Kurumsal Gelişim Merkezi

İşsizliğin İnsan Psikolojisi Üzerindeki Etkileri

İşsizliğin İnsan Psikolojisi Üzerindeki Etkileri

İşsizlik bireyleri yalnızca finansal olarak etkilemez. İşsizliğin bireyler üzerindeki etkilerini incelerken hem finansal hem de sosyolojik ve psikolojik etkilerine bakmak gerekir. Ancak işsizlik herkesi aynı boyutta etkilemez.

Kendi deneyimlerinizi veya gözlemlerinizi düşünün. İşsiz oldukları bir dönemde tanıdığınız farklı insanlar bu dönemi farklı yaşamış olabilirler. Kimisi yaşayabileceği finansal zorluklardan ötürü risk odağını harekete geçirip hızla kemer sıkma operasyonuna girişmiş, kimisi kendine olan inancını kaybetmiş ve bunalıma girmiş olabilir. Bir başkası ise, bu dönemi kendi gelişimi için bir fırsat olarak görmüş ve hayret verici bir şekilde rahat davranmış veya risk alarak kendine yeni ortamlar yaratmış olabilir.

İşin ilginci, rahatlığı veya bunalımı, riske veya fırsata odaklanmayı yalnızca “eşi iyi para kazanıyor, tuzu kuru” veya “ailesiyle yaşıyor, kira ödemiyor, ekmek elden su gölden” ile de açıklayamıyoruz. Parası olan pek çok insan, işsiz kalmaktan ziyade bir işe yarayamamak hissiyle bile bunalıma girebilir. Öte yandan, bir diğeri, yaşam standardını esnekliği sayesinde hızla düşürür, değişen duruma adapte olur ve moralini daha az bozarak bu süreci daha az zararla atlatabilir.

İşsiz kaldığınızda bundan nasıl etkilendiğiniz, aslında birkaç faktöre birden bağlı. Öncelikle, kendimize şu soruları soralım:

Kendimi Nasıl Tanımlıyorum? İşim Bunun Ne Ölçüde Bir Parçası? Kendimi Tanımlarken İşimden Ne Kadar Bahsediyorum?

Kendimi, büyük ölçüde yaptığım iş ile tanımlıyorsam, işimi kaybettiğimde kendimi de kaybetmiş olurum. Örneğin, kendim hakkında sadece, “Ben Burcu, uzman psikologum, tanınmış bir firmada kurumsal eğitmenim,” değil  “Yeni insanlar tanımayı, onlarla konuşmayı, onları eğitmeyi ve onlardan bir şeyler öğrenmeyi seviyorum,” diyebiliyorsam, kaybettiğim işim, kişiliğimden pek bir şey eksiltmez.

Eğer, kendimi her yönümle iyi tanıyorsam, işimi kaybettiğimde kendimi yeniden kurmama gerek kalmaz. Öte yandan, işim dışında kendimde değer verdiğim şeyleri unuttuysam öz saygımı da yitiririm. İş arama süreci ne kadar uzarsa, her reddedilişimde kendime olan inancım ve başarmaya yönelik motivasyonum daha da azalır. Kendime değer vermediğim için depresyon, sürekli reddedildiğim için öğrenilmiş çaresizlik sendromu yaşama olasılığım artar.  

İşim/Kariyerim Benim İçin Ne İfade Ediyor? Sadece Para mı? Statü mü? Güç mü?

İşim benim için yalnızca para demek ise ve paraya ihtiyacım varsa, kaybetmek oldukça sıkıntı verecektir. Ancak finansal sıkıntıları aşmak için hızla farklı iş olanaklarını değerlendirir ve ilk bulduğum olanağı kullanabilirim. Eğer statü ve güç simgesi ise işler zorlaşıyor, çünkü aynı değerde bana gücü hissettirecek işi hemen bulamayabilirim.

Eski işinde yönetici olarak çalışmış pek çok kişi, işsiz kalmayı, uzman pozisyonunda çalışmaya tercih edebiliyor. Aslında özünde her ikisi de iş, ancak uzman pozisyonunu, bunca deneyimden ve bir yaştan sonra “kendine yakıştıramıyor”. Bu bir seçim meselesidir. Sadece sevdiği sektörde çalışıp daha ast bir pozisyonu seve seve kabul edenleri de, eski işimden daha düşük pozisyonda “aç kalsam da” çalışamam diyenleri de gördüm. Seçiminiz, neye daha çok değer verdiğinizle ve işi nasıl tanımladığınızı gösterir.    

Yaşam Standardımın Sabit Kalması (Düşmemesi) Benim İçin Ne Kadar Önemli? Hangi Lükslerimden Asla Vazgeçemem? Bunları Sağlamak Şu Anki İşime mi Bağlı?

Bundan 5-10 sene önce nasıl yaşadığınızı düşünün. Eviniz daha mı küçüktü? Arabanız daha eski bir model miydi? Yine de yaşayabiliyordunuz değil mi? Şimdi o yaşam standardına dönmek yine de zordur, öyle değil mi? Çünkü bu, size “ilerleyemediğinizi” gösterir. Şimdi vazgeçemem dediğimiz şeylere 10 sene önce sahip değildik ama yine de yaşıyorduk, hatta mutluyduk. Eğer yaşam standardımıza bağımlı hale geldiysek, işsizlik dönemi bize daha zor gelecektir.

Yaşam standartlarının değişmesi durumunda esnek davranabilen kişiler bu konuda daha şanslılar. Burada tavsiyem “durumun geçici olduğuna odaklanmak” ve “hızlı adapte olmaya çalışmak” olacak.    

Genel Olarak Moralim Çabuk mu Bozulur? Kötü Bir Şey Olduğunda Zor mu Toparlanıyorum? Bardağı Ne Kadar Dolu Görüyorum?

Genel olarak moraliniz hızlı bozuluyorsa ve kendinizi toparlamakta daha fazla güçlük yaşıyorsanız, hayata bakış açınız olumsuzlara odaklı ise işsizliğin getireceği mutsuzluğu daha derinden yaşayabilirsiniz. Burada tavsiyem, işsizliğe yani probleme değil, iş bulmaya yani sonuca odaklanmak olacaktır. Çünkü, başarılı insanlarla yaptığımız birebir görüşmelerde hepsinin –ama hepsinin-kendilerini oldukça iyimser kişiler olarak tanımladığını, olumsuzluklar karşısında kendilerini hızla toparladıklarını ve problemden çok hedefe odaklandıklarını görüyoruz. Geçtiğimiz yıllarda bankalar çok kişiyi açığa aldığında geçici ofisler kuruldu. İnsanlar her sabah işe gider gibi oraya gidip hem sosyalleşiyor hem de internet ve telefon aracılığıyla iş aramaya odaklanıyorlardı. Böyle dönemlerde kişi kendini geliştirecek kurslara da katılabilir. Mesela, mülakat teknikleri, yabancı dili geliştirmek, bilgisayar alanında yeni beceriler elde etmek, kişisel gelişim programları gibi.

Bir diğer önemli soru: “Şu anki işimden memnun muyum?” Araştırmalar gösteriyor ki, işinden memnun olmayanlar, işsiz olanlara göre, psikolojik olarak daha iyi durumda değiller. Demek ki iş yalnızca “para”da bitmiyor. Mevcut işinde anlam bulamayanlar, hiç iş bulamayanlarla benzer depresif sorunları yaşayabiliyor.    

Öz Saygıyı Korumak İçin Geliştirilen Savunma Mekanizmaları Neler ya da Sizin Tavsiye Edeceğiniz Bir Düşünce Sistematiği Var mı?

Özsaygı eğer yalnızca iş yaşamına bağlı hale gelmiş ise, kişi işini kaybettiğinde özsaygısı da beraberinde gider. Hele iş arama süreci uzamışsa, her yeni mülakat baştan bir yenilgiye dönüşür. Bazı mülakatlarda kapasiteleri oldukça yüksek adaylardan “Ben hep mülakatlarda eleniyorum” cümlesini çok duyarız. İnsanlar, kendilerine olan inançlarını kaybedebilirler. Ancak, bu durumların çoğu geçicidir. Yine de daha az zararla atlatmak mümkün. Öncelikle, işi kaybetmeden önlem alınmasını öneriyoruz. Kendimizi tanımlarken yalnızca yaptığımız işle tanımlamak, işimiz olmazsa bir hiçiz anlamına gelir. Öncelikle, bu duruma gelip gelmediğimizi kontrol edelim. Söylemesi kolay, çünkü benim de hayatımın çoğunu işim ve mesleğim oluşturuyor. Yani, kendime de daha çok uygulamalıyım bunu aslında.

İş dışında anlam aramakla başlamalıyız işe. Örneğin, iyi yaptığımız şeyler neler? İnsanların bizde beğendikleri özellikler neler? Büyük bir şirkette satış yöneticisi değil de, pazarda limon satan biri olsaydık, yine de kendimiz olurduk değil mi? Özünde aynı insan olurduk. İşte o “özünde” kısmını yeniden keşfe çıkmamız gerekiyor. İşyeri dışında, insanlar en çok hangi yönümüzü takdir ediyor? Güler yüzümüzü mü? Espri yeteneğimizi mi? Ünvanımızın bilinmediği yerlerde hangi davranışlarımız en çok saygı görüyor? Yardımseverliğimiz mi? Çalışkanlığımız mı? Sosyalliğimiz mi?.. Biraz sorgulayınca, başarılı projeler yapmadan da, ayın çalışanı olmadan da saygı duyulabilir olduğumuzu görebiliyoruz. Ancak bunu görebilmemiz için çevremizdeki insanları “her zaman işi ön planda tutup ve onları unutup” kaybetmemiş olmamız gerekir.

Özetlersek, özsaygımızı yitirmemek için alınacak en iyi önlem kendimizi birden fazla alanda takdir ediyor olmamızdır. İkincisi özsaygımızı destekleyecek ve bize zor zamanlarda güç verecek çevremizdeki  insanları kaybetmemektir. Bu noktada aile desteği çok önemli. Çünkü, biz iş dışındaki iyi yönlerimizi çoktan unuttuysak bile, onlar bizi “işimizden önce” de tanıdığı için, bize yeniden hatırlatabilirler.    

Kadın ve Erkekler Arasında İşsiz Kalmaya Verilen Tepkiler

Baş Edebilme-Savunma-Öz Saygıyı Koruma Yolları Bakımından Bir Fark Var mı?

Kadın ve erkekler arasındaki fark sosyokültürel olarak cinsiyetlerden beklentilere bağlı olarak değişebilir. Örneğin, Türkiye’de işsiz bir erkek mi, yoksa işsiz bir kadın mı çevresinden daha çok eleştiri alır? Türkiye kültüründe, genel olarak, kadınların iş sahibi olmasından çok evde ailesiyle ilgilenmesi bekleniyor. Hatta “İyi olmuş, bütün gün koşuşturup ne yapacaksın, ne gerek var zaten, çocuklarına daha çok vakit ayırırsın” diye işsiz kalmanız teşvik bile edilebilir.  Bu nedenle kadınlar çevrelerinden daha az baskı görebilir. Erkekler ise, “aile geçindiren yenilmez savaşçılar” olduklarından daha fazla baskı görmeye mahkumlar. Bu da işin sosyolojik boyutudur. Ancak her bireyi kendi içinde değerlendirdiğinizde, bir kadın kendisinden “bir iş sahibi olmayı” bekliyor olabilir. Bu durumda işsiz olmak ona da çok zarar verebilir.    

Aynı Soruyu Meslek Gruplarına Göre Sormak Mümkün mü? İşsizliği Daha Ağır Geçiren ya da Kendine Daha Kolay İzah Edebilen Meslekler Diye Bir Şey Var mı?

Oldukça yüksek risk içeren sektörlerde çalışanlar ve yüksek maaşlı üst düzey çalışanlar kendilerini işsizliğe alıştırmalı. Türkiye’de özellikle tekstil sektörü oldukça riskli. İşyerinin kapanması dolayısıyla pek çok kişi bir anda işsiz kalabiliyor. Üst düzey yöneticiler ise, özellikle firma içinden yetişmemiş ve dışarıdan “taze kan” veya “umutla beklenilen kurtarıcı” olarak alındılarsa, yüksek risk altındalar. Kendilerini sürekli olarak işsizliğe hazırlamaları, alternatif planlar oluşturmalarını öneriyorum. Özellikle üst düzey yöneticiler, “fazla yüksekten düştükleri” için daha zor zamanlar geçirebiliyorlar.    

İşsizlik Politik Görüşlerde Değişime Neden Oluyor mu?

İşsizlik yüzünden insanlar, yaşadıkları şehrin veya ülkenin koşullarını daha çekilmez bulabilirler, yöneticileri suçlayabilirler, başka alternatifler arayabilirler, iş bulacaklarına dair inançlarını yitirebilirler ancak, genel olarak bireylerin politik görüşleri veya dünya görüşleri işsizlik yüzünden değişmez.    

İşsizlik Korkusuyla Eğitim Hayatını Uzatanlarla Karşılaştınız mı? Ya da Bu Korku Yetişkinliğe Adım Atmayı Geciktirebilir mi?

İşsizlik korkusu nedeniyle kişi lisans eğitimi üzerine yüksek lisans yapıyorsa ve bunu ileride olmak istediği hedefe yaklaşmak ve daha fazla güvende hissetmek için yapıyorsa çok büyük bir problem görmüyorum. Ancak işsizlik korkusundan ziyade çalışma hayatına atılma korkusu nedeniyle, 4 senelik lisans eğitimini 7 senede tamamlayanları gördüm. Zor geliyor kısaca… Eğitim hayatındaki ufak endişeleri gerçekten sorumluluk almaya tercih edebiliyorlar.  Sorumluluk almak, yetişkin olmanın bir parçası olduğu için de evet, yetişkinliğe adım atmayı geciktirebilir.  Bu, bireyin hayata yaklaşım tarzıdır. Bu seçimin ardındaki sebepler kişiseldir.

Ebeveynler, bu bireyin ekonomik sorumluluğunu alıp sonra da “Çocuk kazık kadar oldu, hala elimize bakıyor” diye şikayet etmemeli. Ebeveynler de desteklemek veya desteklememek yönünde seçim yapmalı. Mesela 18 yaşına gelen bir gence, en başından, “En geç 24 yaşında ekonomik özgürlüğünü kazanmış, kendine bakabilecek durumda olmalısın” demeli, ki gençler de ona göre yön çizsin, seçim yapsın.

Burcu Çanacık, Uzman Endüstri ve Örgüt Psikoloğu - DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü Kurumsal Gelişim Merkezi  

DBE Kurumsal Ölçme / Değerlendirme ve Eğitim Merkezi
Bizi Arayın  Eğitmenlerimiz

Benzer İçerikler :

SOSYAL SORUMLULUK MU, SOSYAL ZORUNLULUK MU?

Sosyal sorumluluğun toplumsal refaha çok büyük katkısı vardır.  Günümüzde pek çok kurum ürettiği ürün, verdiği hizmet ve sunduğu kalitenin yanı sıra ...

Kaygıyı Azaltma Yolları

Eğer kaygıdan dolayı sorun yaşayanlardan biriyseniz, gününüzün büyük bir kısmını fiziksel belirtilerle boğuşarak, korku duyarak, veya yaşadığınız kaygı hissini ...

KORONAVİRÜS İLE GELEN EVDEN ÇALIŞMA MODELİ

Hazır olsa da olmasa da birçok kurum salgın sebebiyle evden çalışma düzenine geçmiş durumda. Hem çalışanlar hem de kurum için bu yeni deneyimi daha verimli ...

Patronunuza söylememeniz gereken 5 cümle

Günün büyük kısmını geçirdiğiniz iş yerindeki çalışma ortamının önemi ortada. İş arkadaşlarınızla iletişim kurmanın, teknolojinin nimetleri sağ olsun, artık ...

İlginizi Çekebilir :

Uzaktan çalışanlar nasıl motive edilir?

Pandemi ile birlikte pek çok çalışan evden çalışmaya geçti, şirketlerin büyük bir kısmı pandemi sonrasında da evden çalışmaya sürekli ya da en azından haftanın ...

UZAKTAN ÇALIŞMA MODELLERİ

Aşağıda belirtilen uzaktan çalışma modellerini göz önünde bulundurarak hangi çalışma modelinin şirketiniz için faydalı olacağına karar ...

Ofis Aşkları

Genellikle gençlere  "Eşini üniversitede bul, bulamazsan sonra uygun birini bulmak daha zor. Aynı üniversiteye gidiyorsan ortak yönlerin çoktur...

Beyin ve Zeka

Zekaya olan ilgi, geçtiğimiz yüzyıl boyunca kimi zaman artan kimi zaman azalan bir çizgi izlese de bilim adamlarının yanıt aradıkları sorular aşağı yukarı hep ...