Emre Konuk

Örgütlü Şiddet ve Zorbalık

Bir yazımda “şiddet ve boyun eğme” ilişkisi üzerinde durmuş ve şu soruları sormuştum: Nasıl oluyor da bir Hizbullah üyesi evinin bodrumunda bir insanı işkenceyle öldürüp, parçalara ayırıp gömüyor, sonra da, hiç bir şey olmamış gibi yukarı çıkıp, ellerini yıkadıktan sonra ailesiyle güle oynaya iftarını bozabiliyor?

Nasıl oluyor da bir “işkenceci” sabahtan akşama insanlara korkunç acılar çektiriyor ve aynı zamanda iyi bir eş, sevecen bir baba, iyilik sever biri olabiliyor? Ya da nasıl oluyor da kişi yıllarca “normal bir vatandaş” gibi yaşayıp günü geldiğinde uçakla Dünya Ticaret Merkezi’ne dalıp kendi de dahil binlerce kişinin ölümüne neden olabiliyor, bir satanist diğer satanistin intiharına yardımcı olabiliyor, bir tarikat lideri müritlerine ölme zamanı geldiğini söylüyor ve 2000 kişi topluca intihar edebiliyor?Belli koşullar bir araya gelirse hepimiz bu boyutlarda şiddet uygular mıyız?

Bu sorular önemliydi çünkü bunları yapanlar; profesyonel caniler ya da ağır kişilik patolojileri olan insanlar değil, doğal konumlarında birbirine acı vermekten kaçınan kendi hallerinde kişilerdir. Örneğin, Nürenberg’de yargılanan Nazi ileri gelenlerine uygulanan Rorschach kişilik testlerinde, bir kişi dışında tümünün sizin bizim gibi normal kişiliklere sahip oldukları görülmüştür.

Örgütlü şiddet olaylarında emri bir ya da birkaç kişi verse de, eylemin yürütülmesi için ona uyulması, boyun eğilmesi gerekir. Böylece her örgütlü şiddet ve zorbalıkta “boyun eğme”, otoriteyle kişiler arasındaki ilişkiyi anlamamıza yarayacak önemli bir kavram durumundadır.

1970’lerde Yale Üniversitesinde Stanley Milgram’ın yaptığı araştırmalar çarpıcı sonuçlar ortaya koymuştu. Sanki bir hafıza deneyiymiş gibi tasarlanan deneyde rol alan sıradan, iyi niyetli katılımcılardan, öğrenen kişi rolündeki insanlara artan elektrik şoku vermeleri istendi. Aslında, öğrenen rolündeki kişi, deneycilerle anlaşmalı idi ve elektrik şoku verilmiyordu. Şaşırtıcı biçimde, her “öğretmen” 300 voltluk, şiddetli şoku verdi. Üçte ikisi de araştırmacının tüm isteklerini yerine getirdi ve şoku 450 volt seviyesine kadar çıkardılar. Katılımcılar, öğrencilerin kalp ağrılarından yakındıklarını, hatta şok nedeni ile attıkları çığlıkları duymalarına ve bir kısmının artık hareket edemez hale geldiğini görmelerine rağmen, sadece araştırmacının “devam ediniz” demesiyle cezayı uygulamayı sürdürdüler. Bunları yapan insanlar “normal” insanlardı.

Güç, Gruba Ait Olma ve Zorbalık

Türkiye doğumlu Amerikalı sosyal psikolog Muzaffer Şerif’in 1950’lerde yaptığı yaz kampı deneylerinde, normal okul çocuklarının, arkadaşlarından ayrılıp, birbiri ile rekabet içinde olan farklı gruplara koyulduktan sonra, kısa bir süre önce arkadaş oldukları diğer çocuklara, acımasız ve saldırgan davranabildikleriniortaya koymuştu.

Bu araştırmaların doruk noktası, 1971’de Stanford Üniversitesi psikologlarından Philip G. Zimbardo ve arkadaşlarının yaptıkları, Stanford hapishanesi araştırması oldu. Araştırmacılar üniversite öğrencilerinden rastgele seçtikleri bir grup genci mahkum ya da gardiyan olarak ayırdılar ve psikoloji binasının bodrum katını hapishane haline getirdiler. Hedef, iki haftalık süreçte, grupların içinde ve iki grup arasında gelişecek dinamikleri ortaya çıkarmaktı. Gardiyanlar öylesine sert biçimde diğerleri üzerinde güç uyguladılar ki, araştırma 6. günün sonunda durduruldu.

Araştırmacılar, eğer gruplar eşit güce sahip olmazlarsa, rollerinin baskısına dayanamayacaklarını ve bunun “doğal” yansıması olarak şiddete ve zorbalığa baş vuracakları sonucuna vardılar.

Böylelikle Stanford araştırmasından iki önemli sonuç ortaya çıktı:

  1. Bireyler bir gruba dahil olduktan sonra, entelektüel ve ahlaki yargılama kapasitelerini yitirirler. Bu nedenle gruplar potansiyel olarak zararlıdır.
  2. İnsanlar gruplara ayrıldığında ve ellerine güç verildiğinde, kaçınılmaz bir biçimde zorbalık yapmaya başlarlar.

Durum gerçekten bu kadar vahim mi? 1970’lerden sonra pek çok araştırmacı grup üyeliğinden gelen gücün olumlu yanlarını göstermeğe çalıştılar.

Haftaya devam.

Kaynaklar

  1. Obedience to Authority. Stanley Milgram. Harper Perennial, 2004
  2. Psychology in Organizations: The Social Identity Approach. Second Edition. S., Alexander Halsam. Sage, 2004.
  3. The Psychology of Tyranny. Alexander Halsam & Stephen D. Reicher. Scientific American Mind, Vol. 16, No. 3, 44-51.

23.10.2005

Benzer İçerikler :

Zihin Ve Beden İlişkisi - II

Geçtiğimiz hafta, genlerin kendiliğinden yaşamsal ifade bulamadığını vurgulayıp sahip olduğumuz türlü fiziksel, davranışsal yahut gelişimsel özelliğin,...

Ailede Demokrasi Olabilir mi?

Geçen yüzyılın daha başlarında Freud, psikolojik sorunların nasıl ortaya çıktığını formule ederken temelde şöyle düşündü: Çocuk içgüdüleriyle doğ...

Uzak Durulması Gereken Kadın ve Erkekler

Hatırlayalım, temel sorumuz şöyleydi: Kurduğumuz ya da kuracağımız ilişkinin geleceği ile ilgili doğru bir tahminde bulunmak mümkün müdür? İşaretleri iyi ...

Malatya Olayına Sevinirken

Malatya olayının sonrasını heyecan ve itiraf etmeliyim keyifle izliyorum. Bir kere aynı olay bir kaç yıl önce olsaydı, ki oluyordu, haberimiz bile olmazdı. ...

İlginizi Çekebilir :

Kariyer Değil Yetenek Yönetimi

Time Dergisi’nde bu hafta “Mutluluk Bilimi” adlı bir makale yayınlandı (www.time.com). Gazetelerimiz de haber yaptılar. Yazı, bir süre önce ...

Batıl İnançlar: Hayal ve Gerçek

Bayağı bir yıllar önce, seanslarda danışanlar burcumu sormaya başladılar. Önceleri umursamadım. Oğlak, dedim geçtim. Zamanla burcumun pek de makbul bir burç ...

Fiziksel Mutluluk

Geçen hafta sosyal bağlardan ve ilişkilerden beslenen mutluluktan, sosyalleşmeye ayrılan zamanın etkilerinden ve iş ortamında kurulan arkadaşlık ilişkilerinden ...

İşim, Eşim ve Kişiliğim

Geçen hafta sizlerle Davranış Bilimleri Enstitüsü’nde yaptığımız bir dizi araştırmanın sonuçlarını paylaşmaya başlamıştık. Bunlardan ilki şu soruya ...