Dil Ve Kognisyon - IV
Birkaç haftadır, anadilin çeşitli bilişsel faaliyet ve süreçlerimizi etkilediğinden bahsediyor; dünyayı nasıl algıladığımızın, nasıl düşündüğümüzün, nelere dikkat ettiğimizin, neleri hatırladığımızın, nasıl mantık yürüttüğümüzün anadilimize bağlı olarak farklılık gösterdiğini öne süren, bu amaçla anadili birbirinden farklı olan toplulukları çeşitli bakımlardan kıyaslayan ve bilhassa kognitif psikoloji, nöropsikoloji gibi alanlarda yapılan çalışmalardan söz ediyoruz. Tek bir cümleyle özetleyecek olursak, dillerin çeşitli özellikleri dolayısıyla gerektirdiği bilişsel çalışmalar birbirinden farklı oluyor ve birtakım zihinsel/psişik faaliyet ve süreçler, her toplulukta, bu çalışmaların niteliğine ve niceliğine paralel olarak gelişiyor.
Daha önce çalışmalarından söz ettiğimiz, kognitif (bilişsel) psikolog ve Stanford Üniversitesi akademisyenlerinden Lera Boroditsky, bazı bilimsel çalışmaların, dil değiştiğinde, düşünme biçiminin de değiştiğini gösterdiğine dikkat çekiyor. Örneğin, anadilden farklı bir dil öğrenildiğinde, insanlar zaman hakkında farklı konuşmayı, dolayısıyla farklı düşünmeyi öğreniyorlar. Geçtiğimiz haftalarda, dilin, bu gibi zamansal algıların yanı sıra, mekansal algılar ve gerçekliğin oluşturulması gibi çeşitli deneyimler üzerindeki çarpıcı etkilerini uzun uzun konuştuk. Bugün ise bir bilimsel çalışma örneği aracılığıyla, dilin, içsel tutumlar üzerindeki etkilerini ele alacağız.
Boroditsky’nin belirttiÄŸi gibi, dilin kognisyon (biliÅŸ) üzerindeki etkilerini araÅŸtırmanın baÅŸka bir yolu da; çift dilli yetiÅŸen kiÅŸilerin ilgili faaliyet ve süreçlerini incelemek. Yani, önceki örneklerde olduÄŸu gibi aynı deneysel koÅŸulda farklı grupların performansını ölçmek deÄŸil, aynı grubun farklı deneysel koÅŸullardaki performansını kaydetmek. Boroditsky, çift dilli bireylerin düşüncelerinin, herhangi bir zaman diliminde konuÅŸtukları dile göre deÄŸiÅŸtiÄŸini gösteren çalışmalar olduÄŸunu ve 2010’da Harvard Üniversitesi’nden Oludamini Ogunnaike ile meslektaÅŸları ve İsrail’deki Ben-Gurion Üniversitesi’nden Shai Danziger ile meslektaÅŸlarının yaptıkları iki ayrı çalışmayı örnek gösteriyor. Bu çalışmalar, kimi sevip sevmediÄŸimiz kadar temel bir ÅŸeyin bile o an konuÅŸtuÄŸumuz dile göre deÄŸiÅŸebildiÄŸine iÅŸaret ediyor.
Bu çalışmalarda, içsel tutumları ölçümlemede sıklıkla kullanılan bir yöntemden yararlanılarak, diÄŸerlerinin yanı sıra, İspanyolca ve İngilizce dilleriyle yetiÅŸen ve ABD’de yaÅŸayan ve Arapça ve İbranice dilleriyle yetiÅŸen ve İsrail’de yaÅŸayan çift anadilli bireyler, belirli bir zamanda kullandıkları dil ve içsel tutumlarının iliÅŸkisi bakımından deÄŸerlendiriliyorlar. Katılımcılar bir bilgisayar ekranı karşısında oturtuluyorlar ve ekranda sırayla çeÅŸitli isimler ve özellikler beliriyor; katılımcılardan yapmaları istenen ÅŸey, belli isim ve özellikler ekranda görüldüğünde belirli bir tuÅŸa basmak. Bu yöntem, katılımcıların içsel, otomatik düşüncelerinin, bilinçli süreçlerle çarpıtılmadan ortaya çıkmasını saÄŸlamaya yarıyor. Peki ne yapılıyor? ÖrneÄŸin, bir deneysel koÅŸulda, Arapça-İbranice dilli katılımcılara, bir İsrailli ismi veya “iyi” ya da “güçlü” gibi olumlu bir nitelik gördüklerinde “M”, bir Arap ismi veya “kötü” ya da “güçsüz” gibi olumsuz bir nitelik gördüklerinde “X” tuÅŸuna basmaları söyleniyor. DiÄŸer bir deneysel koÅŸulda ise talimatlar deÄŸiÅŸiyor ve bir Arap ismi ya da olumlu bir nitelik gördüklerinde “M”, bir İsrailli ismi ya da olumsuz bir nitelik gördüklerinde ise “X” tuÅŸuna basmaları söyleniyor. AraÅŸtırmacılar, katılımcıların her iki durumda ne kadar sürede, yani ne kadar hızlı/yavaÅŸ cevap verdiklerini ölçüyorlar.
Sonuçlar, iki deneysel koşul sırasında kullanılan dile bağlı olarak, katılımcıların yanıt sürelerinde, yani içsel tutumlarında anlamlı farklılıklar olduğunu gösteriyor. Örneğin, Arapça-İbranice dilli katılımcılar, İbranice test edildiklerinde, Arapça test edildikleri zamana göre İsraillilere karşı daha olumlu bir içsel tutum sergiliyorlar. Benzer şekilde, Arapça test edildiklerinde, İbranice test edildikleri zamana göre Araplara karşı daha olumlu bir içsel tutum gösteriyorlar.
Dil, zihinsel yaÅŸamlarımızı sandığımızdan çok daha fazla etkiliyor. Boroditsky, renkleri ayırt etmek, bir ekrandaki noktaları saymak veya küçük bir alanda hareket etmek için bile dili kullandığımızı savunuyor. İnsanlara zorlayıcı sözel görevler (örneÄŸin, bir haberi tekrarlamak gibi) verildiÄŸinde dilsel kapasiteye spontan eriÅŸimin engellendiÄŸini ve bunun da verilen görevi yerine getirmedeki becerileri düşürdüğünü belirtiyor. Özetle, yalnızca “düşünmek” olarak tanımlanan zihinsel deneyimin, aslında, dilsel olan ve dilsel olmayan süreçlerin bir araya gelmesinden oluÅŸtuÄŸuna dikkat çekiyor.
Kaynak: Boroditsky, L. (2011). How language shapes thought. Scientific American, 304(2), 43-45.
05.10.2012
Benzer İçerikler :
Pek çoÄŸumuz hatırlarız; küçükken doktora gitmek hiç kolay iÅŸ deÄŸildi. “Korkutucu” aletler, can yakabilen iÅŸlemler, tadı acı ilaçlar... Bir çocuk...
Son bir kaç yazımda değişimin örgüt kültürü ile ilişkisi üzerinde durmuş, liderin ve yönetimin örgüt kültürünü yerleştirmede oynadığı önemli rolün üzerinde ...
Terapistlere travma eğitimleri ve süpervizyonları için birkaç yıldır netameli coğrafyalara gidip geliyorum. Hem monoton hayatıma bir renk katılıyor, hem de ...
Çalışan memnuniyetini ve bağlılığını belirleyen faktörleri artık iyi biliyoruz. Çalışan bağlılığına odaklı bir kurum kültürü, yönetim anlayışı ve yönetici ana ...
İlginizi Çekebilir :
Davranışlarımızı açıklarken iki farklı kategoriye baÅŸvururuz. Birincisi, ‘derimizin altında” olan bitene atıfta bulunuruz: Duygularımız ...
Geçen yazıda CCL’in (Center for Creative Leadership) yaklaşık 15 yıl süren bir araÅŸtırmasından söz ettim. CCL çalışmasında temel olarak üstün performans ...
Birkaç haftadır sizinle Gallup’un liderlikle ilgili olarak yaptığı geniÅŸ kapsamlı bir araÅŸtırmayı özetlemeye çalışıyorum: 1. Yüksek performans...
Geçen hafta tüm kültürlerde ortak, evrensel duygu ve davranış özelliklerinden söz edebilir miyiz diye sorduk. Bu soru önemliydi çünkü eÄŸer insan davranışınÄ...

