Kendimize Ettiklerimiz
Geçen hafta “benliğimizin” ya da “benlik duygumuzun” nasıl oluştuğunu sorgulamış ve meseleyi şöyle özetlemiştik:
1. Başkalarına nasıl göründüğümüzü kafamızda canlandırırız
2. Bu canlandırdığımız görüntünün başkaları tarafından nasıl yargılandığını canlandırırız
3. Bu canlandırdığımız yargılar ile benliğimizi oluştururuz
Yani, kendimiz hakkındaki düşüncelerimiz aslında başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüklerini yorumlamamızla oluşmuş olur.
Kendini nasıl gördüğün, başka insanlar üzerindeki etkin ve onların düşüncesiyle bağlantılı ise, insanların bizi nasıl gördüğü de bu noktada önem kazanıyor. Kişiler üzerindeki etkimiz hakkında ne yazık ki gerçekçi fikirlere sahip olamıyoruz. Bizim hakkımızda ne düşündüklerini kestiremeyişimizin en büyük sebebi ise onların aklını okuyamıyor, kendi düşüncelerimizi onlara yüklüyor olmamız.
Herkes kendini ciddiye alır, önemsendiğini ve fark edildiğini düşünür. Bunun elbette ki seviyeleri vardır. Ama bazen, örneğin utanç verici bir durum ya da olay söz konusu olduğunda insanı en çok kaygılandıran düşünce “Eyvah, rezil oldum!” düşüncesidir. Bu gibi durumlarda, sanki kocaman bir projektör üzerimize odaklanmış ve bütün dünya bize bakıp acıyormuş ya da alay ediyormuş hissine kapılırız.
İşin komik tarafı, insanlar aslında sizin düşündüğünüz kadar olan bitenden haberdar değiller, ve hatta içine düştüğünüz durumu görmemiş, fark etmemiş, ve sandığınız kadar önemsememişlerdir bile. Yani, hareketlerimiz ve yarattığımız etkiler aslında başka insanlar tarafından düşündüğümüz kadar fark edilmez ve yargılanmaz. İnsanlar genel anlamda herhangi bir alandaki performansımızı ve görüntümüz arasındaki değişiklilikleri de çok fark etmez. İşyerinde hayatınızın sunumunu yapmış olsanız bile, patronunuz bu performansınızın bir öncekinden çokta farklı olmadığını düşünebilir.
Buradan çıkartılacak bazı dersler olabilir. İlk olarak, insanların benmerkezci olduğunun bir kanıtı oluyor bu durum. Yani herkesin seni fark ettiğini, yargıladığını ve önemsediğini düşünme sebebin, kendi algının ötesine geçemeyişin. Bunun ötesine geçebildiği zaman kişi, aslında kendine, diğer insanlardan daha çok yüklendiğini fark edebilir. Kendine aşırı yüklenen insanlar, herkesin onlara bu derece sert ve acımasız davranacağını düşünebilirler.
Aslında yaşamına baktığınızda bir sürü anlamlı ve değerli şeyler yapmış olmasına karşın pek çok insan kendini yetersiz, başarısız, değersiz hisseder ve kendine bir türlü güvenemez. Yaşamında ona değer veren ve vermeyen insanlar vardır ama o bir türlü kendini yeterli ve değerli bulamaz. Derinlerde bir yerde “ben yetersizim” beynine kazınmıştır.
Zamanında birilerinden, genelde çocukken, bu mesajı almış, benimsemiş ve gerçekliğine inanmıştır. Ya da yaşamın normal iniş çıkışlarında kendisiyle ilgili böyle olumsuz bir inanç geliştirmiştir. Hayatımda kayda değer, alkışlanacak hiçbir başarım olmasa bile, bu benim kendimi dövmemi gerektirmez. Eğer değersiz ve yetersiz olduğumu düşünüyorsam, bu düşüncenin ve yargının mimarının ben olduğumu, bu inancı ben oluşturduğuma göre, ortadan kaldırma ve yok etmenin de benim sorumluluğumda olduğunu bilmem gerekir. Yeterli ve değerli bir insan olduğuma, durmadan başkalarından onay alarak, onları her dakika sınayarak kendimi inandıramam. Başkalarının yardımı destek olabilir ama tek başına genelde yeterli olamaz.
İnsanlar düşündüğümüz kadar bizimle ilgilenmiyor, yargılamıyorlarsa o zaman kendimizi tanımak için insanların fikirlerine değil de kendimize mi güvenmemiz gerekli? Kim en iyi “ben kimim” sorusunu cevaplayabilir?
Haftaya devam.
Kaynak
Gilovich, T. & Savitsky, K. (1999). The spotlight effect and the illusion of transparency: Egocentric assessments of how we are seen by others. Current Directions in Psychological Science, 8 (6), 165-168.
15.04.2010
Benzer İçerikler :
Efendim hayat biter ihanetler bitmez. Söz, bugün bu dosyayı kapatıyoruz. Bugün, aldatayım derken kendimizi nasıl yakalatıyoruz meselesini...
Son iki yazımızda mutluluk üzerine konuşmuş ve bilimsel çalışmalardan yararlanarak mutluluk kavramının çeşitli çağrışımları; kültürlerarası benzerlik ve...
Geçtiğimiz haftalarda sizleri, birçoğumuzun ısrarla kabul etmek istemediği irrasyonel tarafımızla yüzleşmeye davet etmiş; sanılanın aksine, akıldışının ...
Davranışlarımızı açıklarken iki farklı kategoriye başvururuz. Birincisi, ‘derimizin altında” olan bitene atıfta bulunuruz: Duygularımız ...
İlginizi Çekebilir :
Var olan müşterileri korumanın ve dahası, onların yeni müşteriler getirmelerini sağlamanın yolu nedir? Önümüzdeki haftalarda, müşterilerinizi sadık ve kazançlı ...
Geçen hafta, eğitim sistemine yönelik beklenti ve ihtiyaçlara dikkat çeken bazı bilimsel çalışmalardan bahsetmiş ve eğitimin ne olması gerektiği üzerinde...
Neredeyse bir yıl olmuştur, hepimizin hocası Prof. Şerif Mardin’in ‘mahalle baskısını’ gündeme getirmesi. Sanki hiç mahalle görmedik ve baskı ...
Geçen hafta David Rosenhan’ın bir araştırmasını özetlemiştim. Sekiz sahte hasta, yani normal kişi, akıl hastanesine sanki hastaymış gibi baş...