Basında Dbe

Travma, pandemi ve psikolojik sorunlar

Travma, pandemi ve psikolojik sorunlar

Ä°ster yakın tarihli deprem gibi bir felaket, ister araba kazası olsun, ya da bir aile içinde yaÅŸanan uzun veya kısa süren ve ÅŸiddet içeren bir süreç olsun, bu olaylar ‘travmatik süreçler’ olarak adlandırılır. Ä°yi de, travmanın çeÅŸidi, ÅŸiddeti, süresi ne olursa olsun bazı insanlar çok, bazıları ise hiç etkilenmiyor. Travmayı nasıl tanımlayacağız?
Karışıklık ‘travmayı’ olayın kendisine bakarak tanımlamaktan kaynaklanıyor. EÄŸer olumsuz bir süreç kiÅŸi üzerinde kalıcı bir etki yaratmışsa ‘travmatik’ bir etkiden söz ederiz. Kalıcı olmamışsa o kiÅŸi için travmatik bir etkisi olmamış denir. KiÅŸinin durumu nasıl algıladığı, tanımladığı, nasıl bir anlam verdiÄŸi belirleyici olur. O zaman soruyu şöyle soralım: Bir insan asansörde kalıyor, kurtarılıyor, hemen asansöre binip çıkacağı kata çıkıyor. Bir baÅŸkası ise 15 sene asansöre binmiyor. ÇocukluÄŸunda kedi tırmalıyor, 30 yaşında hala bir kedinin yanına bile yaklaÅŸamıyor. Bugün korona korkusuyla eve giriÅŸte soyunup doÄŸru banyoya giden çocuk, 40 yaşında eve geldiÄŸinde soyunup saatlerce banyoda kendini temizlemeye çalışıyor olacak. Bu durumlarda tüm travmatik süreçleri açıklayan temel ‘mekanizma’ nedir?

Cevaba, şöyle bir soru sorarak ulaşabiliriz. Tüm kültürlerde ortak ihtiyaçlar ve korkular nedir? Araştırmalara baktığımızda birkaç temel ihtiyacın olduğunu ve onlarla ilişkili korkuların olduğunu görüyoruz:
- Güvenlik ihtiyacı ve zarar görme/ölüm korkusu,
- Önemsenme ve kıyaslanma,
- Düzen ihtiyacı ve belirsizlik-kaos,
- Aidiyet ve dışlanma.

Tüm travmatik süreçlerde; hayati tehlikeler ve ilişkilerle ilgili süreçlerde bunlardan biri veya birkaçı veya tamamı gündeme gelir. Örneğin pandemi sürecinde belirsizlik ve ölüm korkusu sürekli olarak gündemdeydi. Bazı ailelerin sürekli yaşadığı ilişkilerle ilgili travmatik süreçlerin yasakların, olağan dışı bir yaşamın, hastalığın, ölümün, yaşandığı bir süreçte ilişkilere daha fazla yansıması beklenirdi ve öyle oldu. Bizler önemsenme, saygı, sevgi, aidiyet gibi temel ihtiyaçlarımızı işimizde, ailemizle, arkadaşlarımızla, sosyal yaşamda kurduğumuz ilişkilerle karşılarız. Bunların tümü aksadı. Çocuklar ve gençlerin tüm beslenme kanalları da aksadı. Bu anlatılanlar aşağı yukarı tahmin edilebilir şeyler. Ama hala aynı travmatik süreçleri yaşayan insanların bir kısmı travmatik süreçlerden ya çok az etkileniyor ya da çabuk aşıyorlar. Yani bir çeşit çok dayanıklı olabiliyorlar. Bunu nasıl açıklıyoruz?

1999 depremi iyi bir örnek. Yıllardır deprem bölgesine gideriz. Deprem travmasını yaÅŸayanların bir kısmı aradan 20 yıl geçmiÅŸ olmasına raÄŸmen gece ışığı söndürüp yatamıyor, sabaha karşı 03.00’den sonra yatabiliyor, biraz deprem zamanını konuÅŸunca duygulanıyor veya aÄŸlıyor. Ä°liÅŸkilerle ilgili birçok sorun yaşıyor. Pek çoÄŸu 20 yıl sonra TSSB (Travma Sonrası Stres BozukluÄŸu) tanısı alabiliyor. Can alıcı soru ÅŸu: Kimler deprem sonrası yaÅŸanan travmatik süreçleri aÅŸabiliyor, kimler aÅŸamıyor? Kimler dayanıklı kimler dayanıksız? Bu iki grubu ayıran, farklı kılan ne?

- Travmaya maruz kalan, araÅŸtırmaya katılan 409 kiÅŸinin yaklaşık yüzde 15’i yüksek düzeyde TSSB tanısı alıyor, yüzde 20’si ise neredeyse hiç etkilenmemiÅŸ.
- Çocukluk döneminde aile içinde yüksek düzeyde travmatik süreç yaşamış olanlar TSSB tanısı alıyor.
- Çocukluk döneminde aile içinde düşük düzeyde travmatik süreç yaşayanlar TSSB tanısı almıyor. TSSB semptomları deprem sürecini yaşamayan kişiler düzeyinde, yani çok düşük.

Bu noktada can alıcı ikinci bir soruyu soruyoruz: Aile içindeki travmatik süreç TSSB’nin kalıcı olmasında anahtar rol oynuyor. Ama aradan 20 yıl geçtiÄŸi halde hala TSSB tanısı nasıl alıyor? Araya hangi faktör girip TSSB semptomlarının düşmesini engelliyor? AraÅŸtırmada ölçtüğümüz deÄŸiÅŸkenlerden biri dayanıklılıktı. Dayanıklık bizim potansiyel olarak travmatik stresle baÅŸ etme, üstesinden gelme potansiyelimizi ölçer. Sonuçlar şöyle:
- Çocukluk döneminde ailede yüksek düzeyde travma yaÅŸayanların dayanıklık düzeyi düşük oluyor. Bu çok beklenir bir sonuç. Yüksek düzey travmatik iliÅŸkiler içinde büyüyen bir çocuÄŸun travmatik stresle baÅŸ edecek, sorunların üstesinden gelecek beceri setlerini geliÅŸtiremeyeceÄŸini çok iyi öngörebiliyoruz.  
- Çocukluk döneminde ailede düşük düzeyde travma yaşamış olanların dayanıklık düzeyi yüksek oluyor. Bu da çok beklenen bir sonuç.

PANDEMİ VE YOL AÇTIĞI SORUNLAR
Gelelim pandemi meselesine ve yol açtığı sorunlara. Pandemiyle yaÅŸadığımız sürece ‘travmatik bir süreç’ diyebiliyoruz. Çünkü bizim travmatik stresle baÅŸ etme kapasitemizi zorluyor ve kalıcı etkileri olabiliyor. YaÅŸanılan süreci ‘aileyi yönetmek’ ve ‘çocuklarımızın okulla ilgili sorunlarını yönetmek’ diye ikiye ayırsak iÅŸimiz kolaylaşır.

Önce aile: Yukarıda dile getirdiğimiz temel kavramlar, tanımlar ve süreçler pandemi için de aynen geçerli. Yaşadığımız diğer travmatik süreçlerden önemli bir fark; devam etmesi ve durmadan bizi tetikliyor olması. Bu işimizi biraz daha zorlaştırıyor ama aşılmaz yapmıyor. Temel olguyu unutmayalım: Yaşanan travmaları iyi yöneten aileler çok hafif atlatacak. İyi yönetemeyenler ise çok daha fazla sıkıntı yaşayacak.
Tekrarlayalım: Travmatik süreçleri kronik olarak yaÅŸayan aileler bu sıkıntıları her zamandan daha fazla iliÅŸkilere yansıtma eÄŸiliminde olacak. Ailenin yaÅŸadığı güçlükleri aÅŸma görevi anne ve babanındır. Her zamanki tartışmaları, sürtüşmeleri, iniÅŸ çıkışları iyi yönetmenin ve iliÅŸkileri yansıtmamanın yollarını aramaları gerekir. Çok zorlanıyorlarsa profesyonel yardım almayı denemelidirler. Beynin bazı fonksiyonlarını tam geliÅŸtirme yaşı, yani ergenlik 21’e dayandı diyebiliriz. Çocuk ve ergenler davranış kalıplarını, hangi durumda neler hissedeceklerini, belli deÄŸerleri içselleÅŸtirmeyi mantık yoluyla analiz yaparak deÄŸil, taklit ederek öğrenir.
Bu şu demek: Anne ve baba ve evdeki diğer yetişkinler stresli durumları seslerini yükselterek, didişerek, küserek aşmaya çalışıyorlarsa çocuklar da aynı teknikleri kullanacaktır. Bu ilke psikolojik ve psikiyatrik sorunların öğrenmesinde de geçerli. Koronavirüs hastalığına yakalanmaktan neredeyse herkes korkuyor. Hemen söyleyelim, virüsten korunmak için ondan korkmak gerekmez. Bu ilkeyi hepimiz biliriz. Araba kullanırken, sürekli kaza yapmamaya çalışmayız. Yola çıkarken tedbirlerimizi alırız ama korkarak araba kullanmayız. Kaygı bulaşıcıdır.

Bazı inançlar irrasyonel olabilir ama sağlıklıdır:
- Risk almadan yaşam sürdürülemez.
- Tehlikeyle kaygı/korku arasındaki bağ psikolojik bir bağdır. Kopmaz bir bağ yoktur.
- Risk olsa da kaygı çok aza inebilir, hatta yok olabilir.
- Sanki risk yokmuş gibi yaşanabilir/yaşanmalı.
- Bir örnek: 2018’de ülkemizde 1 milyon 230 bin trafik kazasında 6 bin 700 kiÅŸi öldü. 307 bin kiÅŸi yaralandı. On binlerce kiÅŸi sakat kaldı. TrafiÄŸe çıkarken hiç korkmayız. Çocukları arka koltuÄŸa oturtur, 600 kilometre uzakta tatile gideriz. Hiç korkmayız. Yani kaza ve ölüm tehlikesi çok net varken yola çıkarız ve korkmayız. Yani koronavirüsten korkmadan, kaygılanmadan, saÄŸlık endiÅŸesi yaÅŸamadan yaÅŸamı keyifle sürdürebiliriz.    

EĞİTİMDE EBEVEYNİN ROLÜ
Pandemi süreci özellikle annenin günlük iÅŸlerini ciddi biçimde arttırıyor. Ailenin tüm üyeleri bu aşırı yükü anneden almayı, paylaÅŸmayı öğrenmeli. 

Online eÄŸitim 21 Ocak’a kadar uzatıldı. Çocukları okul ve ödevler için bilgisayar başına oturtmaya çalışırken bilgisayarda oyun oynamak ve video izlemekle ilgili sınırlandırma getirmek ve evde bu dengeyi saÄŸlamak gerçekten zor. EÄŸer bu durum ve gerekçeler çocuÄŸa iyice izah edilmezse, özellikle küçük yaÅŸ grubundaki çocuklar bu duruma uyum saÄŸlamakta güçlük çekebilir. Dahası bu durum, çocuk ve ebeveynler arasında ciddi çatışmalara sebep olabilir.

Her ÅŸeyden önce evdeki ‘iliÅŸki’ korunmaya çalışılmalı. EÄŸer iliÅŸki kötüleÅŸirse, o zaman çocuk inadına anne-babanın istediÄŸi ya da önem verdiÄŸi ÅŸeyi yapmamaya baÅŸlar. YaÅŸanan durumu iyi açıklamalıyız. Bunun ‘evden eÄŸitim’ olduÄŸunu, virüs salgını nedeniyle eÄŸitimin okuldan eve taşındığını, aynı okuldaki gibi, nasıl derse girmeyip bahçede oynama ÅŸansı yoksa evden eÄŸitimde de bir derse girip diÄŸer derste video izleme ÅŸansı olmadığını bilmeli. Israr ederse bunun kabul edilemez olduÄŸunu, normal ÅŸartlarda olduÄŸu gibi her gün derslere katılmak zorunda olduÄŸunu net ve kararlı ÅŸekilde izah etmeliyiz. Bu konuda anne-baba aynı dili kullanmalı ve uygulamada da bu sözlerin arkasında durmalı. Takibi elden bırakmamalı, derslere katılmadıklarında yaptırımda bulunmalıyız ve dersler, ödevler bittikten sonra serbest zamanlarında eÄŸlence için de sevdikleri ÅŸeylere zaman vermeliyiz. Birçok anne ve baba olaÄŸan üstü koÅŸullar nedeniyle çocuÄŸuna baskı uygulamaktan çekindiÄŸi için ısrar etmekte ve net tavır almakta tereddüt ediyor.

EĞİTİM SİSTEMİ İÇGÜDÜLERİ DE EĞİTİYOR
Çocuklar içgüdüleriyle doÄŸar. İçgüdüler sınır tanımaz. ÇocuÄŸa sınır koymak, uymasını saÄŸlamak, sınırların yaÅŸamın normal halleri olduÄŸuna inanmalarını saÄŸlamak, bunun birlikte yaÅŸamın olmazsa olmaz koÅŸulu olduÄŸunu benimsetmek anne ve babanın iÅŸidir. Çocuk okula baÅŸlayana kadar pek çok kuralı istemeden de olsa öğrenir. Bunların tümü ‘temel yaÅŸam becerileri’ kategorisinde yer alır. Okul yaÅŸamı ve orada edinilen alışkanlıklar da bu kategoride yer alır. Hiçbir çocuk kendi arzusu ve iradesiyle okula baÅŸlamaz. Başına gelecekleri bilse uzak durmak için elinden geleni yapar. İçgüdüler içinde bütün gün fazla hareket etmeden, hareketsiz bir yerde oturmak, birini günler ve yıllar boyunca dinlemek, sadece dinlemek deÄŸil aynı zamanda öğrenmek, sorulduÄŸunda anlatmak yoktur. Çocuklar böyle bir içgüdüyle doÄŸmaz. Okul mümkün olduÄŸu kadar çocuÄŸa sevdirilir. Çocuk okula koÅŸa koÅŸa gitmek için ‘motive edilir’. EÄŸitim sistemi bu iÅŸi çok iyi becermiÅŸtir. Anneler-babalar da bu doÄŸrultuda eÄŸitilmiÅŸ, aksayan durumlar için profesyoneller eÄŸitim almıştır.

Pandemide eÄŸitimin yürüyebilmesi için kuralların bir kısmı deÄŸiÅŸmek zorunda kalmış ama temel öğrenme kurallarının ve ilkelerin hiç biri deÄŸiÅŸmek zorunda kalmamıştır. Bizim de bir süre, daha farklı bir dansı tutturmamız gerektiÄŸini bilmemiz gerekiyor. 

ONLINE EĞİTİMDE ÖĞRENCİ-ÖĞRETMEN İLİŞKİSİ NASIL BİÇİMLENİR?
İlişki kurabilmek için göz göze bakmak, dokunmak, aynı ortamda aynı havayı solumak ve o anı paylaşabilmek gerektiği düşünülür. Oysa uzaktan ilişki kurmak da mümkün. Olumlu öğrenci-öğretmen ilişkisinde yakınlık, sıcaklık, önemsemek, saygı, aidiyet, onaylanmak ve destek vardır. Öğretmenler, ilişkilerde her zaman temel ihtiyaç olarak yaşanan bu süreçlerin uzaktan eğitimde de devam etmesini sağlamalı: Öğrencilerini dinlemeli, onlara yardıma ihtiyaçları olup olmadığını sormalı, sınıf ortamında eşitlik sağlamalı, olumlu davranışlarından sonra öğrencilere karşı güzel sözlerini eksik etmemeliler. Uzaktan eğitimde de olsa sınıf ortamında güvende hissetmeyen bir öğrenci maalesef arkadaşlarıyla ilişki kurmada, kendini ifade etmede ve yeni şeyler öğrenmede zorlanır. Bu süreçte zaten epeyce zorlanan öğrencileri desteklemeye devam edebilmek için öğretmenlerin onlarla ilişki kurma kalitesi gerçekten çok büyük bir öneme sahip.

PANDEMİ DÖNEMİNDE ÇOCUKLARIN KORKULARINI YÖNETMEK
Pandemiyle birlikte biz yetiÅŸkinlerde olduÄŸu gibi çocukların da korku ve kaygılarında artış oldu. Korku ve kaygı, bilinmezlik ve belirsizlikten beslenir. Bu nedenle her ÅŸeyden önce, elimizden geldiÄŸince, çocukları olup bitenle ilgili bilgilendirmeliyiz. Koronavirüsün ne olduÄŸu ve korunmak için nelere dikkat etmeliyiz konularını çocuklar geçtiÄŸimiz süreçte öğrendi. Åžimdi de çocukların bilgilerini güncellememiz gerekiyor: Onlara okulların neden tekrardan online sisteme alındığını, bu durumun, ÅŸu anda açıklandığı kadarıyla, ne zamana kadar devam edeceÄŸini, neden onlara sokaÄŸa çıkma kısıtlaması geldiÄŸini, dış dünyada baÅŸka nasıl tedbirler alındığını anlatmalıyız. Bu konularla ilgili yeni kararlar alınabileceÄŸini, yeni kararlar çıkarsa yine onları bilgilendireceÄŸimizi de paylaÅŸmalıyız. Ä°ÅŸte o zaman çocuklar daha güvende hissetmeye baÅŸlar. Bu çok önemli. Ayrıca korkuları ve kaygıları olan çocuklara eleÅŸtirel yaklaÅŸmamak da önemli. ‘Bunda korkulacak ne var?’ gibi ifadeler hiçbir iÅŸe yaramaz, çocuÄŸu daha da zor durumda bırakır. ‘Biliyorum sen çok korktun. O kadar çok korktun ki hemen gelip bana sarılmak istedin. Sen bana sarılınca daha rahatlıyorsun, kendini o zaman güvende hissediyorsun’ gibi onun duygusunu anladığımızı ve kabul ettiÄŸimizi gösteren ifadeler kullanmalıyız. Bu empatik yaklaşım, hem çocuÄŸu sakinleÅŸtirecek hem de sizin onu gerçekten anladığınızı ona göstereceÄŸi için çocukla aranızdaki iliÅŸkiyi de güçlendirecektir.

ONLINE EĞİTİMİN AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI
Çocukların adaptasyon kapasitesi oldukça yüksek. Zaten onlar ödevlerini takip etme, oyun oynama, arkadaÅŸlarıyla konuÅŸma gibi konularda online sisteme alışkınlardı. O nedenle ÅŸu anda sistemle alakalı zorluk çekmiyorlar aslında. Sadece oyun oynadığı odasında, yan tarafta yumuÅŸacık yatağını görürken ve önündeki bilgisayarında tek tuÅŸla açabileceÄŸi oyun ve video anlamında zengin bir dünya varken derslere girmekte zorlanıyorlar. Aslında alışkın deÄŸiller buna ama alışacaklar. Burada hem anne-babaların hem de öğretmenlerin duruÅŸu çok kritik bir rol oynuyor. Derslere katılım ve ödev takibi konularında net, kararlı, saÄŸlam ve tutarlı bir duruÅŸ ÅŸart. Açıkça belirlenmiÅŸ ve esnetmenin çok mümkün olmadığı sınırları görünce çocuklar daha da kabul edici olacaklar ve uyumlarını arttıracaklardır. Elbette ki arkadaÅŸlarıyla bir araya gelememek, fiziksel bir teneffüse çıkamamak, eskiden teneffüs zili gibi onların düşünmek zorunda olmadığı bir çerçeveyi bile onların takip etmek zorunda olması çok kolay deÄŸil onlar için. Bir taraftan da yollarda geçirilen zamanın onlara kalması, daha az yoruluyor olmaları, yeni hayat düzeni olacak bu online sisteme daha küçücük yaÅŸlardan itibaren atapte olmayı öğrenebilmeleri de avantajlar saÄŸlıyor. Yeni nesil çocuklar ‘ArkadaÅŸlarınla buluÅŸur musun?’ sorusuna ‘Evet’ diyip online ortamdaki arkadaÅŸ sohbetlerinden ve toplu oyunlardan bahsederlerdi. Bu, onların çok uzak olduÄŸu bir düzen deÄŸildi aslında. Åžimdi bu süreçle birlikte sosyalleÅŸme, mecburen, sadece online ortamda devam edecek. Bu durum elbette onların sosyal geliÅŸimlerini bir oranda olumsuz etkileyecek. Uzaktan da olsa arkadaÅŸlarından kopmamaları için onları desteklemek önemli. ArkadaÅŸlarıyla telefondan ve bilgisayardan konuÅŸmalarına, grupça oynadıkları online oyunlara belli ölçüde izin verilmeli. Ev ortamında sohbet zamanları yaratılmalı; onların da kendi duygu ve düşüncelerini açıklamalarına fırsat verecek, önemsenmiÅŸ hissedecekleri, keyifli zamanlar oluÅŸturulması ihmal edilmemeli.

OKULA YENİ BAŞLAYAN ÇOCUKLARLA İLGİLİ NELER YAPILABİLİR?
Bu süreçten belki de en olumsuz etkilenen öğrenci grubu okula yeni baÅŸlayanlar oldu. Tüm hayatımız boyunca eÄŸitim-öğretim yaÅŸamımızda ilk deneyimlerimizin yeri hayati bir öneme sahip. Bu ilk zamanlarda, öğrenmenin keyifli bir ÅŸey olduÄŸu algısını çocuklara verebilmek çok kıymetli. O nedenle onlara baskı kurmadan, öğrendiÄŸi her yeni ÅŸeyden sonra güzel sözlerle ve neÅŸeyle onu takdir ederek onların yolculuÄŸuna ortak olmak gerekir. ‘Her geçen gün yeni ÅŸeyler öğreniyorsun, büyüyorsun, merak ediyorsun, sorular soruyorsun. Seni böyle görmek beni çok mutlu ediyor. Gurur duyuyorum seninle’ gibi ifadelerle onları desteklemeliyiz. Öğrenmenin büyümeyle baÄŸlantısını gören ve bunu yapınca olumlu deneyimler yaÅŸan her çocuk öğrenmeyi sever, daha fazlası için heves eder. Çocuklara bilgi vermek ÅŸart. Verilecek bilgi çocuÄŸun yaşına, geliÅŸim düzeyine göre ayarlanmalı. ÇocuÄŸa bilgi verirken kendi kiÅŸisel kaygılarımızı çocuÄŸa yansıtmamak da önemli. Neden evde olduÄŸumuz, bu durumun neden hala devam ettiÄŸi, tedbir amaçlı neler yapmamız gerektiÄŸi çocuklara açıkça anlatılmalı. Yeni geliÅŸmeler oldukça onlara tekrar bilgi vereceÄŸimiz de söylenmeli. O zaman çocuklar çok daha rahat ve güvende hissederler. ‘Evimizdeyiz, güvenli yerimizde... Tüm bunları beraber atlatacağız, yeniden dışarı çıkacağız, sen arkadaÅŸlarınla okulda buluÅŸacaksın...’ gibi destekleyen ve umut verici sözlerimizi de eksik etmemeliyiz.

SINAVA HAZIRLANAN ÖĞRENCİLER
Maalesef ülkemizde sık sık deÄŸiÅŸen sınav sistemiyle birlikte her yıl sınava hazırlanan öğrencilerin ‘Acaba bu yıl sınav sistemi deÄŸiÅŸecek mi? Son dakika bir deÄŸiÅŸiklik olur mu?’ gibi kaygıları her yıl zaten olurdu. Elbette tüm dünyada her anlamda büyük bir belirsizliÄŸin hakim olduÄŸu bu yıl sınava hazırlanan öğrencilerin bu kaygıları daha da arttı. Bunlara ‘Acaba sınav olabilecek miyiz? Sınav son dakika iptal edilir mi? Sınava giderken ve sınavdayken etraftan virüs bulaşır mı?’ gibi yeni kaygılar da eklendi. Maalesef bu durum, sınava hazırlanan öğrencilerin motivasyonunu oldukça olumsuz etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. YetiÅŸkinler olarak korkularımızı çocuklara yansıtmamaya çalışalım.

Zor zamanlardan geçtiÄŸimiz bu günlerde en büyük yardımcımız ‘iliÅŸki’. Ne olursa olsun çocuÄŸunuzla olan iliÅŸkinizi sevgi veren, ilgiyi ihmal etmeyen, destekleyen, dinleyen, önemseyen, duygularını kabul eden, sakinleÅŸtirebilen, ÅŸefkati esirgemeyen noktada tutun. Ä°ÅŸte o zaman ailecek bu dönemi daha az hasarla atlatmanız mümkün olacak.

Haberi Hürriyet Gazetesi Sitesinde okumak için tıklayınız.

Benzer İçerikler :

3 YaÅŸ Cinsel KimliÄŸin KeÅŸfi

Çocuklarda cinsel kimlik oluşumu sanıldığının aksine belirli bir dönemde değil, çocuğun doğumuyla birlikte başlayan bir süreçtir. Diğer gelişimsel alanlar gibi ...

Çalışana 2012 Falı

2012 için hem şirketler hem de çalışanlar yeni kariyer hedeflerinin peşine düştü... Uzmanlar, uzun vadeli plan yapabilen akılcı ve gerçekçi çalışanların, bu...

Koçluk - Yeni Ufuklar

Koçluk, 21'inci yüzyılda insanların yoluna ışık tutan en önemli mesleklerden biri. Ä°ÅŸ hayatında çok önemli yer tutan beden dilinden ses tonuna, farklÄ...

İletişimin Fazlası Yalnızlaştırıyor

Hepimiz kendi kendimize olmayı seviyoruz. İnternet teknolojilerinin de etkisiyle yalnızlığımızı pekiştiriyoruz. Ama ya duygular... İletişim araçları cenneti...

İlginizi Çekebilir :

10 Soruda Çocuk ve Aşk

Çocuğunuz, "Anne biliyor musun ben Ali ile evleneceğim" ya da "Baba ben Neşe'ye âşık oldum" diyorsa şaşırmayın ve dalga geçmeyin. Nasıl ...

Eşten Gizli Yapılan Her şey Aldatma!

Problem varsa çözümü de var diyerek ‘Derdini söylemeyen derman bulamaz’ köşemizi sizler için yaptık. Kısa zamanda çok ilgi gördü. Öyle ki derdi ...

Babalık stres yaratmasın!

Baba olmaya hazırlanan erkeklerde de hormonal değişimler yaşanabiliyor; bunun sonucunda da kendilerini bekleyen yeni görevler mutsuz, çaresiz, fiziksel olarak ...

Maaşın Tahtı Sallanıyor

Duygusal BaÄŸlılık Verim Getirir Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Psikolog ve Yönetici Koçu AyÅŸegül HorozoÄŸlu, “Ä°nsanlar ancak duygusal olarak ...