Duygular

Duygular

Duygu; insana has ve insanın içinde bulunduğu durumu anlatan bir sözcüktür. mutlu-mutsuz, öfkeli-korkulu-coşkulu gibi…

Düşüncelerden kaynaklanan duygular yaşantısal eylemlerle değişkenlik gösterir.

Sınavına yeterince hazırlanabilmiş bir öğrenci ile hazırlanamamış bir öğrencinin sınav ortamını farklı algılaması düşüncelerden kaynaklanır ve fizyolojik belirtilerle de gözlenebilir. Birisi için aynı ortam heyecen veren bir yarış gibi algılanırken diğeri için bir tehdit veya tehlike gibi algılanabilir. Kimisinde güven, umut, heyecan yaratırken kimisinde de sıkıntı, kaygı ve korku yaratır.

Duygular, bilişsel ve fizyolojik tepkilerle ortaya çıkar ve davranışları belirler. Hayranlık, gurur, heyecan, sevgi, aşk, coşku gibi duyguların yanında haset, kıskançlık, korku, nefret, öfke gibi yakıcı zorlayıcı duygular da vardır.

Bugün varlığı ile kişiyi zorlayan, bunaltan ve sonunda istenmeyen davranışlara götürebilen yakıcı duygulardan kıskançlık tan bahsetmek istiyorum.

Kıskançlık; hemen her yaşta, her kültürde ,her insanda varolabilen bir duygudur. Uzun yıllardan bu yana felsefe, edebiyat, sosyoloji, antropoloji, klinik psikoloji ve sosyal psikolojinin konuları arasında yer almıştır.

(1948-1980) Kurt Lewin kıskançlığın ; “karmaşık bir duygu oluşunu yalın bir kavram ve duygu değil,duygular ve tepkiler karmaşasıdır” diye açıklamıştır.

İlişkiler açısından kıskançlık önemli ve değer verilen bir kişinin başka bir kişiyle ilişki kurması ya da kurulabilir kaygısıyla başlayan, öfke, mutsuzluk ve korku duygularıyla beslenen yakıcı bir duygudur.

İlişkiler söz konusu olduğunda, kadınlar mı? erkekler mi? daha kıskançtır? sorusuna kıskançlıkla cinsiyet arasındaki ilişkiyi ölçmek için Pines ve Aronsan (1983) bir araştırma yapmışlar ve kıskançlık düzeyi açısından bir farklılık bulamamışlardır.

Kıskançlık ve yaş arasında da araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalardan bazılarına göre anlamlı, bazılarına göre de anlamsız bir ilişki (korelasyon) vardır.

Ancak (zihinsel, nörolojik, bellek sorunları baş gösteren ) ileri yaşlarda kıskançlık hezeyanları yaşayanların, eşlerini oğullarından hatta torunlarından kıskandıklarını gözlemekteyiz.

White’ın kıskançlık duygusunun düşük benlik saygısı ve yetersizlik duygularının sonucudur varsayımını bazı araştırmalar desteklerken, bazı araştırmalar da kıskançlık ile düşük benlik saygısı ve yetersizlik duygusu arasında anlamlı bir ilişkinin bulunmadığını göstermektedir.

İlişkiler açısından bakıldığında, kıskançlıkla baş etmede şu iki noktadan söz edebiliriz.

1-İlişkiyi korumak
2-Benlik saygısını korumak

Bryson da 1991 yılında yaptığı araştırmada bu iki yönde hem kadınların hem de erkeklerin benzer çabalar içinde olduğunu saptamıştır.

Çeşitli araştırmaların sonuçlarına bakarak söyleyebiliriz ki; genel olarak kadınların daha çok duygusal, erkeklerin ise saldırganlığa dayalı fiziksel tepkiler verdiklerini gözlemekteyiz. Bağırma, küfür, tehdit, takip, fiziksel şiddet, kısıtlama, ilişkiyi bitirme, cana kast gibi….

İlişkideki doyum arttıkça ve ilişkini süresi uzadıkça kıskançlığın azaldığını hem araştırma sonuçlarına hem de gözlemlerimize dayanarak söyleyebiliriz. İlişkinin türü de (evli veya evli olmamak) kıskançlık duygusunun şiddeti, süresi, verilen tepkiler açısından farklılıklar göstermektedir.

Evli olmayanların evli olanlara nazaran daha fazla duygusal ve bilişsel tepkiler verdikleri,
(querreo ve arkadaşları) 1993'de yaptıkları araştırmada evli olmayanların evli olanlara kıyasla daha fazla yıkıcı baş etme yöntemlerine başvurduklarını saptamıştır.

Buunk 1981'de yaptığı araştırmada evli olmayanların evli olanlara göre daha fazla kıskançlık gösterdikleri sonucuna varmıştır.

Toplumda kıskançlık duygusunu daha çok erkeklerin yaşadığı inancından yola çıkarsak;eşini, sevgilisini, nişanlısını kaybetme korkusu yoğun kıskançlık duygusu yaratır ve giderek artan kıskançlık duygusu eleştiri, yargılama, suçlama, kısıtlama, herşeyine (kıyafetine,arkadaş, aile, dost ilişkilerine,işine,mesleğine) müdahalelerle kadına zarar vermeye başlar. Hakaret, şiddet ve cana kasta kadar gider.

Aşırı ilgi ve vericiliğin, sevgisini aşırı jestlerle gösteren davranışların altında da partnerini kaybetme korkusu yatar diyebiliriz. Eşine sevgisini, ilgisini göstermeyi zayıflık olarak gören ve böyle koşullanan erkek, güçlü görünmek adına kaygı ve korkularını saklayacak, olumlu, güzel duygularını da kadınını şımaracağı, onun tarafından kullanılabileceği düşüncesiyle paylaşmayacaktır. Kadın önemsenmediği, anlaşılmadığı, sevilip beğenilmediği duygusuyla; erkek de kaybetme korkusuyla paylaşımı az olan döngüsel ve kısır bir ilişki içinde mutsuzlukları biriktirmeye başlayacaklardır. Bu mutsuzluklar ve doyumsuzluklar, yalnızlıkları ve ayrılıkları, boşanmaları getirebilecektir.

Kıskançlık hemen her insanda derece farkıyla bulunan bir duygu olup, özellikle romantik ilişkilerde çoğu insanın en azından bir kez hissettiği bir duygudur. Kıskançlık; gerçek bir nedene dayanıyor ise sağlıklı, gerçek bir nedene dayanmıyor ise sağlıksız bir kıskançlık diye nitelendirilebilir. Sağlıksız kıskançlık; ilişkilerde ilişkiyi zorlayan, riske eden en önemli sebeplerdendir. Kıskanan kişi yoğun bir kaygı,korku,öfke üçgeniyle , kıskanılan kişi de kontrol edilmenin, baskı ve kısıtlamanın sıkıntısıyla bunalır ve ilişki içinden çıkılamaz bir hal alır.

Toplumsal koşullanmalar dozunda kıskançlığı destekler. İlişkinin başında ilişkiye sahip çıkılmak, önemsenmek, arzu edilmek, benimsenmek, kabul görmekle eşleştirilen kıskançlık oyunları hoş görülebilir, ancak patolojik, marazi kıskançlığa giden davranışları sergileyen kişileri uzak durulması gereken partnerler,kişiler olarak görmek gerekir diyebiliriz.

Kıskançlık çok can acıtıcıdır. Çünkü; kıskançlıkta kıyas, karşılaştırma vardır. Bir başkası

-daha güzel,
-daha alımlı,
-daha akıllı,
-daha zeki,
-daha başarılı,
-daha imkanlı,
-daha zengin,
-daha çok istenen ve tercih edilendir……

Bu duyguyla baş edebilmesi için kişinin kendi özsaygısını kazanabilmesi,kendi özelliklerini, güzelliklerini, başarılarını görmesi farkındalık kazanması ve destek alması gerekir. Bu desteği sağlayacaklar yakın aile çevresi, dost ve arkadaşları, önemli destek gruplarıdır. Elbette psikoterapinin önemini de göz ardı etmeden, kişinin kendi isteğiyle bir danışmadan psikoterapi alması başarıyı arttıracaktır.

Dilek Doğu, Uzman Psikolog - DBE Yetişkin ve Aile Psikolojik Danışmanlık Merkezi

DBE Yetişkin ve Aile Psikolojik Danışmanlık Merkezi
Bizi Arayın  Terapistlerimiz

Benzer İçerikler :

Birbirine Eklenmiş (Patchwork) Aileler

Acaba bütün dünya gün gelip birbiriyle akraba mı olacak?  Günümüz toplumlarına ve yani aile yapılarına bakıldığında bu çok da uzak bir olasılık gib...

En Pozitif 10 Duygu

Hissettiklerimizle baş edebilmemizin önemli bir kısmı duygularımızın ne olduğunu anlamak ve onları fark etmekten geçer. Hissettiğimiz duyguların farkında...

BİLİŞSEL YETENEKLER YAŞ İLERLEDİKÇE GERİLER Mİ?

“Yaşlı bireylerde fiziksel güç ve hızın azalmasıyla birlikte zihinsel kapasitenin de azaldığına dair yaygın bir inanç vardır. Yapılan son araştırmalar...

SOSYAL MEDYA KULLANIMI VE SOSYAL ANKSİYETE ARASINDA NASIL BİR İLİŞKİ VAR?

“Size kendinizi başkalarıyla karşılaştırmanız için sonsuz seçenek sunan sosyal medya dünyasında, başkaları tarafından yargılanma korkunuz artacaktır. ...

İlginizi Çekebilir :

HAMİLELİK DÖNEMİNDE RUH SAĞLIĞI NASIL ETKİLENİR?

Hamilelik döneminde kaygı ve endişe yaşamak doğaldır. Bir çocuk sahibi olma, doğum yapma ve doğacak küçük bebeğinize ebeveynlik yapmakla ilgili endişeleriniz ...

Aşk Evliliği

Aşkın büyüklüğü ve yoğunluğu, uzun süreli ve doyumu yüksek bir beraberliği garantiler mi? Maalesef hayır. Büyük aşkla bir araya gelmiş kişilerin bir zaman ...

Hamilelikte yaşanan psikolojik süreçler nelerdir?

Planlı ve arzu edilen bir gebelik, bir kadının hayatta başına gelebilecek en önemli ve anlamlı yaşam olaylarından biridir. Bilimsel açıdan ise hamilelik...

YEME BAĞIMLILIĞI NASIL ORTAYA ÇIKAR VE YAŞAMI NASIL ETKİLER?

Zihniniz, sağlığınızı, mutluluğunuzu, ilişkilerinizi ve günlük aktivitelerinizi engelleyebilecek kadar yemek yemekle ya da vücut ölçülerinizle meşgul ise yeme ...