Dil Ve Kognisyon - III
Geçtiğimiz haftalarda, özellikle kognitif psikoloji, nöropsikoloji gibi alanlarda yapılan birçok bilimsel çalışmaya göre, (dil ve kognisyon arasında çift yönlü bir neden-sonuç ilişkisi bulunduğunu da belirterek) anadilin çeşitli bilişsel faaliyet ve süreçlerimizi etkilediğinden söz etmiştik. Tek bir cümleyle hatırlatalım: Dünyayı nasıl algıladığımız, nasıl düşündüğümüz, nelere dikkat ettiğimiz, neleri hatırladığımız, nasıl mantık yürüttüğümüz, anadilimize bağlı olarak farklılık gösteriyor; çünkü dillerin, çeşitli özellikleri dolayısıyla, gerektirdiği bilişsel çalışmalar birbirinden farklı oluyor ve böylelikle her toplulukta belirli bilişsel beceriler daha az ya da daha çok gelişiyor.
Çarpıcı örnekler üzerinden, dilin zamansal ve mekansal algılar üzerindeki etkilerini konuÅŸmuÅŸtuk. Mesela, araÅŸtırmacılar Stephen C. Levinson ve John B. Haviland’a göre, anadili “saÄŸ” ve “sol” gibi göreceli mekansal kavramlardan ziyade kuzey, güney gibi mutlak yönlere dayalı toplulukların üyelerinin, yaÅŸantılarını sürdürebilmeleri için an ve an konumlarının ve yönlerin farkında olmaları gerektiÄŸinden; dolayısıyla mekansal oryantasyonlarının kuvvetli olduÄŸundan ve kendilerine tamamen yabancı olan bölgelerde ya da yapılarda bile nerede olduklarını bilmede üstün baÅŸarı sergilediklerinden bahsetmiÅŸtik. Ayrıca, herhangi bir toplumdan kiÅŸilerin zamanla ilgili algılarının, yer yönle ilgili algılarına paralel olarak geliÅŸtiÄŸinden; mesela, dile baÄŸlı olarak geleceÄŸi “önde” ya da “arkada” düşündüklerinden söz etmiÅŸtik. Bugün de yeni bilgi ve örneklerle devam edeceÄŸiz.
Her dilde çeÅŸitli cümle yapıları bulunmakla birlikte, daha sık kullanılan belli yapılar olabilir ve bu da dilden dile farklılık gösterir. Anadili İngilizce olan topluluklarda, genellikle, öznenin belirtildiÄŸi, etken, yani aktif cümleler tercih edilir. Kazalar için bile bu geçerlidir. ÖrneÄŸin, John adlı biri yanlışlıkla camı kırdıysa, çoÄŸunlukla, “Cam kırıldı” denmez, “John camı kırdı” denir. Anadili İspanyolca veya Japonca olan topluluklarda ise kazara gerçekleÅŸen bir eylem, genellikle, öznesi belli olmayan, edilgen, yani pasif cümlelerle aktarılır. Yani, deminki gibi bir örnekte, İspanyolca kullanıcıları “Juan camı kırdı” demektense “Cam kırıldı” der. Daha önce çalışmalarından söz ettiÄŸimiz, kognitif (biliÅŸsel) psikolog ve Stanford Üniversitesi akademisyenlerinden Lera Boroditsky, dilde sıklıkla kullanılan cümle yapılarına baÄŸlı olarak, bireylerin nelere dikkat ettiklerinin ve neleri hatırlandıklarının deÄŸiÅŸtiÄŸini belirtiyor. Boroditsky ve öğrencisi Caitlin M. Fausey’in, linguistik farklılıkların bireylerin gerçekliÄŸi nasıl oluÅŸturduklarına etkisine iÅŸaret eden çalışmaları ile açıklayalım:
2010’da yaptıkları bir deneyde, Boroditsky ve Fausey, anadili İngilizce, İspanyolca veya Japonca olan katılımcılara, iki kiÅŸinin kasten ya da kazara balon patlattıkları, yumurta kırdıkları yahut içecekleri döktükleri videolar izlettirdiler. Daha sonra bir grup katılımcıdan eylemi yapan kiÅŸiyi teÅŸhis etmeleri, diÄŸer bir grup katılımcıdan ise olayları anlatmaları istendi. Önceden, katılımcılara hafızalarını kullanmaları gereken bu etapla ilgili herhangi bir bilgi verilmemiÅŸti. Gelelim sonuçlara: Her üç dilin kullanıcıları da kasten yapılan eylemler için aynı yapıda; öznenin belirtildiÄŸi, edilgen cümleleri kullandılar ve her üç dilin katılımcıları kasten yapılan eylemleri kimin gerçekleÅŸtirdiÄŸini aynı doÄŸrulukla hatırladılar. Kazara gerçekleÅŸen eylemlerde ise iÅŸ deÄŸiÅŸti. İspanyolca veya Japonca kullanıcıları, İngilizce kullanıcılarına göre, öznesi belli, etken cümleleri çok daha az kullandılar ve eyleme sebep olan kiÅŸiyi hatırlamada daha çok zorluk yaÅŸadılar. AraÅŸtırmacıların dikkat çektikleri üzere, bunun nedeni, hafızalarının daha zayıf olması deÄŸildi; kasten yapılan eylemlerin sorumlusunun hatırlanmasında, yani kullandıkları dilin kendiliÄŸinden özneyi belli ettiÄŸi durumlarda, İngilizce kullanıcılarıyla aynı baÅŸarıyı göstermiÅŸlerdi. Farklılık; dilin algı, düşünce ve hafıza üzerindeki etkisinden kaynaklanıyordu.
Dil, çok çeÅŸitli zihinsel/psiÅŸik olguyu etkileyebiliyor. Bunlardan bir diÄŸeri de çocukların biyolojik cinsiyetlerine dair algılarının geliÅŸimi. Çok yakın zamanda olmamakla birlikte (1983 yılında) Amerika’da Michigan Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada, araÅŸtırmacı Alexander Guiora, anadili İngilizce, İbranice ya da Fince olan üç grup çocuÄŸu gözlemledi ve kıyasladı. Bu üç dilin seçilmesinin nedeni, ifadelerin biyolojik cinsiyet özellikleri bakımından farklı olmalarıydı: İbranice’de ifadeler feminen ya da maskülen özellikler taşıyor; “sen” kelimesi bile hitap edilen kiÅŸinin biyolojik cinsiyetine göre kullanılıyor. Fince’de ifadelerde herhangi bir cinsiyet iÅŸareti bulunmuyor; bu bakımdan tamamen nötr bir dil. İngilizce ise İbranice ve Fince’nin arasında bir yerde; İbranice kadar olmasa da biyolojik cinsiyete göre kullanılan ifadeler içeriyor. Çalışmanın sonuçları, anadili İbranice olan çocukların, anadili Fince olanlara kıyasla bir sene önce, anadili İngilizce olanların ise, öngörüldüğü üzere, ikisinin arasında bir sürede biyolojik cinsiyetlerinin farkına vardıklarını gösteriyor.
Haftaya devam.
Kaynak: Boroditsky, L. (2011). How language shapes thought. Scientific American, 304(2), 43-45.
27.09.2012
Benzer İçerikler :
Geçen hafta tüm kültürlerde ortak, evrensel duygu ve davranış özelliklerinden söz edebilir miyiz diye sorduk. Bu soru önemliydi çünkü eÄŸer insan davranışınÄ...
Geçen hafta iÅŸ yerinde psikolojik taciz, yıldırma, iÅŸ yerinde zorbalık ve iÅŸ yeri travması olarak adlandırabileceÄŸimiz davranışları “mobbing” ile...
Geçtiğimiz hafta, başka pek çok alan için olduğu gibi, hizmet yönetimi alanı için de önemli öğretiler sunan davranış bilimlerinin perspektifinden hizmet...
Okurlar bazı yazıları ısrarla kendilerine göndermemi isterler. Bu yazı en çok talep görenlerden biri. İki yıl önceye ait. İmbikten geçmiş uzman görüşü, bayram ...
İlginizi Çekebilir :
Geçen hafta sizlere zihnimizin nasıl çalıştığını anlatmaya çalışmıştım. Özetlersek, zihnimiz öncelikli olarak yaşamı sürdürmeye, hayatta kalmaya yarayan ...
İkna, yaklaşık yarım yüzyıldır bilimsel olarak çalışılan bir psikolojik olgu. Ancak, ilgili araştırmalar henüz akademik camianın dışına pek çıkabilmiş değil. ...
Geçen hafta İstanbul’un dünya metropolleri içinde en güvenli olanlarından biri olduÄŸunu ama bunun böyle devam etmeyeceÄŸini söyledik. YaklaÅŸan seçimler ...
Son iki yazımızda mutluluk üzerine konuşmuş ve bilimsel çalışmalardan yararlanarak mutluluk kavramının çeşitli çağrışımları; kültürlerarası benzerlik ve...