Yalnızlaştıran Teknoloji

Yalnızlaştıran Teknoloji

Artan Teknoloji Kullanımı, İnternet, Facebook, Twitter vs. İnsanları Yalnızlaştırıyor

Artan teknoloji kullanımının insanları yalnızlaştırmasının ana sebeplerinden biri bireylerin boş zamanlarının çoğunu –özellikle yoğun bir kullanım söz konusu ise-bilgisayar başında veya elinde telefonu kendisini etkileşime kapatarak geçirmesidir. Tabi her ne kadar burada bahsedilen İnternet siteleri, sosyalleşme, insanlar arasında bağlantı kurma adına tasarlanmış olsa da sonuç olarak yüz yüze ve derin iletişimin çok fazla olmadığı iletişim alanlarıdır. Oysa insanlar arasındaki iletişimin ve yakınlığın artmasının en önemli unsurlarından biri kaliteli paylaşımdır, karşılıklı verilen- alınan mesajların çoğu beden dili, mimikler, ses tonu, bakışlar, duruş gibi sözel olmayan yollarla iletilmektedir ve internet ortamında bunların çok mümkün olmaması aradaki iletişimi kısırlaştırmakta ve insanı bir bakıma yalnızlığa itmektedir.

Aile üyeleri, şehir hayatı, uzayıp giden iş saatleri nedeniyle görüşemiyorlar, görüşseler de ayrı odalarda ayrı tv’ler izleniyor. İki arkadaş sohbet ederken sürekli cep telefonlarıyla, oynuyorlar. Çocuklar bütün gün bilgisayar başında...

Bu durumun birçok olumsuz etkisi ve tehlikesi vardır. Bunlardan ilki insanların gitgide birbirlerine yabancılaşması, birbirinden ve hatta kendilerinden uzaklaşması ve iletişimin azalmasıdır. Özellikle çocuklar ve gençler, dünyayı, ilişkileri, değer yargılarını, gelenek görenekleri, insani paylaşımı, sevgiyi, ilgiyi, kendine güveni, dünyaya güveni, ebeveynleri ve çevredeki diğer yakın kişilerle (aile fertleri veya arkadaşlar) olan iletişimleri yoluyla öğrenmektedir. Oysa aile fertleri birbirinden bu kadar uzak mesafelerde yaşadıklarında -ki fiziksel mesafe belki 2 metre kadar kısa olabilir, yan odada TV izleyen ebeveyn mesela, ama duygusal ve zihinsel mesafeleri kilometrelerce olabilir- bu öğrenmelerin çoğu güdük kalır, sevgi ve ilgi paylaşılmaz, güven oluşmaz, değersizlik duyguları ve korkular artabilir. Ayrıca TV ve bilgisayar, her ne kadar çoğu bilgiye anında ulaşmamıza olanak verse de deneyim yoluyla öğrenilen ve yine ancak bu yolla içselleştirilen bilgilerin oluşmamasına neden olur. Tüm bunların sonucu olarak da kişi öz benliğinden uzaklaşır, bu da nedenini anlayamadığı bir huzursuzluk, mutsuzluk ve içsel boşluğa neden olur. Bunun uç noktalarında depresyon, panik bozuklukları, bağımlılıklar, şiddete eğilim, fiziksel rahatsızlıklar vb. artış yaşanır.

Kariyer hedefleri, kadınların evlenmek ve çocuk yapmak istememesi, boşanmaların artması, tüm bunlar insanları yalnızlaştırıyor.

Çağımızın hızlı yaşanan, rekabet ve tüketim (hem maddi hem manevi) üzerine kurulu, doğadan uzak, temel ihtiyaçların karşılanamaması endişesiyle dolu, hep daha fazlası ve daha yenisi öğretilerinin hakim olduğu yaşam şekli nedeniyle insanlar öz benliklerinden çok uzaklaşıyor. Ben ne istiyorum, ne hissediyorum, yeteneklerim neler, yaşamımı nasıl daha anlamlı hale getirebilirim gibi sorular sorulmuyor. Sonucunda da insanlar çok mutsuz, tatminsiz ve huzursuz oluyor. İnsanlar yakınlık, insani bağ ve sevgi yoluyla hissedecekleri tatmin ve mutluluk duygusundan uzaklaşıyor. Çatışmalar çözülemiyor, karşıdakine tahammül edilemiyor, ilişki bir doyumdan ziyade külfete dönüşüyor hatta daha başlamadan bitebiliyor. Bütün bunlar insanı yalnızlaştırıyor, çaresizleştiriyor…bunu yaşayan kişi bu olumsuz sarmalın içine daha da fazla giriyor. Hayata dair veya ilişkilerle ilgili sorumluluk almak zorlaşıyor bireyler için.

Yalnızlığın Boyutları

Yalnızlığın geçmiş yüzyıllara göre çok daha arttığını düşünüyorum. Büyük şehir hayatı, bireyselliğin artması, teknolojinin gelişmesiyle bilgisayar ve telefonla geçirilen vaktin çoğalması ve bunun gibi faktörlerin etkisi büyük. Depresyon, kaygı bozukluğu gibi vakaların, şiddet eğiliminin ve bazı fiziksel hastalıkların artmasında bunun rolünün büyük olduğunu düşünüyorum. Bana kalırsa bu durum zaten çok olumsuz boyutlarda daha da ilerlerse robotlaşmış bir insan ırkına doğru gidebiliriz ya da yalnızlık ve yakın ilişkinin eksikliği sebebiyle yoğun sıkıntı yaşayanlar farkındalıklarını arttırıp asıl ihtiyaçlarının ne olduğunu anlayabilir ve uyanışa geçebilir.  

Yalnızlıkla Başa Çıkma

Yalnızlığa verilen tepki kişinin yalnızlığı nasıl algıladığıyla bağlantılıdır. Bazı insanlar daha içe dönük olup yalnızlıktan, kendi kendine kalmaktan daha çok hoşlandığı gibi bazı insanlar da daha dışa dönük olup yalnız kaldıklarında büyük bir stres, gerginlik ve mutsuzluk hissedebilir. İlk durumda kişi zaten halinden memnundur, bunu çok değiştirmek istemeyebilir. İkinci durumda ise (içe dönük olup yine de çevresinde yeterli ilişki olmadığını düşünüp yalnızlıktan yakınan kişiler de olabilir) yalnızlık hissi kişinin depresif, karamsar, güvensiz (kendine ve dış dünyaya), köksüz, endişeli, yetersiz hissetmesine neden olabilir. Yaşanan stres, bedensel tepkiler olarak da kendini gösterebilir, psikosomatik dediğimiz yani fiziksel belirtilerle kendini gösteren fakat asıl sebebi psikolojik olan hastalıklar ortaya çıkabilir; bunun ne olduğu kişiden kişiye değişebilir, en yaygınları baş ağrısı, mide rahatsızlıkları, yorgunluk hissi, enerjisizlik vb.

Ayrıca yalnızlığın bir boyutu-içsel yalnızlık- kendi içinde yalnız hissetmek yani diğerleri tarafından anlaşılamadığını, değer görmediğini, sevilmediğini, görülmediğini hissetmektir. Bunu yaşayan kişiler çevrelerinde insanlar olsa dahi kalabalık içinde yalnız hissederler ve bu içlerinde büyük bir boşluk oluşturur, mutsuzluğa iter. Diğer bir boyutu ise kişinin çevresindeki ailevi veya sosyal ilişkilerinin yetersiz olmasından dolayı kendini izole, yalnız hissetmesiyle ilgilidir.

Yalnızlıkla başa çıkmak için önce kişinin yalnızlık yaşamasının neyle bağlantılı olduğunu anlamak gerekir. Eğer sosyal becerileri yetersizse, insanlarla iletişim kurmakta sıkıntı yaşıyorsa, sosyal ortamlarda endişe hissediyorsa bunu aşmanın ve bu becerileri geliştirmenin yollarını aramalıdır. Daha sonra da bunları yavaş yavaş uygulayarak beceri kaslarını geliştirmelidir, çünkü endişe duyduğumuz şeyden kaçındıkça bununla ilgili endişemizi arttırır, sıkıntının boyutunun büyümesine neden olabiliriz. Bu çalışmasıyla ilgili kişinin yakın ve güvende hissettiği kişilerden geribildirim alması da çok faydalı olacaktır. İçsel yalnızlıkta ise daha derin bir farkındalık oluşturmak gerekir; kişi bu hislerinin nereden kaynaklanabileceğini, geçmişte insan ilişkileriyle ilgili neler yaşadığını ve bu olumsuz deneyimlerden neler öğrendiğini, nasıl olumsuz inançlar ve şemalar oluşturduğunu fark etmelidir. Tabi ki ilişkilere ve kendimize dair ilk deneyimlerimiz ve ilk öğrendiklerimiz aile hayatı içinde, çocukken ebeveynlerimizle olduğu için buradan neler getirdiğimizi de fark etmemiz çok önemlidir. Tüm bu bahsettiğim kendini anlama, geliştirme ve yeni beceriler edinme sürecinde gerekiyorsa bir uzmandan yardım alınmasının da çok faydalı olacağına inanıyorum.    

Toplumda Sosyal Fobi

Sosyal fobinin toplumda yaygınlığının % 3-13 arasında olduğu düşünülmektedir. Yalnızlaşma sosyal fobinin nedeni değil daha çok sonucudur yani sosyal kaygıya neden olan daha farklı sebepler vardır; olumsuz hayat deneyimleri, aile ve çevrenin etkileri, endişeye yatkınlık gibi. Yine de tabi sosyal fobi yaşayan kişilerin sosyal ortamlardan kaçınır, kaçındıkça sosyal becerileri azalır ve endişeleri artar, bu beceriler azaldıkça da kişi daha fazla içe kapanır ve böyle bir kısır döngü oluşur. Sosyal fobisi olan kişilerin bir kısmı daha kolay olduğu, insanların arasına karışmadan evinde oturarak ve kendi kimliklerinin dışında bir kimlikle sanal bir ortamda daha rahat ettiği için internet kullanımını arttırırken (ki bu gerçek insan etkileşimini azalttığı ya da ihtiyaç bırakmadığı için kişinin fobisinin artmasına da neden olabilir), bazı kişiler sanal hayatta bile sosyal ortamlarla bağlantıya geçmekte çok zorlanabiliyor.

Şirin Hacıömeroğlu Atçeken, Uzman Psikolog, Çift ve Aile Terapisti - DBE Yetişkin ve Aile Psikolojik Danışmanlık Merkezi  

DBE Yetişkin ve Aile Psikolojik Danışmanlık Merkezi
Bizi Arayın  Terapistlerimiz

Benzer İçerikler :

Beynimizdeki Negatif Eğilim

Neden bir zamanlar bize yapılan hakaretler, kötü davranışlar beynimizin içine belki de yıllar boyunca yerleşip kalıyor? Niye insanların depresyon...

Evlilik Dışı İlişkiler

Evlilik içi şiddetten sonra evliliğe en çok zarar veren olgunun evlilik dışı ilişki olduğu gözlemlenmektedir. Evlilik dışı ilişkinin açıklanmasından sonra...

DİSFONKSİYONEL AİLE YAPISI NEDİR VE ETKİLERİ NELERDİR?

Her ailenin ve aile üyeleri arasındaki ilişkilerin kendine özel dinamikleri vardır. Bir insanın yaşam boyu nasıl bir karaktere, kişilik özelliklerine, düşünce ...

Mükemmeliyetçiliğin Depresyonla Bağlantısı

Hemen hemen herkes, “her şeye sahip” –güç, prestij, hayranlık, sevgi dolu bir aile, pek çok arkadaş ve güvenli bir gelecek- gibi görünen ...

İlginizi Çekebilir :

Belleğimizi Geliştirmek Mümkün mü?

1993 yılının Ağustos ayında Londra’da yapılan II. Dünya Bellek Şampiyonası’nın birincisi, 2 dakikalık aralıklarla sunulan 100 sayıyı ezberlemiş ve ...

Boşanma Sonrası Süreçte Adaptasyon

Boşanmayı “medeni bir şekilde atlatmak” dost kalmak anlamına gelmemektedir. Boşanmada eşiniz ile ilişkinizi sürdürmeme hakkınız her zaman vardır. ...

Birbirine Eklenmiş (Patchwork) Aileler

Acaba bütün dünya gün gelip birbiriyle akraba mı olacak?  Günümüz toplumlarına ve yani aile yapılarına bakıldığında bu çok da uzak bir olasılık gib...

BORDERLINE KİŞİLİK BOZUKLUĞU İLE YAŞAMAK

BORDERLINE KİŞİLİK BOZUKLUĞU İLE YAŞAMAK Günümüzde Borderline’ın gerçekte ne anlama geldiği ve nasıl tedavi edildiği konusunda çok fazla k...