Emre Konuk

Akıldışının Cazibesi - VII

Geçtiğimiz hafta, empati ve empati ile ilişkili yardım etme davranışı üzerine konuşmuştuk. Her zaman, her durumda, herkese karşı aynı seviyede empati duymadığımızı söylemiş, özellikle, bireysel trajediler ile toplu/toplumsal trajedilere verilen tepkilerin birbirinden çok farklı olduğuna değinmiştik.

Özetleyecek olursak; bir trajedi, çok sayıda insanın hayatını etkilediğinde, tanımadığımız veya kendimize fiziksel/coğrafi, psikolojik veya ideolojik olarak uzak bulduğumuz birey ya da toplumları ilgilendirdiğinde, duygusal boyutu bize ulaşmadığında; daha az hissettiğimizi ve daha nadir harekete geçtiğimizi açıklamıştık.

Milyonlarca insan; açlık, hastalık ve savaşlar sebebiyle her gün hayatla mücadele ediyor ve maalesef çoğu, nihayetinde yenik düşüyor. Kaçımız bu uğurda bir fark yaratmak üzere çalışmışızdır? Mal varlığımızı feda etmekten, tüm zamanımızı adamaktan bahsetmiyoruz; bireysel olarak bizi zorlamayan, az bir maddi veya ‘vakti’ yardım ile değişim sağlamak gerçekten mümkün. Ancak tahmin edersiniz ki bunun için çok sayıda insanın çabası yeterli değil; elbirliğine ihtiyaç var. Bunun için ise ilk olarak herhangi bir problemi kavramak, sonrasında ise empati ile ilişkili faktörleri tanımak ve yaklaşım biçimimizi değiştirmek gerekiyor. Peki, bunu nasıl başarabilir; bizleri yardım etmekten alıkoyan psikolojik eğilimlerimizin üstesinden nasıl gelebiliriz?

Bir kişi için dahi olsa desteğimizin fark yaratma gücüne sahip olduğunu idrak ederek; kitlesel problemler karşısında bir veya birkaç kişiye yardım etmeye niyet ederek (Örneğin, toplumsal çaptaki yoksulluk sorununda, üç kişinin karnını doyurmasına yardımcı olmak gibi)

Etkilendiğimiz tekil acıların, pek çok başka insan tarafından da deneyimlendiğini ve bu alandaki yardım ihtiyacını fark ederek ve harekete geçerek (Örneğin, kronik bir hastalığın araştırma ve tedavisi için oluşturulmuş fona katkıda bulunmak gibi)

Özellikle, kişisel, sosyal ve politik olarak dikkatimizi çekmeyen meselelerde, ihtiyaç duyulan yardım karşılanamıyor. Hükümetler ve sivil toplum kuruluşlarına, duygularımızın hareketlenmediği, empati ve yardım eksikliği bulunan bu durumlarda, konuya dikkat çekmek bakımından önemli görev düşüyor. Bunu yaparken, empati ile ilişkili psikolojik faktörleri dikkate almak gerekiyor.

Var olan kitlesel problemler ile yapılan maddi yardımlar arasında ciddi uyuşmazlıklar var. Örneğin, Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, yaklaşık 2 milyon insanın etkilendiği Katrina Kasırgası sonrasında 3.50 milyon dolara ve çok daha az insanın etkilendiği 11 Eylül saldırılarında 3.00 milyon dolara yakın yardım yapılırken, 4 milyondan fazla insanın etkilendiği Asya’daki tsunami felaketinde 2.00 milyon dolardan az para toplanmış. Bu da demek oluyor ki, ihtiyaçtan bağımsız olarak ABD merkezli trajedilere daha çok yardım yapılmış. Aynı araştırmaya göre, 40 milyon insanın felaketi AIDS için yapılan yardımlar ise 500 milyon doları bulmamış. Araştırmacılar, bunu, “varsayımsal insanları, gelecekte yakalanılabilecek olası bir hastalıktan kurtarmanın çok soyut ve duygularımıza çok uzak bir hedef” olmasına bağlıyor. Karbondioksit emisyonları ve küresel ısınma benzer kaderi paylaşan bir mesele. Öncelikle, Batı dünyası hala bu problemin etkilerine büyük ölçüde yabancı ve bu sebeple psikolojik ve coğrafi olarak probleme uzak hissediyor. Ayrıca, problemin bir süreç halinde, çok yavaş gelişmesi ve değişimlerin zamana yayılması da görünürlüğünü etkiliyor. Dahası, olumsuz sonuçların, birçoğumuzun göremeyeceği, “çok uzak bir gelecekte” yaşanacağını bilmek kayıtsız kalmamıza neden oluyor.

Peki ya akıldışının cazibesi nerede? Gerçek şu ki, eğer bizler geleneksel yaklaşımın varsaydığı gibi tamamen bencil ve kar odaklı, rasyonel varlıklar olsaydık, bize somut bir geri dönüşü olmayan hiçbir şeye veya hiçbir kişiye kendimizden bir şey (maddi destek veya vakit) vermezdik. İşin teorik kısmı bir yana, yapılan deneyler de rasyonalitenin empatiyi olumsuz yönde etkilediğini gösteriyor. Kitlesel problemler karşısında daha rasyonel düşünmeye sevk edilsek ne olurdu diye inceleyen bir grup araştırmacı, rasyonel düşüncenin, empati oluşumuna ket vurduğunu buldular. Başka bir deyişle, hesap kitaba yönlendiren rasyonel bakış açısının, önemli sorunlara alakamızı arttırmadığını; aksine, azalttığını saptadılar. İrrasyonel tarafımız, yani kişisel kazanç ile açıklanamayan duygularımız ise (empati kurulduğunda) bizi başkalarının acılarına karşı duyarlı ve şefkatli kılıyor.

Unutmayın; empati, geliştirilebilir özelliklerimizden.

Kaynak

  • Dan Ariely (2011). Akıldışının Mantığı. Optimist Yayınları.
  • Dan Ariely (2010). Akıldışı ama Öngörülebilir. Optimist Yayınları.
  • R. B. Cialdini (2006). İknanın Psikolojisi. MediaCat Kitapları.

15.11.2011

Benzer İçerikler :

İnternette Aşk 3

İnternette kolaylıkla yorumlayamayacağımız, anlam veremeyeceğimiz bir ilişki türünün ortaya çıktığından söz ettik. Eşinin iş seyahatinde bir...

Egzersiz Ve Beyin

Bazı okurlar anımsarlar; geçtiğimiz senelerde, egzersizin beyin üzerindeki çok çeşitli etkilerini konuşmuştuk. Birçoğumuzun kolunu kıpırdatmakta güçlük çektiği ...

Hayatın Tuzakları 3

Birkaç haftadır ‘Hayatın Tuzaklarından’ söz ediyoruz. Önce kısa bir özet: Bütün tuzaklarda olduğu gibi, hayatın tuzaklarında da, istemeden içinde ...

Kırmızı Et Meselesi - 2

Önce geçen haftanın bir özetini yapalım: Kırmızı etle hastalık arasındaki ilişkiden yaklaşık yarım yüzyıl önce, ilk söz eden Ancel Keys oldu. Başta her tü...

İlginizi Çekebilir :

Sevgi Bağımlılığı

Efendim malumunuz geçen hafta 14 Şubat Sevgililer Günü idi. Her yıl olduğu gibi çiçekler, böcekler, tek taş yüzükler alındı, rezervasyonlar yapıldı. Etra...

Duygusal Ekonomi

Neden çok yakınımda bir sürü banka şubesi olduğu halde bir kilometre uzaklıktaki şubeyi seçiyorum? Neden kahve içebileceğim bir çok kafe varken hep birine ...

Malatya Olayına Sevinirken

Malatya olayının sonrasını heyecan ve itiraf etmeliyim keyifle izliyorum. Bir kere aynı olay bir kaç yıl önce olsaydı, ki oluyordu, haberimiz bile olmazdı. ...

İletişim Kuramı Ve Hipnoz

Bugünkü yazımızda, iletişim kuramı perspektifinden hipnozu konuşacağız. Hipnoz, birçoğumuzun merak ettiği, ancak pek az bildiği ya da anlayabildiği bir olgu. ...