Emre Konuk

Zihnimiz Bize Nasıl Kazık Atar 4

Birkaç haftadır, amiyane tabirle, zihnimizin bize nasıl kazıklar attığını araştırmalardan faydalanarak anlatmaya çalışıyorum. Özellikle inançlarımızın kararlarımızı nasıl etkilediği üzerinde durduk. Aklımızın oynadığı oyunlara ilk örnek; kanıtları ya da verileri nasıl çarpıttığımızla ilgiliydi. Bu hafta kanıtları ya da verileri nasıl gözardı ettiğimizi anlatmaya çalışacağım.

Pearl Harbor Baskını

EÄŸer bir konuda doÄŸru olduÄŸuna inandığımız bir düşüncemiz varsa, bunun yanlış olduÄŸuna dair ne kadar çok kanıt sunulursa sunulsun düşüncemizi deÄŸiÅŸtirmesi neredeyse imkansızdır. Bu olguyu anlatabilmek için bu kez bir araÅŸtırmadan deÄŸil, Amerika’ya çok pahalıya mal olmuÅŸ bir yenilgiden faydalanacağım: Pearl Harbour “faciasından”.

1941 yazında Amerikan Pasifik Donanmasının kumandanı Amiral Kimmel, Washington’dan Japonya’yla olası bir savaÅŸla ilgili olarak pek çok uyarı aldı. O da tüm askerini sıkı bir eÄŸitime aldı. Ancak savaşın yakında olamayacağına dair bir inancı vardı. Bu yüzden tüm uyarılara karşın bir dizi yanlış karar aldı. Barış zamanında kullanılan sahile çıkma iznini kaldırmaya gerek görmedi. Sonuç olarak, hafta sonları Pearl Harbour’da demirli 60 Amerikan savaÅŸ gemisi ve havaalanında da savaÅŸ uçakları kanatları birbirine deÄŸecek kadar sıkış tıkış bekleÅŸiyorlardı.

Askerlerini savaÅŸa hazırlamaya o kadar odaklanmıştı ki, 24 Kasım’da deniz kuvvetlerinden beklenmedik bir saldırı hareketi olasılığı olduÄŸu bilgisine kulak asmadı. Bunun üzerine adamlarıyla bir toplantı yaptı. Toplantıda adamları da büyük ihtimalle saygıda kusur etmemek amacıyla onu destekleyecek ÅŸekilde konuÅŸtular. Kimmel kanıtlar karşısında hala kendi fikrinden çok emin bir ÅŸekilde devam ediyordu. Daha da kötüsü, uçak savar takviyeli birliklerin de tam teyakkuzda olduÄŸuna dair yanlış bir varsayımda bulundu. Bunu kontrol etmek için yapması gereken sadece telefonu kaldırıp sormaktı, ama gerek duymadı.

27 Kasımda Amerikan kriptograflar Japonların büyükelçiliklerine “gizli kodların çoÄŸunu” yok etmelerine dair bir mesaj geçtiÄŸini bildirdi. Kimmel mesajdaki “çoÄŸu” kelimesine odaklandı ve “eÄŸer Japonlar, Amerika’ya savaÅŸ açacak olsa büyükelçiliklerdeki gizli kodların ‘tümünü’ yok ederlerdi” diye düşündü.

Pearl Harbour baskınında bir gün önce, 6 Aralık’ta, bir saldırı olacağına dair daha çok kanıt vardı. Kimmel’e Pasifik’teki adalar hakkındaki tüm gizli evrakları imha etmesi yönünde bir emir geldi. Dahası, Kimmel’in kendi istihbarat ÅŸefi son birkaç gündür radyo sinyallerine giremedikleri için Japon hava birliklerinin yerini kaybettiklerini bildirdi. Bu bilgi ile Japonların saldıracağı kesinleÅŸmiÅŸti, ancak esas soru nereye saldıracaklardı. Bir kez daha Kimmel ve subayları Asya’daki operasyonlardan sonra Japonların Pearl Harbor’a saldıracak mecali kalmadığı konusunda hemfikir oldular.

Japon saldırısından 5 saat önce Pearl Harbor’un hemen dışında iki Amerikan mayın gemisi Japon olduÄŸunu tahmin ettikleri bir denizaltı gördüler. Bu rapor edilmedi, ancak saldırıdan bir saat önce limanın giriÅŸinde bir Japon denizaltısı battı. Gözetleme subayı bunu eriÅŸebildiÄŸi tüm ilgili subaylara iletti, mesaj Kimmel’e de ulaÅŸtı. Anında aksiyon alacağına o denizaltının gerçekten Japon olduÄŸuna dair onay beklemeyi tercih etti. Bunu Pearl Harbor baskını, Amiral Kimmel’in askeri mahkemeye çıkması ve görevden alınması takip etti.

İnananların düşüncelerinden feragat etmek istememeleri hayatın her alanında görülebilir. Doktorlar, yanlış koydukları teşhislerini değiştirmek istemezlerse bu hastanın hayatına mal olabilir, ya da savcılar masum insanların karara bağlanmış davalarını tekrar açmazlarsa o insanlar haksız yere hapiste kalacaklardır. Bu, bilim adamlarını yanlışlığı kanıtlanmış teorilere yıllarca takılıp kalmalarına da neden olmaktadır. Nobel ödüllü Linus Pauling bile, tersini kanıtlayan pek çok araştırma yayınlandıktan yıllar sonra bile yüksek dozda C vitamini almanın kansere iyi geleceğini savundu. Tabi aynı şey yöneticilerin başarısızlığının sebebinin bir kısmını açıklamaktadır.

Bu kez bir araştırmadan faydalanalım:

Deneklere “2.4.6 sayı dizisine bir bakın. Bunlar bir kurala göre dizilmiÅŸlerdir ve bu kuralı bulmanız gerekmektedir. Bu kuralı bulabilmek için yapmanız gereken ÅŸey; baÅŸka sayı dizileri söylemeniz. SöylediÄŸiniz her diziden sonra o dizinin kurala uyup uymadığını size söyleyeceÄŸiz” deniyor.

Pek çok insan ilk önce: 14, 16, 18 gibi bir ÅŸey söyler. Büyük ihtimalle kuralın şöyle olduÄŸunu düşünürler: Ä°kiÅŸer ikiÅŸer artan çift sayılar. Bütün örnekler bu kurala uyduÄŸu için böyle düşünmeleri normal. Ancak kural bu deÄŸil. Bunun üzerine uzun süreler düşünerek çeÅŸitli kurallar bulmaya çalışırlar. Sonuçta çok az sayıda insan doÄŸru kuralı bulur. “Artarak giden üç sayı”, yani 2, 90, 100 ya da 1,4,1000 gibi.

Bu basit kuralı bulmanın neresi zor? Ä°nsanların baÅŸlıca yaptıkları hata kendi hipotezlerinin doÄŸruluÄŸunu kanıtlamaya çalışmalarıdır. Bunu yaparken de sadece kendi kurallarına uygun örnekleri seçmeleri ve kuralın tersini gösteren örnekleri seçmemeleridir”.

Bir kuralın doğruluğunu göstermek için o kuralın yanlış olduğunu göstermeye çalışmalıyız ancak tam da bu insanların yapmaktan kaçındığı şeydir. Bu bilim adamları tarafından da atlanan bir noktadır ve her türlü hipotez mantıki tartışmaya açıktır.

Yanlış bir hipotezin yanlışlığını kanıtlamak fazlaca zaman alabilir çünkü çoğu insan ilk söylediği yanlış hipotezi evirip çevirip başka türlü söylemekten başka bir şey yapmaz. Hayatta bunun pek çok örneğini görebiliriz, insanlar oy verdikleri partinin mitinglerine giderler, kendilerini karşı tarafın düşüncelerinden uzak tutarlar. Kendi görüşlerini savunan gazeteleri alırlar, karşıt görüşlerinkini değil. Pazarlama araştırmaları, insanların kendi arabalarının, eşyalarının markalarına ait reklâmları ve onlarla ilgili her türlü şeyi diğer markalarınkine göre daha fazla okuduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla diğer markaların ne yaptıklarından haberleri olmuyor.

Ä°stenmeyen gerçeklerin reddi ile ilgili şöyle bir örnek daha verebiliriz; yakın zamanda yapılan bir araÅŸtırmada kanser teÅŸhisi konan kiÅŸilerin yüzde 20’si buna inanmadı. Ä°nançlara takılı kalmanın iki yolu vardır, aksi kanıtlara bakmayı reddetmek ve dikkati çekildiÄŸi halde buna inanmamak ve harekete geçmemek. Amiral Kimmel bunların ikisini de yaptı. Washington’dan gelen belirsiz mesaj için açıklama istemeyi reddetmek ve Pearl Harbor’un dışında batan denizaltının Japon olduÄŸuna inanmamak.

Haftaya “aklın oyunlarına” bir yenisini ekliyeceÄŸiz.
29.03.2009

Benzer İçerikler :

Kendimizi GeliÅŸtirirken

EÅŸlerin bir ÅŸikâyetle terapiye baÅŸvurma tarihi pek de öyle eskiye dayanmaz. Eskiden yen kırılır kol içinde kalır, ya da tam tersi olabilir hesabı, çarÅ...

PsikoloÄŸumu Ä°stiyorum

Yarın eÄŸer bir Terapistle ya da Psikolojik Danışman’la randevunuz varsa, gittiÄŸinizde kapısının mühürlendiÄŸini ve faaliyetine son verildiÄŸini...

Korumacı Cinsiyetçilik

Daha önce en çok satan ilişki manuellerine kadın ve erkeklerle ilgili tutumların yansımalarından bahsetmiştik. John Gray örneğinden yola çıkarak, ...

Öcalan'ın Trajik Sonu

Geçen hafta Öcalan’ın Prof. Yalçın Küçük’le 1993’de yaptığı görüşmeden alıntılarla, kendisi için hazırladığı trajik sonun ilk adımlarını ...

İlginizi Çekebilir :

Mutluluk ve Yarış

Son iki yazımızda soruyu şöyle sormuştuk: Yarışmaya, statüye ve kıyaslamaya odaklanmayan bir yaşam kurmak bir fantezi midir? Başarıyı; kıyaslamanın ve yarışın ...

Müşteriler Neden Markalarla Evlenir

Geçen hafta Marka evliliğinden, daha doğrusu markayla evlenmekten söz ettik. Deyim çok yerindeydi çünkü evlilik demek, bağlanmak yani duygusal bağlar...

Fast Food ve Depresyon - II

Geçtiğimiz hafta, hızlı tüketim gıdalarının, fiziksel sağlık ile olduğu gibi, psikolojik sağlık ile ilişkisi olduğuna dair bilimsel bulgulara ulaşıldığından...

Kenya'nın Melekleri

Hizmet aÅŸkıyla tutuÅŸan milletvekillerimizi, BaÅŸbakanımızı ve Reisi Cemhuriye’mizi, (Swahili dilinde öyle deniyor) kazasız belasız seçip iÅŸleri düzene ...