gösteren, onların deneyimleri, problemleri ve zaman zaman da eğitim durumları ile aşırı ilgilenen anne babalara günlük dilde verilen addır. Bu anne babalar zaman zaman çocuklarının istediklerinin tam tersini yaparlar. Tıpkı helikopter gibi devamlı gözetleyen ve adım adım takip eden oldukları için onlara bu isim konulmuştur. Çocuklarının onlara ihtiyaç duyup duymamasını önemsemeden sürekli çocuklarının yakınlarında bekleyip dururlar ve çok nadir yakınlarından-yanlarından ayrılırlar.

Felix Carrol Albany, çocuklarının etrafında adeta pervane gibi dolanıp her şeyiyle ilgilenen Helikopter Ebeveynlerle ilgili “Çocuklarınızla takıntılı bir şekilde ilgilisiniz. Çocuklarınıza küçük prens veya prensesler gibi davranıyorsunuz. Siz onların bütün yaşamlarını, okuldaki ilk günlerine kadar titizlikle planlıyorsunuz. Onlar sizin yeniden doğuşunuz ve onları bir futbol topu gibi oradan oraya sürüklüyorsunuz. Piyano dersleri, özel dersler, spor, kurslar vb.” diyor

Bir pediatri profesörü olan Mel Levine bu çocukların ‘harap edildiklerini’ ifade etmektedir. Levine’e göre çocukların sürekli olarak korunması ve üstlerine düşülmesi, ileriki hayatlarında sağlıklı ilişkiler kurmalarını ve mesleklerini sürdürmelerini engelleyecek kadar tehdit edici olabilir. Bu ebeveynler çocuklarına gerçekten normalde bir çocuğun sahip olması gerekenden çok daha büyük ve mükemmel bir statü yaratmaya çalışırlar. ( Levine, Ready or Not, Here Comes Life)

Bu ailelerden özellikle eğitimciler yılmış durumdalar. Her aşamada karşılarına çıkan ve çocuklar üzerinde olağanüstü bir baskı oluşturan bu kuşaklarla ilgili haberler Batı medyasından hiç eksik olmuyor. Colgate Üniversitesinin birinci sınıflarının başkanı Beverly Low, ebeveynlerin daha çocukları üniversiteye başlamadan sürekli olarak ofisi arayıp profesörlerin not sistemlerinden, oda arkadaşı ile olan tartışmalar kadar olabilecek bütün konularda cevap aramaktadırlar. Low “Birçok öğrencimiz annelerinin ve babalarının onların en yakın arkadaşları olduğunu ifade ederler. Peki bu iyi bir şey midir?” diyor Low ve ekliyor “Anne baba olmak ile arkadaş olmak birbirinden gerçekten çok farklı iki şeydir”.

Üniversitelerin paralı olmasından sonra helikopter ebeveynlerin kendilerini daha fazla göstermelerine sebep olduğu söylenmektedir. Daha çok orta sınıf ailelerdeki helikopter ebeveynler çok fazla müşteri gibi davranma eğilimi göstermektedirler. Parayı öderler ve sonuçları görmek isterler. Son yapılan bir çalışmaya göre şu anda evlerinde yaşayan öğrenci oranı artarken (%12’den %20’ye çıktı). Aynı süreç boyunca üniversite yurtlarında yaşayan öğrencilerinde oranı azalmaktadır (%35’ten %27’ye düştü). Yurtlarda yaşamak demek helikopter ebeveynliğin sonlandığı anlamına gelmemektedir (veya il, ülke dışında da). Cep telefonu icadıyla bu durum da maalesef bertaraf olmuş görünüyor. Cep telefonunun göbek bağı gibi ebeveynlerle çocuklarını bağladığını, bu sayede çocuklarıyla her gün ve hatta saatlerce konuşulup helikopterliğin bir şekilde devam ettirildiğidir.

Ebeveynlerin ilk söylediği söz şudur. Çocuğunuz olsaydı eğer, bilirdiniz yaşadıklarımızı! Bir başkasıyla aynı şeyleri duyabilmek veya hissedebilmek için aynı şeyleri mi yaşamak gerekir. Bazen de meslektaşlardan duyarız aynı ezgiyi, “bu kadar sert olmak zorunda mıydın?”. Bunu sert veya yumuşak olmak olarak algılamak ve indirgemek ne büyük bir yanılgıdır! Peki ya, ergen, genç yetişkin veya çocuk acaba nasıl bir fanusta yaşatılmak isteniyordur?

Nasıl olurda kendi bağımsız yaşadıkları birçok deneyimin kendilerine kattığı özsaygıyı, özgüveni, keşfetme duygusu ve başarmayı çocuklarından “onları korumak” adı altında esirgeyebiliyorlar. Bu deneyimlerinden çocuklarının haberi olmasın diye veya da bu zamanlardan onların yanında “maalesef, o yaşananlar büyük hataydı veya şimdiki aklım olsaydı öyle yapmazdım” ile başlayan cümleleri etmeden anılarını anlatamazlar. Hep örnek olma ve doğruyu gösterme çabası içindedirler. Çocuklarına ufacık bir hamlede kırılabilecek hassas bir kristal gibi davranırlar ve en ufak bir hatayla her şey tuzla buz olabilir. Hayat bu kadar hassas dengeler üzerinde dururken bu şekilde yetiştirilen kişiler yanlış yapmama performansını nasıl sürekli devam ettirebilirler ki? Bu çocuklarının önlerine çıkan fırsatları kaçırmamaları için devamlı uyanık ve alarmda olmalarını gerektirir. Yani o andan zevk almak yerine anı değerlendirmek, her şeyi değerlendirmek. Her şeye fırsat gibi bakmak!

Başka bir konu ise kendi başlarına bir şey yapamayan ve her şeyi ebeveynlerine sormak zorunda olan bu bir türlü büyümeyen çocuk yetişkinlerin ücretsiz danışmanlarının (ebeveynlerinin) başına bir şey gelirse ne olacak? Kime danışacaklar veya birileri işlerine karışmadan nasıl karar verecekler?

15 yaşındaki Nazlı’nın annesi Figen Hanım, kızının başına buyruk olmasından, kararlarını alırken kimseye danışmamasından, dersleri fena olmayan kızının arkadaşlarıyla olan gezmelerden bazen geç geldiğinden, hayatı hiç mi hiç ciddiye almadığından ve zaman zaman verilen sözleri tutmadığı için tartıştıklarından bahsetmektedir.

Özgüveni olan bir evlat yetiştirdikleri için Figen Hanım'ı tebrik etmekle başlayabilirim.  Ardından bütün bu sorumlulukları üzerine alan, kararlarını kendi veren, sosyal ilişkilerini kurmuş Nazlı’ya bu kadar yükü bu yaşta almanın nasıl bir şey olduğunu sorarım; ve eklerim: 'Birazını devretmek ister misin yoksa ben bu halimle iyiyim mi dersin?'

Peki, sizler ana-babalar hazır mısınız sorumlulukları paylaşmaya? Yoksa ömrünüzün sonuna kadar devam etmek niyetinde misiniz pervaneliğe?

Yunus Emre Aydın, Dr. Psikiyatr - DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü

Kaynak 

Oral ÇALIŞLAR 15.09.2008 tarihli Radikal Gazetesi yazısı

http://en.wikipedia.org/wiki/Helicopter_Parents

Felix Carrol Albany, Times Union No escape from 'helicopter parents'

http://www.seattlepi.com/lifestyle/209473_copterparents.html

Yardımları için Psikolog Merve Can’a teşekkür.

DBE Çocuk ve Genç Psikolojik Danışmanlık Merkezi
Bizi Arayın  Terapistlerimiz

Benzer İçerikler :

Panik Bozukluk ve Çocuk

Çocuğunuz göğsünü tutuyor ve nefes alamadığını söylüyor. Hızlı hızlı nefes alıp veriyorlar ve karşısına oturup sakince konuşmanız mümkün değil. Hastaneye ...

Çocuğumla Nasıl Oyun Oynayacağım?

Oyun Nedir? Oyun, çocukların dünyayı algılamalarını, hayal ile gerçek dünya arasında köprü kurmalarını sağlayan en önemli süreçlerden biridir. Bir çocuğun ...

ÇOCUKLUK ÇAĞI DEPRESYONU

Depresyon, kişilerin hayatını olumsuz yönde etkileyen bir duygu durum bozukluğudur.  Hayatın herhangi bir sürecinde ve her yaşta depresif bozukluk ortaya...

Sosyal Fobi

Aynı zamanda "sosyal kaygı" adı da verilen "sosyal fobi", günlük sosyal ortamlarda ortaya çıkan ve insanı tamamen etkisine alan bir kaygı ...

İlginizi Çekebilir :

Okul Fobisi

Okullar açılalı yaklaşık bir buçuk ay oldu. Ama bazı öğrenciler hala okula adapte olmakta zorluk çekiyorlar. Sabahları mide bulantısı, kusma, ishal, diş, baş ...

Takdir Etmenin Önemi

Josh McDowell’a göre, çocuklarımızı takdir ettiğimiz zaman, onlara önem verdiğimizi göstermiş oluruz. Takdir etme, çocuklarımızla aramızdaki bağı ...

6 Adımda Çocuğunuzun Olumlu Davranışlarını Geliştirin

Ebeveynlik üzerine yazılmış bir kitap araştırdığınızda, binlerce şey bulabilirsiniz. Bu da yeni anne-babaların çoğunlukla birbiriyle çelişen bilgilerin...

Eğitimde Korkunun İzi

Korku: "Bir tehlike veya tehlikenin olabileceği durum karşısında duyulan kaygı ..." Dünya değişiyor, bütün değerler de revizyondan geçiyor. Çoğu ...