Emre Konuk

Egzersiz ve Depresyon

Geçtiğimiz haftalarda, düzenli olarak yapılan egzersizin beyin fonksiyonları üzerindeki olumlu etkisine değinmiş ve öğrenme kapasitesi ile ilişkisinden bahsetmiştik. Bedeni çalıştırmanın; kişinin düşünce süreçlerini, odaklanmasını, duygu durumunu ve motivasyonunu belirgin bir biçimde iyileştirdiğini ve öğrenme kapasitesini geliştirdiğini vurgulamıştık. Özellikle sosyal uyaranların da mevcut olduğu durumlarda öğrenmeyi pekiştirdiğinden ve sosyal becerileri fark edilir biçimde arttırdığından söz etmiştik.

Düzenli egzersiz yalnızca bu bilişsel fonksiyonları geliştirmekle kalmıyor; stres, kaygı, depresyon gibi işlevselliğimizi olumsuz yönde etkileyen birçok sorunun üstesinden gelinmesine de yarıyor. Bugünkü yazımızda, egzersizin depresyon ile ilişkisini ele alacağız.

1950’li yıllarda deneysel bir tüberküloz ilacının, insanların garip bir biçimde daha mutlu olmasını sağladığının fark edilmesiyle antidepresanlar sahneye çıktı. Birkaç yıl içerisinde depresyon semptomlarını gidermeye yönelik çeşitli ilaç tedavileri türedi. Önceleri tamamen psikolojik olduğu varsayılan bu problemin biyolojik bir boyutunun da bulunabileceği ilk kez o zaman fark edildi. Böylelikle alanda, beynin, zihni nasıl kontrol ettiğini anlamak üzere hummalı bir çalışma başladı. (Bir hatırlatma: Gündelik hayatta “beyin” ve “zihin” kavramları sıklıkla eşdeğer kavramlarmışçasına kullanılır. Oysa beyin biyolojik, zihin ise psikolojik bir fenomendir. Bu iki fenomen aynı olmamakla birlikte, birbirlerinden bağımsız da değildir.)

Beden, beyin, zihin üçlemesine geçmeden önce biraz depresyondan bahsedelim.

Depresyon, toplumumuzda en sık rastlanan sağlık sorunlarından biridir. Ciddi bir meseledir; ciddiyetle ele alınması gerekir. Önemli riskler barındırır; beraberinde kişisel ve kişiler arası başka problemler getirir. Kişinin işlevselliğine en çok ket vuran sağlık sorunlarının başında gelir.

Depresyondaki kişiler birbirlerinden taban tabana farklı semptomlar deneyimleyebilirler. Örneğin, biri uykuya dalmakta ve uyumakta güçlük çekerken, bir başkası uyanmakta ve uyanık kalmakta zorlanabilir. Aynı şekilde, birisi en basit kararı veremez durumda, çaresizlikle kabuğuna çekilirken, diğeri karşısına çıkan her şeye ve herkese meydan okur hale gelebilir.

Depresyonu tedavi etmeye yönelik pek çok ilaç vardır ve doğru ilaç kullanıldığında semptomlar başarıyla ortadan kaldırılabilir. Ancak semptomların çeşitliliği kimi zaman doğru ilacı bulmayı zorlaştırır. Ayrıca, her bünyenin aynı ilaca aynı tepkiyi vermediği de bir gerçektir. Aynı ilacı kullanan iki kişiden birinde hiçbir yan etki görülmezken, diğerinde baş ağrısı, baş dönmesi, bulantı, kusma, kas ağrısı, cinsel istekte ya da işlevsellikte azalma veya başka birçok yan etki görülebilir.

Yapılan çalışmalar, düzenli egzersizin de depresyon tedavisinde yararlanılabilecek bir tedavi aracı olduğunu gösteriyor. Üstelik egzersizin antidepresanlarla aynı vazifeyi gördüğünü belirtenler de cabası.

Egzersizin depresyona nasıl iyi geldiğinden bahsetmeden önce, depresyondaki kişinin beyninde ne olup bittiğine basitçe değinelim.

Bugün, beyin görüntüleme teknikleri aracılığıyla gerek depresyonun beyinde sebep olduğu değişiklikleri gerekse ilaçların ve egzersizin tedavide nasıl etki ettiğini somut olarak görebiliyoruz. Depresyondaki kişilerin beyinlerinin bazı alanlarında, rahatsızlığın süresiyle orantılı bir küçülme gerçekleşiyor. Buna ek olarak, beyindeki bağlantılarda kopukluk yaşanıyor ve bu bağlantılar arasındaki iletişimi sağlayan kimyasallarda denge sorunu oluşuyor. Aslında, depresyonun biyolojik boyutunu, beynin duygusal döngüsünde fiziksel bir değişimin gerçekleşmesi olarak açıklayabiliriz. Beyin, olumsuz bir duygu döngüsü içine hapsoluyor ve kendisini bu döngüden kurtarması için gerekli olan esnekliği kaybediyor.

Depresyonu yalnızca boşluk duygusu, çaresizlik, ümitsizlik ve benzeri olumsuz duygular çerçevesinde düşünmemek lazım. Depresyon, aynı zamanda, öğrenmeye, dikkate, enerjiye, motivasyona, yani, düşünen bir beynin tüm işlevlerine ket vuran bir olgu. Üstelik etki alanı bunlarla da sınırlı değil; uyku, yemek yeme, cinsellik ve genel olarak kendimize bakma gibi dürtülerimizi de köreltiyor. Dolayısıyla, depresyon bir nevi adaptasyon sorunu.

Antidepresanlar, bu adaptasyon sorununu çözmek için, beyindeki bağlantılar arasındaki iletişimi sağlayan kimyasalları dengelemeyi hedefliyor. Egzersizin de benzer etkileri olduğu bir gerçek. Üstelik egzersiz, ölçülü yapıldığı takdirde, herkese bir miktar da olsa iyi geliyor, yan etkisi bulunmuyor ve hiçbir bünyeye dokunmuyor.

Egzersiz yalnızca “mutluluk hormonu” olarak bilinen endorfinin salgılanmasını sağlamakla kalmıyor; çok önemli bazı kimyasalların salgılanımını da dengeye getiriyor. Norepinefrin seviyesini arttırarak beyni harekete geçiriyor ve özgüveni yükseltiyor. Dopamin seviyesini arttırarak dikkati ve motivasyonu yükseltiyor, beynin ödül merkezindeki dopamin alıcılarına bağlı enzimlerin oluşumunu tetikleyerek tatmin duygusu yaratıyor. Serotonin seviyesini düzenleyerek duygu durumunu, dürtü kontrolünü ve özgüveni daha ideal bir hale getiriyor.

Çok faydalı olmakla birlikte, egzersizin ilaç kadar çabuk tesir etmediği de bir gerçek. Kalıcı bir etki gösterebilmesi için bir süredir düzenli biçimde devam ediyor olmak gerekiyor.

Haftaya egzersiz ve depresyon ilişkisine işaret eden bilimsel çalışmalardan örneklerle kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Kaynak

Ratey, J.J., & Hagerman, E. (2008). Spark: The revolutionary new science of exercise and the brain. NY: Little, Brown and Company.

20.01.2011

Benzer İçerikler :

En iyi Yöneticiler Neyi Farklı Yapar?

Geçen hafta, “yönetim modeli” oluşturmak söz konusu olduğunda, giderek ağırlık kazanan ve bilimsel araştırmaya dayanan bir eğilimden söz etmiştik. ...

Müşteri Bağlılığı - III

Geçen haftaki yazımızda şirketlerin minimum “müşteri eforu stratejisini” uygulamaya geçirebilecekleri çeşitli taktiklerden söz etmiştik. Kısaca...

Sarkozy Bir Ümit Olabilir mi?

İki haftadır kafayı Fransa’ya taktık. Bu hafta son. Ama önce bir özet: Fransızın “dışarıyla/yabancıyla” ilişkisi söz konusu olduğunda üç...

Emin Olmak - II

Geçtiğimiz hafta, her bireyin ve topluluğun sorgu sual kabul etmeyen, sarsılmaz, “mutlak” fikir ve inanışlara sahip olduğundan söz etmiş ve ...

İlginizi Çekebilir :

Çalışanınızı Yalnız Bırakmayın

Geçen hafta organizasyonlardaki üç farklı çalışan grubundan bahsetmiştik. 1) Kuruma ve işine bağlı olanlar. 2) Kuruma ve işine bağlı olmayanlar. 3) Aktif ...

Çalışan Bağlılığı ve Mutluluk

Geçtiğimiz iki hafta güzel aklımızın bize oynadığı oyunlardan söz ettik. Daha sonra da sosyal desteğin, arkadaşlar ve akrabalarla kurulan iyi ilişkilerin ...

İyimser Çocuklar Yetiştirebilmek 2

Son yazımızda, iyimser ya da kötümser olmamızın iş yaşamında, okulda, yakın ilişkilerde, ruh sağlığında ve genel olarak sağlıkta çok şey fark ettirdiğini...

Zihni Rahatlatabilmek: Festinger'in Deneyleri

Yıl 1950. Yer Amerika Birleşik Devletleri… Minneapolis’te Lake City kasabasında yaşayan ve sıradan bir ev kadını olan Marion Keech, adının Sananda ...