Davranışsal Ekonomi Üzerine
Daha önce bu köşede, varsayımların, herhangi bir alana dair yaklaşımımızı, tutum ve davranışlarımızı belirleyen yapı taşları olduğundan bahsettiğimizi duymuşsunuzdur. Yanlış varsayımlar üzerine kurulu sistemlerin koca birer yanılgıdan ibaret olduğunu, er ya da geç savrulacağını duymak da muhtemelen sizi şaşırtmaz. Peki ya ekonomi gibi hayati bir konunun, bu yanlış varsayımlar üzerine kurulu sistemlerin başlıcalarından olduğunu söylesek?
Sohbetimize kendimize birkaç soru sorarak başlayalım: İnsanlar nihayetinde bencil midirler? Hiç bencil olmadıkları durumlar veya zamanlar var mıdır? İlk dürtümüz, diğerleriyle rekabet etmek mi yoksa işbirliği yapmak mıdır? Tamamen yabancı olan birine güvenmeye ne denli açığız? Bizim için nelerin değerli olduğunu biliyor muyuz? Bir şeyi satmamızı veya almamızı belirleyen unsurlar nelerdir? Nasıl karar veririz? Yaptığımız işi seçmemizin sebebi nedir? İşte motive olmamızı sağlayan nedir? Her birimizin bireysel kararları ekonomik krize nasıl katkıda bulunmuş olabilir?
Henüz gelişmekte olan, ancak şimdiden hızlı bir şekilde yayılan ve ekonomiye bambaşka bir perspektif getiren yeni düşünce ekolü davranışsal ekonomi, bilimsel yaklaşımdan faydalanarak insanların ekonomik yaşamlarında nasıl olduklarıyla ilişkili bu gibi soruları cevaplamak üzere çalışıyor. Geleneksel sisteme karşı çıkan davranışsal ekonomiye göre, ekonomistlerin en temel varsayımları, insanoğlunun gerçekte nasıl hareket ettiğine dair bilimsel bulgularla çarpıcı biçimde ters düşüyor.
Yeni ekolün argümanına geçmeden önce, geleneksel ekonomi yaklaşımından biraz söz edelim. Kabul edilen tanımına göre ekonominin hedefi, toplumun, kaynakları nasıl paylaÅŸtığını anlamak. Daha basit bir dille, soru; “kim neye sahip?”. Ancak ekonomistlerin iÅŸi, bu cümlenin yansıttığı kadar basit deÄŸil. “Kim” ve “ne” kavramlarını açmaya kalktığımızda, cevabın fazlasıyla karmaşık olduÄŸunu görüyoruz. “Kim”, kendine has yaÅŸantısıyla, kompleks ve deÄŸiÅŸken gruplara, kültürlere, uluslara dahil olan; kiÅŸiliÄŸi, ailesi, deÄŸerleri, inançları, becerileri ve imkanları birbirinden farklı milyarlarca insan. “Ne” ise iÅŸ, zaman, bilgi, fikirler, yetenekler, deneyimler ve baÅŸka pek çok çeÅŸitli kaynak. Gelenekselci ekonomistler bu karmaşık sistemi anlayabilmek için iki temel genelleme benimsediler. İlk olarak, kaynakları, insan için deÄŸerli olan ve paha biçilebilir her türlü ÅŸey olarak kabul ettiler. İkinci olarak ise toplumu, ortak özelliklere sahip bir insana indirgediler (ki bu örneÄŸin, Afrika’nın bir köyünde yaÅŸayan, tarımla uÄŸraÅŸan bir kiÅŸiyle, New York metropolünde prestijli bir firmanın üst düzey yöneticisi olarak çalışan bir diÄŸerini bir nevi standardize etmek anlamına geliyor). Her ne kadar ekonomistler genellemeleriyle insanı aşırı basite indirgemekle eleÅŸtirilseler de aslında baÅŸka türlüsü pek mümkün deÄŸil. Dahası, herhangi bir sistemi ele avuca sığdırabilmek için genellemelere ihtiyaç var. Geleneksel yaklaşımın problemi genellemeler yapmasında deÄŸil; yaptığı genellemelerin içeriÄŸinde. Geleneksel yaklaşıma göre, insanoÄŸlu, her tür ekonomik imkanla ilgili mükemmel bilgiye sahip, tamamen bağımsız, tümüyle rasyonel, bencil ve materyalist bir varlık. Tüketici olarak amacımız, ihtiyacımız olanı, mevcut bulunan en ucuz fiyata almak. Çalışan olarak arzuladığımız, mümkün olan en yüksek fiyata en az iÅŸi yapmak. Åžirketlerin ise tek derdi kar, kar ve daha fazla kar etmek. Peki, gerçekten de insana dair en iyi tanım bu mu? Davranışsal ekonomiye göre, kesinlikle deÄŸil.
Yeni ekol, insanın yalnızca ve daima her tür ekonomik imkanla ilgili mükemmel bilgiye sahip, tamamen bağımsız, tümüyle rasyonel, bencil ve materyalist bir varlık olduÄŸu varsayımına ÅŸiddetle karşı çıkıyor. Yazar Pete Lunn’un deyiÅŸiyle, insanların ekonomik yaÅŸamlarını belirleyen duygusal, biliÅŸsel ve sosyal nitelikli “ekonomik içgüdüleri” var ve sistemi anlamak için esas alınması gereken olgu bu. Pek azımız, insanın bağımsız, rasyonel ve materyalist olduÄŸundan şüphe duyar. Davranışsal ekonominin savunduÄŸu da zaten bu özelliklere hiç sahip olmadığımız deÄŸil, en az bu özelliklerimiz kadar baskın olan ve ekonomik yaÅŸamımıza önemli ölçüde etki eden baÅŸka birtakım özelliklerimizin de bulunduÄŸu. Bu özellikleri görmezden gelmek, gerçeÄŸi çarpıtmak anlamına geliyor.
Peki ne yapmalı? EÄŸer insanın “nasıl” olduÄŸunu anlamayı hedefliyorsak, en iyi yol, insanı çalışmak ve bunu yaparken bilimsel yaklaşımdan yararlanmak. Davranışsal ekonomi, geleneksel yaklaşımın genellemelerinin, bilimsel dayanağı olmaksızın, tamamen matematiksel uygunluÄŸu sebebiyle benimsendiÄŸine dikkat çekiyor. Yeni ekol ise bilimsel yaklaşımdan taviz vermiyor; aralarında Nobel ödüllü kiÅŸilerin de bulunduÄŸu psikologlar, sosyologlar ve ekonomistler meseleyi, kapsamlı gözlem ve deneyler ile nesnel olarak araÅŸtırıyorlar.
Tüketicilerin, çalışanların ve iÅŸ insanlarının “ekonomik içgüdülerini” anlamak, ekonomiyi bir bütün olarak anlayabilmek için ÅŸart. Önümüzdeki birkaç hafta, ekonominin gerçekte nasıl iÅŸlediÄŸi hususunda çığır açıcı nitelikte olan, mevcut yaklaşıma meydan okuyan davranışsal ekonomi ekolünden bahsetmeye devam edeceÄŸiz.
Kaynak
- Lunn, P. (2010). Basic Instincts: Human natüre and the new economics. London, UK: Marshall Cavendish Business.
14.07.2011
Benzer İçerikler :
Daha önceki yazılarımızda Kahneman ve öğrencilerinin karar alma ve bununla bağlantılı olarak, karar almayı etkileyen ikna yöntemlerinden söz etmiştik. İyi bir...
Bildiğiniz gibi birkaç haftadır dostluk ilişkilerinin hayatımızdaki önemini konu ediyoruz. Güçlü sosyal ilişkilere ve kaliteli dostluklara sahip olmanın, ...
Geçen hafta bizi neler mutlu eder ve neler mutlu etmez üzerinde durduk. Gördük ki,gelir düzeyi bir yere kadar mutluluğumuza katkıda bulunuyor, sonra bir etkisi ...
Geçen hafta, “Yetkinlikler Meselesi” ile ilgili olarak yanlış anlaşılan bir kaç noktayı netliÄŸe kavuÅŸturmaya çalışmıştık. Parantezi kapayÄ...
İlginizi Çekebilir :
Geçtiğimiz haftalarda, doğanın (genetik) ve yetişmenin (çevre) insan yaşamı üzerindeki göreceli belirleyiciliğine dair felsefi tartışmayı ele almış, bu...
Geçen hafta Festinger’in “Zihinsel ÇeliÅŸki” ya da “Zihinsel Tutarsızlık” diyebileceÄŸimiz teorisinden söz ettik. Bir iki de...
Aptala malum olurmuÅŸ; iki haftadır mahalle baskısından söz ettik ve Prof. Åžerif Mardin’in “doÄŸru anlaşılmak” için yaptığı konuÅŸma yeniden...
Kendimizi birileriyle kıyaslamanın, yarışın ve tırmanmanın baÅŸarının olmazsa olmaz koÅŸulu olduÄŸunu düşünürüz. “Düşünürüz” demek biraz zayıf...