Tımarhanede Akıllı Olmak
Bazı düşünürler, sanatçılar ve bilim adamları paradigmalarımızla, haritalarımızla oynar ve ezberi bozarlar. Robert Rosenthal bunlardan biridir. Önce araştırmasını anlatayım, sonra da önemini konuşuruz.
Araştırma 8 tane aklı başında insanın, 20 hastanenin psikiyatri servislerine gizli bir başvuru yapmalarıyla ilgili. Bu 8 sahte hastanın üçü psikolog, biri pediatrist, biri psikiyatrist, biri ressam, biri yazar diğeri de ev hanımıydı. Hepsi takma isimler kullanıyordu. Personelin dikkatini çekmemek için, ruh sağlığı alanında hizmet veren profesyonellerin, başka işler yaptıkları söylendi.
Sahte hasta hastaneye ilk başvurduğunda “bazı sesler” duyduğunu söyledi. Ne tür sesler duyduğu sorulunca, sahte hasta “seslerin net olmadığını, boş, boşluktan gelen, derinden sesler olduğunu ve kendisiyle aynı cinsten birine ait olduğunu” söyledi.
Sahte hastanın yaşamıyla ilgili anlattığı şeyler gerçekte yaşadıkları ile aynıydı. Örneğin, ailesiyle, kardeşleriyle, karısıyla ve çocuklarıyla ve iş yerinde yaşadığı şeyler gerçekte olduğu gibiydi. Aslında ilk görüşmeyi yapan uzmanın, bu insanların “normal” olduğunu anlaması gerekiyordu. Çünkü hiçbirinin geçmişinde ya da şimdiki davranışlarında patolojik herhangi bir şey yoktu. Hepsine şizofreni teşhisi kondu ve hastaneye yatırıldılar.
Psikiyatri koğuşuna girdikten sonra, sahte hastalar, araştırmacının verdiği yönergeye uydular ve hiç bir anormal sayılabilecek semptom göstermediler. Sahte hastalar düzenli olarak personelle ve diğer hastalarla konuştular. Personel tarafından ne hissettiği sorulan bir sahte hasta, gayet iyi olduğunu ve o başta söylediği semptomların hiçbirini yaşamadığını söylüyordu. Bütün yönergelere uyuyor, ilaç saati geldiğinde personeli çağırıyor (asla ilaçları yutmadan), yemek kurallarına uyuyordu. Bunların haricindeki zamanında ise, kendisi ile ve personelle ilgili gözlemlerini yazıyordu. Başlangıçta bunları gizli yapıyordu, fakat kimsenin ilgilenmediği anlayınca, topluca bulunulan yerlerde, ve oturma odasında yazmaya devam etti. Hiç bir gizlilik yoktu.
Hemşireler, hiç bir şekilde ortalığı karıştırıcı yada bozucu davranışları olmadığına dair rapor yazdılar. Bu raporda, sahte hastaların, arkadaşça, işbirliği içinde oldukları ve hiçbir şekilde anormal bir davranış göstermedikleri yazıyordu. Bu raporlara bakan psikiyatrist veya psikolog, hastanın sürekli bir şeyler yazmasını “obsesif” eğilimine bağlayabiliyordu ama merak edip ne yazdığına bakmıyordu.
Normal, Akıllı Olarak Algılanmaz
Sahte hastaların sahte olduğu hiç bir zaman saptanmadı. Şizofreni tanısıyla hastaneye yatırılanlar, psikiyatri servisinden ayrılırlarken de şizofreni tanısıyla ayrıldılar. Sahte hastalar için, ayrılırken rahatsızlıklarının hafiflediği belirtildi, ama yapıştırılan etiket değişmedi. Uzmanlara göre, hastalıkları hafiflemişti ama asla normal bir hale gelmemişlerdi. Hatta onlara göre, asla da iyileşemezlerdi.
Uzmanların bu tutumunu bir açıdan anlamak mümkün olabilir. Çünkü bir hastaya yanlış teşhis koymanın, sağlıklı birine yanlış teşhis koymaktan daha riskli olduğu söylenebilir. Örneğin; sağlıklı birine “verem” teşhisi koyarsanız, alt tarafı hastanız biraz antibiyotik almış olur. Ama “veremli” birine “sağlam” derseniz bir sürü bela gelir başınıza. Hele Amerika’da.
Ancak psikiyatrik teşhisler için bu durum çok farklı sonuçlar doğurur. Apandisit ya da ülser teşhisi küçük düşürücü değildir. Buna karşılık psikiyatrik tanılar, kişisel, yasal ve toplumsal etiketleri ve yaşamı ciddi biçimde sınırlayan yaptırımları içerir. Yani yok yere “şizofreni” teşhisi alırsanız, iş bulmaktan eş bulmaya kadar bir sürü sorun yaşarsınız.
Rosenthal hastanede sonraları bulguları duyan, şüpheye düşen ve hata yapmış olabileceklerini düşünen personelle yeni bir deney daha düzenledi. Uzmanlara üç ay içinde, bir ya da iki tane sahte hastanın hastaneye gelmiş olacağı söylendi. Her personel, hastaneye gelen hastaların sahte olup olmadığını 10 puanlı bir ölçekle değerlendirdiler. 1 yada 2 puan, hastanın büyük ihtimalle sahte olduğunu gösteriyordu.
Bu incelemeler, psikiyatrik tedaviye giren 193 hasta üzerinde uygulandı. 41 hastaya uzmanlardan en az biri tarafından 1 ya da 2 puan verildi yani, büyük ihtimalle sahte hasta olduklarını söylediler. Bir psikiyatrist 23 hastanın sahte olabileceğinden şüphelendi. Bir psikiyatrist ve başka bir uzman 19 kişiden şüphelendi. Aslında hiç biri sahte hasta değildi.
Yani biraz garip bir durum yok mu bu işte? 193 veremlinin röntgenini doktorlara göstersek. Onlar da 41’i için veremli oldukları halde “verem değil” dese, yani teşhiste %21 hata yapsalar, tıbba olan inancımızı herhalde ciddi biçimde gözden geçirirdik.
Aslında Rosenthal’ın araştırmalarının, Psikiyatrinin zaman zaman hata yapabileceğini söylemekten çok daha önemli bir yanı var. Bu yan son 35 yılda sosyal olaylara yaklaşımımızla ilgili paradigmalarımızı çok etkiledi.
Haftaya devam.
11.12.2005
Benzer İçerikler :
Geçen hafta iyimser ya da karamsar olmanın genel olarak yaşamı, sağlığı ve işimizi etkilediğinden söz etmiştik. İyimserlerin depresyona çok daha fazla dirençli ...
Değişik zamanlarda çalışan bağlılığı ve müşteri bağlılığından söz ettik. Boşuna değildi çünkü her ikisinin de bir organizasyona ayrı ayrı ciddi katkısı...
Davranışlarımızı açıklarken iki farklı kategoriye başvururuz. Birincisi, ‘derimizin altında” olan bitene atıfta bulunuruz: Duygularımız ...
Geçtiğimiz hafta hayat arkadaşları arasındaki ilişkiyi merceğimize almış ve bu ilişkinin dostluğa en çok gereksinim duyulan dinamik olduğunu vurgulamıştık. ...
İlginizi Çekebilir :
İnternette kolaylıkla yorumlayamayacağımız, anlam veremeyeceğimiz bir ilişki türünün ortaya çıktığından söz ettik. Eşinin iş seyahatinde bir...
Başarılı yöneticilerin nasıl güçlü iş yerleri yarattıklarına dair bugüne kadar sayısız kitap yayımlandı. Son 20 yıl içersinde birbirinden farklı yaklaşık 9000 ...
Yıllar içinde yapılan araştırmalarda, sadece müşteri bağlılığı ölçülmemiş aynı zamanda bu bağlılığın etkisi ve bağlılık olmamasının bede...
Düzenli egzersiz yapan insanlara sorduğunuzda, “iyi hissettiriyor, stres atıyorum, endorfin (bedenin salgıladığı morfin) salgılanıyor, kalbimi ...