BU KAYGI, SINAVI GEÇER Mİ?
Çok küçük yaşlardan bu yana birçok değerlendirme ve ölçümlemeye maruz kalarak yetişiyoruz. Lunaparkta bir alete binmek için belirli bir boy uzunluğunu aşmak zorunda kalarak başladığımız hayat yolculuğu, istediğimiz mesleği yapabilmek için belirli doğru soru sayısına ulaşmaya çalışmak şeklinde devam ediyor. Terfi alabilmek için belirli bir satış hedefini tutturmak, istediğimiz evi alabilmek için belirli bir maaşa ulaşmak diye diye ömür boyu sürüp giden bir döngü içinde buluyoruz kendimizi.
İlk başaran olmak, en olmak ve bunları yapmak için uğraşırken yapamamaktan kaygılanmak hemen herkesin ortak sıkıntılarından. Bu sıkıntıların tavan yaptığı dönemlerse lise ve üniversite gibi önemli okulların kazanılacağı sınav dönemleri olarak karşımıza çıkıyor daha çok. Gençliğin başta duman olduğu, dışarıda kişiyi hedefine odaklanmaktan alıkoyan teknoloji, iletişim kanalları, gençlik isteklerinin olduğu bu dönemler, kişinin önündeki sınavın tüm hayatını etkileyeceği düşüncesiyle bir ikilem yaratarak yüksek bir kaygı oluşturabiliyor. Bu kaygı, kişi hedefinden uzaklaştıkça da hedefine odaklandıkça da artabiliyor.
OPTİMUM KAYGI İYİDİR. DOST KAYGI!
Artan kaygı kontrol edilmesi gereken bir psikolojik yapı olmakla beraber optimum düzey korunduğunda işlevsel bir tarafı da vardır. Kişiyi hedefine bağlar, ona çalışması için gerekli ortamı ve yöntemleri gösterir, onu dış uyarıcılardan uzak tutar. Nitekim sınav kaygısını hiç hissetmeyen biri o sınavın olumsuz sonucundan hiç çekinmezse iyi bir sonuç için de çaba harcamayabilir. Bu kaygıya dost kaygı da diyebiliriz. Çünkü bu seviyede tutulan kaygı bir dost gibi kişinin başarısına hizmet eder.
KAYGININ KONTROLDEN ÇIKTIĞINI NASIL ANLARIZ? DÜŞMAN KAYGI!
Eğer kaygı optimum düzeyin üzerine çıkmaya başlarsa kişinin performansını olumsuz etkiler. Düşman kaygı olarak nitelendirilebilecek bu kaygı çeşidi kişiye zarar verir. Kişi bildiklerini hatırlamakta, aktarmakta, zamanı doğru kullanmakta yani kendini gerçekleştirmekte zorlanır. Kaygının kontrolden çıktığını anlamak için kişinin kendisini dinlemesi gerekir. Aşırı kaygılı kişide fiziksel bir takım değişiklikler oluşur. Kaygı başladığında kişi aşırı derecede huzursuz olabilir. Sınavın gerçekleşeceği sınıfın kapısının önünde sürekli adımlayan, yerinde duramayan kişi bu duruma örnektir. Sınav esnasında kişinin kalp atımı hızlanabilir, elleri terleyebilir, midesi bulanabilir, ağzı kuruyabilir, aklına olumsuz sonuçlar gelebilir, gürültü ve ışık gibi dış uyarıcılardan çok fazla etkilenebilir. Bu belirtilerin hepsi ciddi kaygı göstergeleridir. Bunları yaşayan kişi odaklanma güçlüğü de yaşar. Bu da kişiyi korktuğu sonuca yaklaştırır. Sonuçta kişi hak ettiğinden daha az başarılı olur.
KENDİNİ DOĞRULAYAN KEHANET!
Kişi bazen olumsuz senaryolara odaklanır: Sınava giderken yolda kaza olacağı, sınav yerine geç kalacağı, kodlamaya yönelik hata yapacağı, iyi bildiği konuları hatırlamakta zorlanacağı yönünde endişe dolu senaryolar üretir. Bu senaryolar kişinin kaygısını arttırarak kişiyi korktuğu senaryoyu gerçek kılmaya yönelik istemsiz bir çabaya sokar ve kişi kaygısı ve telaşıyla korktuğu şeyleri gerçekleştirmek için bilinç dışı bir çaba harcar. Buna “kendini doğrulayan kehanet” diyoruz. Bu yüzden kişilerin mümkün olduğunca pozitif senaryolar kurgulaması, olumsuzluklar aklına geldiğinde bununla mücadele etmesi önemlidir.
KAYGIYI AZALTMAK İÇİN DESTEK!
Çoğu durumda kaygı kişileri bir döngüye sokar. Kişi elindeki becerilerle bununla mücadele edemeyebilir. Bu çok normaldir. Çünkü kişi kendine özgü mücadele yöntemlerini büyük ölçüde bir uzmanla keşfedebilir. Kaygının geleceğini fark etmek, yönetmek ve kontrol altına almak, kaygı yaratan duruma verilen anlamlar, kişinin kendinden beklentileri, rahatlama becerilerini geliştirmesi, hedefine dair doğru bir planlama içinde olması gibi birçok alan çalışılarak “kaygı” terapide başarıyla ele alınabilir ve kişinin yönettiği “sınav kaygısı” kişiyi başarıya ulaştıran bir kavram haline gelebilir.
Klinik Psikolog Ceren Kurtay Doğan - Davranış Bilimleri Enstitüsü Çocuk ve Genç Psikolojik Danışmanlık Merkezi
Benzer İçerikler :
Günümüzde ülkemizdeki kadınların, aile bütçelerine katkıda bulunmak, ekonomik özgürlüklerini kazanmak, kariyer yapmak, yeni bir çevre edinmek, eşinin yanında ...
İnsan hayatındaki dönüm noktalarından biridir okula başlamak… Bireyselleşmenin, olgunlaşmanın, dış çevre ile etkileşimlerin önemli bir adımıdır. B...
Çocuklar iki yaşından itibaren isteklerine ve ihtiyaçlarınayönelik hikâyeler yaratmaya, gerçeği saklamaya başlayabilir. Bu sürecin başlamasıyla, ebeveynlere...
Her birimiz biyolojik olarak doğuştan itibaren bir bağlanma sistemi ile dünyaya geliriz ve bu sistem yaşam boyu çevremizdeki diğer insanlarla bağ kurmamızı...
İlginizi Çekebilir :
Eşinin hamilelik döneminden itibaren ona destek olup, huzurlu olmasını sağlayarak, bebeğin anne karnındaki gelişimini takip etmeye ve onunla iletişim kurmaya...
Sosyal medya her yaştan insana dünyanın diğer ucundaki başka insanlarla iletişim kurma, sosyal ağını geliştirme, aile, arkadaş ve yakın çevreyle bağlı kalma, ...
Ekonomik sorunlar, eşlerin sosyal kültürel yapı farklılıkları, cinsel sorunlar, iletişim bozukluğu, eşlerden birinin ihaneti, aile içi şiddet gibi nedenlerle...
Bizim Mahalle: Çocukları Farkına Varmadan Geliştiren Bir Program Dünyaya çocukların gözüyle bakan TRT Çocuk, 1 Kasım’da yayın hayatına başladığında...