Emre Konuk

Seçim Mimarisi

  • Geçen hafta “mahalle baskısından” söz ederken birkaç sonuç çıkarmıştık:
  • “Mahalle” aslında ilişki içinde bulunduğumuz, kendine özgü normları, standartları, değerleri, kuralları olan her hangi bir grubu temsil ediyordu. Okuduğumuz okul, bağlandığımız klüp, yaşadığımız toplum, kültür ve ülke bizim mahallemizdi.
  • Mahallenin normuna uymamız için ille de bir baskı gerekmediği gibi, ayrıca hızla ve isteyerek uyma eğilimindeydik. Ayrıca yalnızca uymakla kalmıyorduk, normları (değerleri, ahlakı, kuralları) çabucak benimsiyorduk da.
  • Mahallenin normuna uymak için hiç de öyle uzun boylu titizlik göstermiyorduk ve sağlam bir dayanak arayışı içine girmiyorduk.
  • Mahalle normu bir kere oluştu mu bir daha onu kaldırmanın çok güç olduğunu görmüştük.
  • Mahalle normuna uyma eğilimi kültürden bağımsız olarak vardı. Yani her zaman vardı ve nereye gidersek gidelim geçerliydi.

Durum Gerçekten Ürkütücü mü ?

Evet bu süreç bir açıdan çok ürkütücü geliyor. Geçen hafta Asch ve Şerif’in deneylerinde de gördük; durum neredeyse şuraya varıyordu: Yoldan geçen iki köpeğe bir grup insan “biri köpek, biri kedi” diyorlardı ve zorlama, ikna etmeğe çalışma filan olmadığı halde biz de onlara katılıyorduk. Daha da beteri; iki köpekten birini “gerçekten kedi” olarak algılıyorduk.

Eğer gruba uyma eğilimimiz bu kadar güçlüyse, insanların en olmadık şeyleri, değerleri, standartları, davranış biçimlerini, yaşam tarzlarını değiştirmeleri de çok kolay demektir. Evet kolay ve zaten de öyle oluyor. Örneğin yaşıtlarının cinsel ilişkiye girdiğini, hamile kaldığını gören genç kızlarda hamile kalma eğilimi artıyor. Şişmanlık bulaşıcı olabiliyor. Eğer yakın arkadaşınız şişmansa sizin de kilo alma riskiniz artıyor. Sigara, alkol ve madde kullanımı söz konusu olduğunda da aynı olgu geçerli oluyor.

Giyim kuşam da bundan payını alıyor doğal olarak. Yakın zamanlara kadar marka merakı olmayıp bin senedir sokağa aynı giysilerle çıkan bir kesim, birden Burberry giymeye başlayınca diğer kesim Burberry’yi terk ediveriyor. Şimdi İstanbul’da hararetle konuşulan konu; “Miu Miu” ve “Louis Vuitton” çantaların kimin tekeline gireceğidir.

Aslında dikkat edecek olursak, insanların belli konularda ve durumlarda yaptıkları seçimlerden söz ediyoruz. Bu seçimlerin çoğunu bilinçdışı yaparız ancak bir çoğunda bilinçli bir yönlendirme ya da daha yumuşak bir biçimde dile getirecek olursak “uyuma davet” vardır. İyi paketlenirse sonuç garantidir. Literatürde bu; “seçim mimarisi” olarak geçer ve kendi içinde ne iyi ne de kötüdür. Burada iyi ve kötüyü “mahalleler” belirler.

Tüm reklam kampanyaları “seçim mimarisine” girer. Sivil Toplum Kuruluşlarının temel işi “seçim mimarisini” hedefleri doğrultusunda tasarlamaktır. Gençler bir araya gelirler ve kıyılarımızı temizlerler. Denize, çok ufak da olsa  bir çöp atmadan önce 36 defa düşünür bulursunuz kendinizi.

Seçim mimarisinde esas; kaba yasakla yetinmemektir. Hatta mümkünse yasak ve cezayı kullanmamaktır. Anti sigara kampanyaları global ölçüde çok iyi yönetilen ve sigara tüketimini ciddi biçimde azalttığı için de çok başarılı olan “seçim mimarisi” örnekleri içinde yer alır. Gerçi yasaklar vardır ama size belli koşullarda sigara içme “özgürlüğü” de tanınır.

Yine çok başarılı yürütülen “seçim mimarisi” örneklerinden biri de sağlığa olan duyarlılığın artırılmasıdır. Yediklerimize dikkat etme ve sporun (hareketin) günlük yaşama girmesi bu sayede olmuştur.

Doğal olarak bu sürece karanlık güçler sıkça bulaşır. En iyi örnek şişmanlık ve kilo verme meselesidir. Dünya sağlık teşkilatı (WHO) 1997’de bir şişmanlık tanımı getirdi. Buna göre, boyunuzun karesini alıp kilonuza böldüğünüzde çıkan rakam 25’in üstünde ise şişman kabul edilirsiniz. Buna BMI Endeksi deniyor. Yeni yeni anlaşılıyor ki bu kriterin bilimsel bir değeri yok. Yani 25 değil de 30 veya diyelim 35 olursa sağlık açısından bir risk oluşturmuyor. Fark eden şey; tanımı 25’e çektiğinizde bir gecede şişman, yani tedaviye muhtaç insan sayısı 40-70 milyon arasında bir artış gösteriyor. Bu yalnızca Amerika için böyle.

Dünya Sağlık Teşkilatının bu tanımının arkasında IOTF (www.iotf.org) diye bir kurum var. Yani Şişmanlık endeksinin 25’e çekilmesi ile ilgili raporu yazan IOTF. Pek çok saygın kurumla birlikte çalışıyor ve dolayısı ile pek çok saygın bilim adamı araştırmalarda rol alıyor. IOTF’nin şişmanlıkla ilgili araştırmalarını iki dev ilaç şirketi finanse ediyor.  Gelelim zurnanın zırt dediği yere. Bu iki dev ilaç şirketi ne rastlantıdır ki, piyasada en çok satan iki “yağ yakıcı” ilacın da üreticisi. Yani şişman kategorisine girenlere sıklıkla reçetesi yazılıyor. Dahası; IOTF’in başkanı Philip James bu iki ilacın temel araştırmalarını yürüten kişi.

Bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Şişmanlık tanımını bir raporla 30’dan 25’e indirdiğinizde, bir gecede Yalnızca Amerika’da ve Avrupa’da ürettiğiniz ilacı satabileceğiniz 80 milyon yeni müşteri kazanıyorsunuz.

“Seçim mimarisi” açısından muhteşem bir çalışma.

Neyse ruhumuzu karartmanın alemi yok. Haftaya gönül açıcı, iyiye hizmet eden, model olarak alınabilecek başarılı “seçim mimarisi” örnekleri göreceğiz.

25.05.2008

Benzer İçerikler :

Krizi Yaşamak

Malum, kriz nedeniyle işten çıkarmalar giderek çoğalıyor. Yani bir sürü insan sabah işine geldiğinde işini kaybettiğini öğreniyor. Bu insanlara belli bir ...

İlişkiler ve Mutluluk - 2

Geçen hafta sosyal bağlardan ve ilişkilerden beslenen mutluluktan söz ettik. Sosyal ilişkilerimizin alışkanlıklarımızdan sağlığımıza kadar ne ölçüde etkili ...

Egzersizin Faydaları 3

İki haftadır egzersizin faydalarından söz ediyoruz. Bu arada Newsweek "Egzersiz ve Beyin" başlığını kapak yaparak bir sürü yeni araştırmayı bir araya ...

İkincil Travma: Travmanın Domino Etkisi

Hatırlarsanız sizlere daha önceki yazılarımda travmanın ne olduğundan ve birey üzerindeki olumsuz etkilerinden söz etmiştim uzun uzun. Bu hafta ise, medya ve ...

İlginizi Çekebilir :

Popüler Psikoloji Mitleri - III

Bu köşeyi sıklıkla takip eden okurlarımız bilirler, bilinmeyenlere ve yanlış bilinenlere değinmeyi kendimize vazife edinmişizdir. Geçen haftalarda popüler ...

Açık Ceza Evi Filistin

Yaklaşık bir haftadır Filistin’deydim. Anneannem olsaydı “Ne işin var oralarda, evini su mu bastı” derdi hemen. Evden dışarı çıktığımız her ...

Çalışan Bağlılığı ve Kişiliğim

Geçtiğimiz birkaç hafta, yaptığımız bir dizi araştırmayı özetlemeye başlamıştık. Bunlardan ilki şu soruya cevap arıyordu: Acaba iyi giden evliliklerle, kötü ...

Dostlara Dair

Dostlar pek çok açıdan yaşamımızın “olmazsa olmaz” birer parçası. Ancak zaman zaman yoğun hayat temposu içinde kendimize odaklanmaktan bizler için ...