Emre Konuk

İstanbul'un Yakın Tarihi: Terapiye Yansıyanlar

Yirmi otuz yıl önce seanslara evlilik sorunları pek az yansırdı. Daha doğrusu, “evliliğimizle ilgili sorunlarımız var, onun için geldik” diyenlerin sayısı yılda bir kaçı geçmezdi. O zamanlar terapiye yalnızca “delilerin” gereksinimi olduğu düşünülürdü. Deliler de bu teoriye temelden karşı çıktıklarından ortalarda pek görünmezlerdi. Yani bir yere kapatılmış olurlardı. Terapiye, yediği herzelerden ötürü kuyruğu iyice sıkışmış olanlar kulaklarından tutulup getirilir, itiraz ederlerse boşanmayla tehdit edilirlerdi. Zekasından hiç kuşku duymadığım okurun da anlamış olduğu gibi, bu vatandaşların tümü erkek olurdu. Hatunlar böyle bir muameleye hiç maruz kalmazdı çünkü erkek tayfası “kadındır ne yapsa yeridir” diye düşünürdü. Bunun dışında gelenler; çaresizlik içinde ne yapacağını bilemeyen, çok canı yanan hanımlar ve beyler olurdu.

Tam da artık iyice canımız sıkılmaya başladığında, durum değişmeye başladı. Bir teoriye göre “önce ekmekler bozuldu” sonra da Özal geldi. Her ne olduysa bizim seanslar da renklendi. Örneğin gençler Cumartesileri, gündüz gözüyle Hydromel’de paşa paşa tepinip vakitlice evlerine intikal ederken, birden bire Bağdat Caddesi radyasyonlu bölge ilan edildi. Caddeye çıkıp pizza yiyen çocuklar soluğu terapistte aldılar. Önce durumu tam anlayamadık. Bağdat Caddesi’ne yerinde tetkik amaçlı seferler düzenledik. Ne de olsa çocukluğumuzun geçtiği yerlerdi. Asayiş yerinde görünüyordu. Daha derinine inince Cadde’de esrar satışlarının yapıldığı anlaşıldı. Daha doğrusu anneler öyle düşünüyordu. Elbirliği ile Bağdat Caddesi’ni eski nezih haline kavuşturduk. O zamanlar ağabey sözü dinleyip orada mekan açan genç meslektaşlarımız için Bağdat Caddesi bir laboratuar olmuştur ve mesleğimizin gelişmesine de ciddi katkıda bulunmuştur. Bütün bunlar birkaç yılımıza mal oldu ama değdi. Bu uğurda savaş veren meslektaşlarımı, artık aramızda olmayanlar da dahil olmak üzere huzurunuzda saygıyla anıyorum.

Ortaköy Taksim Kemancı

Tam bir nefes aldık derken arka arkaya şiddetli salvolar halinde Ortaköy, Taksim ve Kemancı çocuklarımız için yasak bölgeler ilan edildi. ‘Ortaköy bizimdir bizim kalacak’ mealinde nümayişler ve bir miktar itiş kakış sonrası zafer, Ata’mızın izinden gidenlerin oldu. Bugün kurtarılmış bölge olarak “tatlı bir huzur almak isteyenlerin” uğramadan geçemediği şirin bir beldemizdir. Ortaköy’ü temizlemek çok zaman almadı. Büyük bir cesaretle mekanını Ortaköy’e taşıyıp ileri karakol görevini üslenen meslektaşımız Leyla Navaro’nun bu uğurda harcadığı emek inkar edilemez.

Ancak Taksim-Kemancı-Beyoğlu ekseni bizi çok yordu. Nice tüyü bitmemiş vatan evladı bu uğurda telef oldu. Aileler karıştı. Ana babalar birbirlerine girdi. Sittin sene okulundan çıkıp, Beyoğlu tezgahından geçerek önemli hayat dersleri alan gencecik beyinler, asli görevlerini bir yana bırakıp özgürlük savaşı vermek zorunda kaldılar. Bu savaş bir ölçüde halen devam etmektedir.

Temel korku aynıydı. Çocuk yolda gireceği bir kafede arkadaşlarıyla masumane sohbet ederken bir takım karanlık güçler Coca-Cola’ya uyuşturucu katacaklar ve çocuk eve yamulmuş olarak gelecekti. Korkunun gerçekçi bir yanı vardı ama ecele bir faydası yoktu. Kılıçlar çekilmişti. Zafer bir miktar tavizle gençlerin oldu. Tabii bizim de naçizane katkılarımızdan söz etmeden geçemeyeceğim.

İşe Beyoğlu’muzu tanıyalım programıyla başladık. Ana cadde ve iki tarafındaki tüm kirli ve temiz yerleri belirledik. En ürküten mekan Kemancı’ya önce eşlerimizle sonra da velilerle turlar tertip ettik. Beş saat boyunca tepinen bir gence kimsenin kolay kolay zarar veremeyeceğini gözlerimizle gördük. İş yeri sahiplerinin işlerine devam edebilmeleri için gençlerin güvenlikleri konusunda ne kadar duyarlı olduğunu saptadık. Gençler ve anne-babalarıyla sıkı pazarlıklar yaptık. Bir iki yıl içinde evinden ayrılıp, belki de başka bir şehirde gideceği üniversitede yaşamını tek başına sürdürmek zorunda kalacak gencin, kendini korumayı Beyoğlu’nda, Kemancı’da öğrenmesi gerektiğini anlatmaya çalıştık. Gence, işin suyunu çıkarmazsa, sahip olduğu özgürlüklerin sınırının genişleyeceğine söz verdik. Bazen yazılı anlaşmalar yaptık.

Bu arada Beyoğlu hızla değişti. Sevgili Hacer Tünel’de güzelim mekanını açtı. Estetiği, kaliteyi gözeten girişimciler Tünel-Taksim eksenini yaşayan bir mekana dönüştürdü. Anne-babalar havlu attı. Kavga da bir ölçüde bitti derken uyuşturucu şehre ve okullara yayıldı. Çocuklarımızın bir kısmı uyuşturucu ve internet bağımlısı, bir kısmı satanist oldu. Çarşı yine karıştı. Satanism meselesi kısa sürede out oldu. Anladık ki bu işte bize daha çok uzun zamanlar ekmek var.

Adnan Hoca

Bu arada Adnan Hoca ve Türban meselesini atlarsak meseleyi tam irdelememiş oluruz. Bağdat Caddesi, Ortaköy, Taksim ekseniyle boğuşurken sahneye jöleli saçları ve penguenler gibi bir örnek giyinen, sınıf atlamış mafya görünümlü tayfasıyla Adnan Bey çıktı. Adnan Bey’in anne-babalara o dönem tüm korkularını unutturmak gibi bir faydası dokundu. Oldum olası kavgalı anne-babalar baltalarını gömüp ortak düşmanlarıyla nasıl başa çıkacaklarını düşünmeye başladılar. Nice karı koca Adnan Bey’e kaçan çocukları sayesinde iyi ve kötü günlerinde birbirlerinin yanında olmaları gerektiğini hatırlamış ve evliliklerini kurtarmıştır.

Bu mesele de bizi bir miktar yormuştur. Özü itibariyle de, daha önceki yıllarda çocuğumuzun Ülkücü-Devrimci kulvarına girmesinden de pek bir farkı yoktur. Her iki durumda da taraflar ulvi nedenlerle mesailerini sürdürürlerdi. Bu dönemdeki performansımdan her zaman gurur duymuşumdur. En az yarım düzine körpe vatan evladını malum şahsın pençelerinden çekip çıkarmış, vatanına ve milletine faydalı birer insan olmalarına katkıda bulunmuşumdur. Aferin bana.

Tüm bunlar, sonsuza kadar bekasına duacı olduğumuz güzel Türkiye’mizin kabuk değiştirmeye çalıştığı, değerlerin yerinden oynadığı, zeminin kaypak olduğu zamanlara denk gelir. Türban meselesi de Adnan Bey vakasının bir varyantıdır. Ancak burada trajikomik olaylar yaşanırdı. Yani çocuğumuz birden kuran okumaya başlar, kızımız başını örtüverir ve çarşı hemen karışırdı. Dinine merak saldı diye gençler terapiye götürülür mü? Bu topraklar bunu da gördü. Anne babaları hem bu kadar acı çekerken hem de bu kadar öfkeli çok ender görmüşümdür. Çocuklarının yaptıkları, o güne kadar inandıkları, dayandıkları her şeyin inkarı, tam bir ihanet olarak algılanırdı. Bu gençlerin büyük bir kısmının yaşamında öyle aman aman bir değişiklik de olmazdı. Her gün okullarına giderler, sınavlarına çalışırlar, normal gıdalarını alırlardı. Anne-babalarıyla kavgalı olmaktan da çok üzüntü duyarlardı. Ne var ki evdeki baskı, seçtikleri kulvarı sağ duyuyla değerlendirmelerine olanak vermezdi. Kopuş acılı yaşanırdı.

Başka neler değişti? Yirmi otuz yıl önce yaşamın zorlukları karşısında çaresiz kalan hanımlar düşüp bayılırlardı. Kate Millet, Mor Çatı ve birtakım dergilerde yuvalanan hatun tayfası sayesinde makus talihlerini yendiler ve kaderlerini kendi elleriyle değiştirdiler.

Devamı haftaya.

24.07.2005

Benzer İçerikler :

Dostlara Dair V

Geçen hafta iş yerinde dostluk ilişkileri konusunu ele almıştık. Kısaca hatırlatacak olursak, iş yerinde gerçekten yakın bir arkadaşa sahip olmanın kişiye pek...

Stres

Tahminlerimize göre, başlık “stres” olunca, ilk akla gelen, stresin fiziksel sağlığa ilişkin olumsuz etkileri. Ancak bugün, çok önemli olsa da...

Zihni Sinir Projeleri

Geçen hafta İstanbul’un dünya metropolleri içinde en güvenli olanlarından biri olduğunu ama bunun böyle devam etmeyeceğini söyledik. Yaklaşan seçimler ...

Travmadan Performansa - III

Son iki yazımızda, yaşamlarını geçmişte yaşadıkları travmatik süreçlerin etkisinde sürdüren, kendileriyle ilgili tanımlarını ve duygularını (ben sevilmem,...

İlginizi Çekebilir :

Zihnimiz Bize Nasıl Kazık Atar 5

Geçen hafta sizlere zihnimizin inançlar karşısında kanıtları bile nasıl göz ardı edebildiğini gösteren bazı olay ve çalışmalardan söz etmiştim. Buna en iyi...

Korku Kültürü - III

Geçtiğimiz haftalarda, bir “korku kültürü”nde yaşadığımızdan bahsetmiş; “korku ticareti”nin psikolojik bir silah olarak, etkilemek ve ...

Döngüleri Kırmak 4

Önce kısa bir özet: Nerede kronik hale gelmiş, aşılamamış bir sorun varsa orada kısır bir döngünün oluştuğunu görebiliriz. Yani sorunu aşmak için bulduğumu...

İkincil Travma: Travmanın Domino Etkisi

Hatırlarsanız sizlere daha önceki yazılarımda travmanın ne olduğundan ve birey üzerindeki olumsuz etkilerinden söz etmiştim uzun uzun. Bu hafta ise, medya ve ...